Ey dindar Müslümanlar! Siperlerinize çekiliniz!

Bu bir emir değildir… Haddini aşmış bir çağrı hiç değil…

Ümmet içindeki çatışma ve kargaşadan istifade ile düşmanın yaklaşan kuşatmasından dehşet alan birinin feryadı veya ikazı olarak okunursa daha doğru olur. Veya Kemalizmin 12 Eylül’ünün münafık ihtilâliyle içimize soktuğu nifakın kardeş kavgasına dönüşmesini hisseden bir kardeşinizin maruzatı olarak da okuyabilirsiniz bu yazıyı…

Maruzatım dindarlaradır. Müslüman dindarlara…Müslümanım ve bu coğrafyanın çocuğuyum diyenlere. Ümmetin ve milletin birlik ve beraberliğini fildişi kulelerine kaçıranlara. En güzeli ararken güzelden ayrı düşmüş acube-i hilkate dönüşenlere. Dindaşını ve milletdaşını menfaat ve tarafgirlik ateşiyle vuranlara. Hürriyet ve demokrasi gibi güzel kelimeleri vird edinmişken meşveret ve şûrâyı bilmeden katledenlere. Yok yere tutuştuğu kardeşini katletmek için Uzun Hasan veya Mehmed Bey gibi, düşmandan yardım dilenenlere…Aynı camide saf tuttuğu, kıyamında aynı sûreleri okuduğu ve teşehhüdünde aynı duâları terennüm ettiği namazdaki kardeşini dünyevî görüş ayrılığından sebep tekfir edenlere.

Acı, hüzün, elem ve hüsran dolu şu dilekçemize “Vatan! vatan! vatan!” diye çırpınırken bölünmek üzere olan Türkiye’yi anlayamayanlar varsın dudak büksünler. Düşmanı kuzeyden veya batıdan beklerken çocuklarının ye’cüc me’cüce asker olduklarının farkına varamayanlar ruhumun derin feryadını garipseyebilirler. Belki de yadırgayacaklar… Varsın yadırgasınlar… Yazmak ve  söylemek mükellefiyetindeyiz… Şu satırlarla biz cehaletimize ağlarken, bazıları sosyal medyanın geveze diliyle ukalalıklarını göstermeye devam ededursunlar. Fukara ülkeleri, âlem-i İslâmı ve nihayet Türkiyemizi kızıl diliyle yalamaya başlayan ejderhanın rengini merak edenler “Hani nerede?” diye arayadursunlar… Ama biz, felâketin çok yakınımızda olduğunu biliyoruz. Ve Müslüman dindarları asıl siperlerine, olmaları gereken yerlere ve Allah’a söz verdikleri noktalara dâvet ediyoruz. Allah’a ve Resulüne ettikleri biatlarını hatırlatarak vatanın parçalanmaya ve çok yönlü işgale uğramasının eşiğinden bağırıyoruz:

Ey dindar Müslümanlar! Kavga ve arbede ortamını terk ederek yerlerinize dönünüz Allah aşkına… Kıyamete dek devam edebilme istidadındaki kardeş kavgalarının arefesinde avazımızın çıktığı nisbette, dehşetle haykırıyoruz. Dikkat! Dış müdahaleler kapımızı çalıyor. Siperlerinize dönünüz.

Truva atlarına bindirilenlerden habersizce düşmanın mukaddes vatanımıza girmesini sağlayanların, yani zimamı tutanların siyasal İslâmcı mı, cemaatçi mi oluşları artık bizi ilgilendirmiyor. Yalnız gizlice bindirilmiş kıtaların global dinsizlik cereyanına bağlı birinci ve ikinci cereyanlar olduklarına ismimiz gibi inanıyoruz.

Ey siyaset yoluyla Hakka ve halka hizmet iddiasındaki dindar siyasetçilerimiz! Niyetiniz doğruydu… İdealisttiniz… Fakat gördünüz ki, doğru hedefe yürürken düşmanlarımızın da hileleriyle ”dünyevîleşme felâketi” sizleri tutsak aldı. Temiz niyetler, ihlâslı gayretler, fedakâr ruhlar, şecaatli sineler ve pir-u pak ağızlar “dünyevîleşme” ile öyle kirlendiler ki, sizler bile şu pis kokulardan rahatsız oluyorsunuz. Fakir, zahit ve her şeyini fedaya hazır dünün ruhları bugün vicdanınızı sızlatıyor. Aldığınız şehadet abdestleri çoktan bozuldu… Yeniden bir boy abdesti, yeniden istiğfar ve yeniden yenilenmek için çekilmelisiniz. Lâşe kokuları salan yalan ve menfaat dolu siyasetlerden çekilirken “milletin emaneti” sizi endişelendirmesin… On küsur senedir din adına omuzladığınız İslâm’a öyle zarar geldi ki… Hem din, hem dindar ve hem de millet büyük zararlar görüyor… Çekilmekle önce kendinizi, sonra da vatan ve milletinizi kurtaracaksınız. Orada durduğunuz sürece iç ve dış düşmanlar hem size ve hem de dine olabildiğince yüklenecekler. Görüyorsunuz ki omuzlarınız giderek zayıflıyor ve kuvvetiniz azalıyor. Düne kadar arkanızda duran dindarlar teker teker karşınıza geçmeye başladı… Korkuyoruz. Azalan kuvvetinizle, zayıflayan gücünüzle ne içerideki anarşiyi ve ne de dışarıdan gelmekte olan işgalleri tek başınıza durduramayacağınızdan korkuyoruz. Zira bu umumî felâket ve tehlikeyi ancak ülkenin umumî ittifak ve mutabakatı durdurabilir…

