Felâketlerden saadet doğacaktır

Felâketlere değil, felâketlerden doğan saadetlere sevinilir. Kuyuya atılmayı kimse istemez. Hele yedi senelik bir zindanı… Kuyu ve zindanla başlayan yolculuğun sarayda noktalanmasını herkes arzular. Sevindiğimiz; âlem-i İslâmı yakan ateşler değil, mâverâsında hepimizi bekleyen saadetlerdir. Bu fırtınaları takip edecek güzel günlere bugünden sevinmek istiyorum. Saadeti vaad eden de Rabbimiz, hadiseleri o güzel neticeleri yaratmak üzere zaman ibrişimine dizen de…

Sevinmek istiyorum, zira bu ülkede bazı konularda jest ve mimiklerle konuşmaktan kurtuluyoruz artık. Milliyetine bakmaksızın katilin, hırsızın, ahlâksız ve dolandırıcının kimliği ifşâ edileceğinden ve artık hiçkimse “geçiş üstünlüğüne sahip millet” muâmelesi görmeyeceğinden seviniyorum. Kimsecikler “mazlûm millet” tarihinin arkasına gizlenemeyecek. Bu ülkede ve hatta tüm Avrupa’da herkes birinci sınıf vatandaş muâmelesi görecek diye bugün ferahlanmak istiyorum…

Almanya’da tam yarım asırdır, “mazlûm millet” tabusu birçok hadisenin aydınlanmasına mani oldu. Halk hâlâ babalarının-dedelerinin ceremesini çekiyor. “Mazlûm millet”in açıkgöz çocukları, vergi muâfiyetleri, hususî teşvikler ve tüzel kanunlarla “haksız efendiler” konumuna yükseltilmişti. 11 Eylül faciası esrar perdesini aralayınca dünya iyice huysuzlanmıştı… Haksızlıklara direnenler müdellel konuşmak istiyorlardı. Katile “sağol!” denilmez, ama Şaron’un cinayetleri netice itibariyle hayır getireceğe benziyor. Artık duvarlarımızı, Ausschwitz toplama kampındaki resimler yerine, “Cenin katliâmının” fotoğrafları süsleyecek. Gına getirdiğiniz Nazi subaylarının geçit merasimlerini, boynu bükük toplama kamplarının yollarındaki sefil insanları, ekranlarda daha az göreceğimiz için de seviniyorum. Hollywod’un “seçilmiş” yapımcıları Avrupa tarihiyle eskisi gibi gelişi-güzel oynayamayacaklar. İkinci Dünya Savaşının vahşetini arattıracak tarihî vahşetler geri döndüğünden, “soykırım” hikâyeleri de artık demode oldu. Hz. İsa’yı (as) takibe çıkanlar, Mesih’le birlikte Müslümanları da kovalıyorlar Filistin topraklarında. Hem İsa’nın (as) beşiğine kan bulaştı. Beytüllahim’de çocuklar beşiklerde sallanarak uyuyamayacaklar. Yıkılan yalnızca El-Halil Camii değil, Mesih’in velâdet ocağı da târümâr oldu. Onun, içinde doğup-büyüdüğü evin eşiğine de kan bulaştı. Bütün bunlara rağmen Mesih’in beşiğine ve eşiğine bulaşan kan semboliktir… Mûsevîlerin destek verdiği deccaliyetin dünya çapında akıttığı kanların yanında, yaktığı canların yanında semboliktir. Ramallah’da yıkılan evler de; Afganistan, Çeçenya ve Bosna’da yıkılan-yakılan evlerin yanında sembolik değil mi? Yahudi tüccarların servetiyle iş yapan zındıkanın son on yıl içinde öldürdüğü insanların sayısı bir milyona ulaşmadı mı? Fakat siyonistlerin kontrolündeki medya yalnızca yirmi İsrailli’nin matemini tutuyor. Medenî geçinen dünya liderlerinin suratına bir kırbaçtır bu… Oturup insaniyetlerine ağlamaları lâzım gelenler; “Mûsevî lobisinin” desteğini kaybetme korkusunun zilletini yaşıyorlar. Buna can vermeden zelilce ölmek de diyebilirsiniz.

Hz. Muhammed (asm) ile Hz. İsa’yı (as) kol kola dünya çoktandır bekliyordu. Bakışlar bazan Şam’a, bazan Berlin’e, bazan Varşova’ya, bazan Newyork’a takılıp kalıyordu. Bugün ise Îsevîlerle Müslümanlar onları Beytüllahim’de ve Mescid-i Aksa’da arıyorlar. Doğuş Kilisesinin müstahdemini, Filistinli şehitlerle defnetmişler. Filistin’de Müslümanlar Deccal’ın gazabından korunmak için Mesih’in arkasına saklanıyorlar. Yani Îsevîlerle Müslümanlar kol kola… Yalnızca Filistin’de değil, Almanya’da, İsveç’te, Brüksel’de, Fransa’da ve tüm dünyada… Katil Şaron burnundan soluyor: Dünya bize karşı ittifak etmiş. Bravo! Bu bir önsezidir. Buzul’un henüz en uç kısmı göründü. Ya tamamı kamuoyunca öğrenilse. Belki de Şaron gibi kasapların korkudan ödü kopacak…

Doğrusu bu meşaleyi, 11 Eylül’ü hazırlayan zındıka bilmeden tutuşturdu. Zaten zamanı da gelmişmiş. Söndürmek için deccaliyetin yapacağı her hamle, onu mutlaka acı akibete yaklaştırır. Ne yazık ki, beraberinde birçok masum canlar da yanacak. Olan, mazlûm Afganistan ile masum Filistin’e oluyor. Bu zulüm halkasına, yarın hangi coğrafyaların ekleneceğini Allah bilir.

Batıdaki hürriyet güneşi imandan kuvvet aldıkça, deccaliyetin Drakula gibi nevri dönüyor. Fakat nafile… Mesih’in coğrafyasında başlayan “11 Eylül iman dersleri” dalga dalga tüm dünyaya yayıldığından bugün seviniyorum. Zındıkanın hadiselerin seyrini lehine çevirmesi ise ham hayâl… 11 Eylülü tetikleyenler Selânikliler hanedânını kendilerine müttefik seçmişler. Bu hânedan kimleri yarıyolda bırakmadı ki… Gerek dünya genelinde ve gerekse Amerika ve Türkiye’de adaletli bir seçim olsa, kuvveti ellerinde bulunduranlar yüzde kaç rey alabilirler. Yetmiş milyon Türkün hepsi mazlûm ve mağdurların yanında değil mi?
Deccaliyetin hizmetindeki Yahudiler, İsrail’deki dindaşlarına barış ve huzuru çok gördüler. Tevratını okuyan, Sabatına dikkat eden ve bu coğrafyaya henüz tam alışamamış muhacir ben-i israile rahatı çok gördüler. Görmeselerdi hile dolaplarıyla bir kasabı bir milletin başına getirirler miydi?

New York ve Londra’daki bazı siyonistlerin kitabında; insanlık, barış, adalet ve Allah’a iman yazmadığından, Benîisrail bir imtihanı daha kaybediyor. Buna karşın; Hıristiyanlar, Müslümanlar, ilim adamları ve insanî örgüt mensupları, dünyamızın hayatına kastedenleri çoktan tesbit ettiler. Bu tesbitleri, isteyenler Avrupa basınından takib edebilir. Felâketler zinciri bizi saadete yaklaştırdığından bir yönüyle sevinmek istiyoruz… Vaad edilmiş saadetin bize pahalıya mâlolmaması için, birlikte Rabbimize duâ edelim….

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*