“Ey âlem-i İslâm… Uyan!”

Sorumluluklarımız sadece parmak hesabıyla yaptığımız belli ibadetlerimiz mi? Hayır! Kur’ân’ın bütün emirleri haktır, farzdır. Âhirzaman’ın en önemli farz vazifesinin ise “İttihad-ı İslâm” olduğunu haber verir Bediüzzaman. Özellikle bugün en çok ihtiyacımız olan şey, birlik olmaktır. Geçmişte yaşananları unutmak, Allah’ın ipine hep birlikte sarılmak, zorluklara birlikte göğüs germek, saflar halinde küfre karşı durmaktır. Asr-ı Saadet’in Muhacir ve Ensar’ı gibi, temeli Mekke’de atılan ardından Medine’de tamamlanan binanın taşları gibi dost olmak, kardeş olmaktır.

Allah, Mekke’den hicret eden Muhacirîn’i bağrına basan Ensar’ı, kendi ihtiyacı varken yemeğini kardeşine verenler olarak tarif ediyor. O Ensar ki, günlerdir aç oldukları halde bir kâse çorbayı, çocuklarını erken uyutup misafirine yediren ve haklarında Kur’ân âyetleri nazil olan kutlu Ensar.

Bizler ise kendi yemeğimizi bölüşmek bir yana, ihtiyacımızdan arta kalanı bile vermekten kaçınıyoruz. Biz rahatız ya, ibadetlerimizi huşû içinde yapıyoruz ya, bizim için yeterli! Ya diğer Müslümanlar? Eziyet, baskı ve şiddet gören, evinden yurdundan sürülen, tecavüze uğrayan, yaralanan, öldürülen çocuk, kadın ve erkek diğer bütün Müslümanlar?

Müslümanlara yapılan zulüm konusunda en son haber geçen gün Burma’dan geldi. Burma’da 10 Müslüman’ın Budistler tarafından katledilmesi sonrası, Müslümanlar tarafından büyük bir protesto gösterisi düzenlendiği haberiydi bu.

Söz konusu şiddet olayları, çoğunluğu Budist olan bir kalabalığın, Rakhine’de bir kadının tecavüz edilip öldürülmesinden sorumlu olduğunu öne sürdükleri kişilerin bulunduğu bir otobüse saldırmasından sonra meydana geldi. Söz konusu katliâmda 10 Müslüman vefat etmişti.

Ölenlerin kimlikleri henüz açıklanmasa da çoğunun Rakhine’ye başka bölgelerden gelen ziyaretçiler olduğu düşünülüyor.

Burma Müslümanlar Birliği ölenlerin sekizinin bir cami ziyaretinden sonra Yangon’a geri dönen yolcular olduğunu duyurdu. Diğer iki kişinin ise Rakhine bölgesinden olduğu belirtiliyor.

Birlik ayrıca “Rakhinliler eyaletin diğer şehirlerinde yaşayan Müslümanları da tehdit ediyorlar” açıklamasında bulundu.

Myanmar ve Rakhine’de Müslümanlar ve Budistler arasında periyodik olarak çatışmalar meydana geliyor. Çatışmaların en yoğun yaşandığı bölge ise Bangladeş sınırı. Resmî rakamlara göre Myanmar nüfusunun yüzde 89’unu Budistler, yüzde 4’ünü ise Müslümanlar oluşturuyor.

Dünya Bülteni’nin geçtiği bu haber, samimî her Müslümanın vicdanını artık tam kapasite devreye sokması gerektiğini gösteriyor. Akıtılan her damla kandan hepimiz sorumluyuz. Komşusu açken tok yatamıyor ise mü’min, kardeşi eziyet görürken nasıl rahat uyuyabiliyor? Bu sorumluluğun Allah katındaki karşılığına dair nasıl korku hissetmiyor?

Bütün dünyada Müslümanların akıtılan kanlarının, zulüm görmelerinin en önemli sebebi Müslümanların parçalanmışlığıdır. Allah’ın Kur’ân’da emrettiği, Peygamberimiz’in (asm) hadislerinde detaylarıyla anlattığı, Bediüzzaman’ın haber verdiği çözüm ittihad-ı İslâm’dır. Deccaliyetin bütün dünyaya yaydığı zehrin panzehiri bu birlik olacaktır. Kur’ân ahlâkına dayalı Rahmânî bir sistem olan İslâm Birliği, bütün Müslümanların duâsı olmalıdır.

Yaşadığımız dönem zulme sessiz kalma, umursamaz davranma, yalnızca kendini ve ailesini düşünme, dünya hayatındaki çıkarların ardına düşme, nefsâni tartışma ve çekişmelerle vakit öldürme dönemi değil. Milyonlarca Müslüman böylesine büyük zulüm yaşarken ve çözüm ittihad-ı İslâm iken çaba göstermemek vicdansızlık olur. Her Müslüman, Allah’ın emri gereği, İslâm ahlâkının yaygınlaşması için gayret etmeli. Dünyada bu sorumluluğu üzerine almaktan kaçınan insan ahirette bu sorumsuzluğunun altında ezilebilir.

Bugün artık vicdanların dirilmesi ve ‘Hamiyet-i İslâmiye’nin feveran etme” zamanı. Bediüzzaman bu konuda şu sözleri söylüyor: “Böyle bir cemaat-ı azime (Peygamber Efendimizin (asm) soyundan gelen büyük seyyidler cemaati) içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek (harekete geçirecek) ve uyandıracak hadisat-ı azîme (büyük olaylar) vücuda geliyor.”

Bediüzzaman, işte bu olayların, büyük kuvvetteki büyük koruma hissinin yani Hamiyet-i İslâmiye’nin feveran etmesine sebep olacağını ifade ediyor. (Mektubat, s. 473)

Talebesi Zübeyir Gündüzalp ise İslâm âlemine şöyle sesleniyor: “Ey âlem-i İslâm, uyan!… Kur’ân’ın mecrasından ayrılarak, birleşmeyen su damlaları gibi, toprağa düşmeyiniz. Yoksa, toprak gibi, sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır. Birleşen su damlaları gibi, Kur’ân-ı Kerîm’in saadet ve selâmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana ab-ı hayat olan hakîkat-i İslâmiye sularını akıtınız. O hakîkat-i İslâmiye suları ile bu topraklarda îman ziyası altında hakîki medeniyetin fen ve san’at çiçekleri açacak, bu vatan maddî ve manevî saadetler içinde gül ve gülistana dönecektir, inşaallah.” (Tarihçe-i Hayat, Barla Hayatı)

Dünyanın dört yanında yaşanan acıların, katliâmların, sıkıntıların ve çilelerin hiçbiri yeni değil. Müslümanlar hemen hemen yüzyıldır baskı altında yaşıyorlar. Allah, din kardeşlerinin yaşadığı acıları görmezden gelen, kendi işine gücüne bakan, bencillik eden Müslümanları, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “azim hadiseler” yaratarak, belâ ve zorluk vererek daldıkları uykudan uyandırıyor. Uyanmak için kaç musîbet daha bekliyoruz?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*