Tehlike gördüğünüzden daha dehşetli. Türkiye şarkında müttefik olduğunuz neoliberal ve neoconlar sizlere hücum için son yığınak ve hazırlıklarını yapıyorlar. Nurcuların Barzani ve dinsiz ırkçı Kürt militanları hakkındaki ikazlarını kulakardı etmenin sıkıntısını şimdiden yaşıyorsunuz. Yani Deccalın şarktaki birliklerini ancak Türkiye ittifakı ile dağıtabilirsiniz.

NETİCE-İ KELÂM

Ey dinî kisvelere bürünmüş iktidar ve cemaat mensupları!… Siz de biliyorsunuz ki; övündüğünüz elbiseler babanızdan size miras değil. İlim-irfan ve yüksek gayretlerle de kazanmadınız edindiklerinizi. İslâma olan muhabbetiniz ve tarafgirliğinizle büründüğünüz giysileri, haset, garaz ve tarafgirlik ateşiyle tutuşturmaya devam edecekseniz eğer, içinde sizin de olduğunuzu sakın unutmayın.

Siperlerinize çekilirken hâkim cereyanlara verdiğiniz sözler, anlaşmalar sizi ürkütmesin… Allah’ın rızası ve milletin sinesi emin bir sığınaktır. Aksi halde izzetinizi ve millî haysiyetinizi zillet içinde kaybedecek ve korktuklarınız asla size merhamet etmeyeceklerdir.

Sizler ey İhvan’a siyaset dersi veren dindar siyasetçilerimiz! Öyle tahripkâr bir fırtına esiyor ki, kadim medeniyetlerin temel taşlarını süpürüyor. Sahara’nın kum dalgalarıyla bin senelik gelenek ve tarihimizi bugünümüzle birlikte siliyor zemin sahifesinden. Öyle orta oyunu üslûbuyla bu felâkete karşı durulmaz. Dünyamızı herc-ü merce getiren tufana karşı doğulu-batılısıyla, Müslümanı-İsevisiyle ittifak hudutları kuracağımıza, ne idüğü belirsiz tetikçilerle şu çatışmayı tırmandıranlar yalnızca düşmana değil, şeytana da maskara olduklarını asla unutmasınlar.

Açıkça ifade ediyoruz: İsterseniz tarihi tersine akıtmaya kalkışınız, bütün Kemalist devrimleri kutsayınız ve yeniden bir Ergenekon Destanı yazmaya çalışınız. Yemin olsun ki, Kemalistler ve onların müttefikleri neocon ve neoliberaller asla size acımayacaklardır. Hz. İsa’nın (as) yolundaki AB’nin şu çatışmada şemsiyelerini lehinize tuttuğu bir zamanda aslî yerlerimize ve olması gereken siperlerinize çekilmemeniz ancak cinnetle açıklanabilir.

Şu çatışmaya labirentlerin dışından insafla bakan görecektir ki; her iki taraftan vurulan kadroların yerlerini başka gezegenden gelenler doldurmayacaklardır. Her iki tarafın da mason, komünist, ateist, siyonist ve Kemalist diye nitelediği kadrolar iş başına geçmeye başladılar bile.

Namluyu kardeşinize çevirirken geleceklerin daha zalim, tetiğe parmağınız giderken boşalan kadrolara dolanların daha rüşvetçi, gaddar ve münafık olduklarını asla unutmayınız. Türkiye’nin Deccaliyete karşı insanlığın en stratejik kalesi olduğunu unutmadan, Türk milletinin de İslâmın bin senelik bayraktarı olduğunu hatırda tutarak insanlığın ve İslâmın öngördüğü siperlere çekilmek zorundasınız. Aksi takdirde ne yerden ve ne de gökten rahmet ulaşmayacak bize… Kaht-u gala içre gidiyor günlerimiz. İnsanlığa acımıyorsanız hayvanata ve nebatata merhamet ederek siperlerinize dönünüz Allah aşkına, Lillah aşkına…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*