Farklı ırklar, inkâr ve düşmanlık için değil

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık.” (Hucurat Sûresi, 49:13.) Kabâil ve tavâife inkısam, şu âyetin ilân ettiği gibi, teârüf içindir, teâvün içindir; tenâkür için değil, tehâsum için değildir.

Üçüncü Mebhas

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık.” (Hucurat Sûresi, 49:13.)

ani, “Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım, tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayât-ı içtimâiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muâvenet edesiniz. Yoksa, sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkârla yabanî bakasınız, husûmet ve adâvet edesiniz değildir.”

Şu mebhas Yedi Meseledir.

Birinci Mesele

Şu âyet-i kerimenin ifade ettiği hakikat-i âliye hayat-ı içtimâiyeye ait olduğu için, hayat-ı içtimâiyeden çekilmek isteyen Yeni Said lisânıyla değil, belki İslâmın hayat-ı içtimâiyesiyle münasebettar olan Eski Said lisânıyla, Kur’ân-ı Azîmüşşân’a bir hizmet maksadıyla ve haksız hücumlara bir siper teşkil etmek fikriyle yazmaya mecbur oldum.

İkinci Mesele

Şu âyet-i kerimenin işaret ettiği teârüf ve teâvün düsturunun beyanı için deriz ki:

Nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere, tâ takımlara kadar tefrik edilir. Tâ ki, her neferin muhtelif ve müteaddit münasebâtı ve o münasebâta göre vazifeleri tanınsın, bilinsin—tâ, o ordunun efradları, düstur-u teâvün altında hakikî bir vazife-i umumiye görsün ve hayat-ı içtimâiyeleri a’dânın hücumundan masun kalsın. Yoksa, tefrik ve inkısam, bir bölük bir bölüğe karşı rekabet etsin, bir tabur bir tabura karşı muhasamet etsin, bir fırka bir fırkanın aksine hareket etsin değildir.

Aynen öyle de, heyet-i içtimaîye-i İslâmiye büyük bir ordudur; kabâil ve tavâife inkısam edilmiş. Fakat bin bir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var: Hâlıkları bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir—bir, bir, bir, binler kadar bir, bir…

İşte bu kadar bir birler uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktiza ediyorlar. Demek, kabâil ve tavâife inkısam, şu âyetin ilân ettiği gibi, teârüf içindir, teâvün içindir; tenâkür için değil, tehâsum için değildir.
Mektûbât, 26. Mektub

LÛ­GAT­ÇE:
muâvenet: Yardımlaşmak.
yekdiğer: Bir diğer.
husûmet: 1- Hasım olma hâli, hasımlık. 2- Düşmanlık.
adâvet: 1- Düşmanlık. 2- Hınç, kin.
teârüf: Tanışmak.
teâvün: Yardımlaşmak.
tefrik: Ayırt etme, ayırma.
a’dâ: Düşmanlar.
muhasamet: Düşmanlık beslemek.
kabâil: Kabileler, aşiretler.
tavâif: Taifeler, milletler.
tenâkür: İnkâr etmek
tehâsum: Husûmet ve düşmanlık etme.
inkısam: Bölünme, kısım kısım olma.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*