Firavun, Hâmân ve askerleri

Tarih boyunca eski Mısır krallarına Firavun denmiştir. İçlerinde, halkına iyi davranan âdil hükümranlar olduğu gibi, çok zulüm edenler de vardı. İnsanlara akla hayale gelmez işgenceler yaptıkları içindir ki; o tarihten bu yana, istibdat rejimlerini veya kötülük yapmakta ileri giden insanları vasfederken “ Firavun gibi zâlim bir adam” tâbiri kullanılmaktadır.

Geçmiş milletler hakkında bizi aydınlatan Kur’ân-ı Kerim; Hz. Musa dönemindeki Firavun’un râiyetinden kendisine baş kaldıranların el ve bacaklarını çapraz kesecek kadar zâlim bir hükümdar olduğunu bildiriyor. Aşağıdaki âyetlerden de anlaşılacağı üzere, ulûhiyet iddia eden Firavun, Kârun ve Hâmân gibi yandaşlarını zenginlik içinde yaşatırken, masum halkı eziyordu. Kullarına yapılan zulme razı olmayan Cenâb-ı Hak, azgınlıkta ileri gitmeleri sebebiyle  Firavun ve askerlerini denize atarak cezandırmıştır. Böylece, dünyada aşağılık duruma düşüp rezil olmuşlardır. Ahirette de kendilerini büyük bir azap beklemektedir.
Kur’ân-ı Kerim; bir ubudiyet ve zikir kitabı olduğu gibi, ibret alıp faydalanmamız için  tarihin bir döneminde meydana gelen olayları gözlerimizin önüne serd eden bir irşad kitabıdır da. İrşaddaki ilahî maksat, iman eden kulların aynı hataya düşmelerine engel olmaktır.

“ İman eden bir kavim için (faydalı olmak üzere) Musa ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek şekliyle nakledeceğiz” Kasas 3. âyet

“Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki Musa’nın tanrısına çıkayım; ama sanmıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir. dedi” Kasas 38. âyet

“ Firuvun (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü….” Kasas Sûresi 4. âyet ,

“….Şüphesiz, Firavun ile Hâmân ve askerleri yanlış yolda idiler”  Kasas 8. âyet

“ O ve askerleri, yer yüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar”  Kasas 39. âyet

“ Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bak işte zâlimlerin sonu nice oldu!” Kasas 40. âyet

“ Onları (insanları) ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir” Kasas 41. âyet

“ Bu dünyada arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadırlar” Kasas 42. âyet

***

Mübarek, Ulusal Parti  ve Rejimin Polisi

Yukarıdaki âyetlerin ışığında Mısırda meydana gelen son hadiselerin arka planına baktığımızda, geçmişteki “Firavun, Hâmân ve askerleri” zalimler üçlüsünün yerinde, Mübarek, Ulusal Parti ve rejimin polisi üçlüsünün bulunduğunu görürüz.
Mısır’da yaşanan kaosun sebebi 30 yıldır halka uygulanan zulümdür. Akdeniz ve Kızıldeniz’e kıyısı olan, Süveyş Kanalı gibi bir yeri elinde tutan, mübârek Nil suyu ile sulanan bereketli toprakları bulunan, 80 milyonun üzerinde insan gücüne sahip olan bir ülkedir Mısır. Ama  ne yazık ki üzerlerine çöken zulüm yüzünden nefes alamaz hale gelmiştir.
Hüsnü Mübarek ve ailesinin, Ulusal Parti ileri gelenlerinin fakir halkın kanlarını emerek elde ettikleri milyarlarca dolarlık haksız servetler bir araya getirilse, bir pramit çıkar her halde. Ben sadece iki örnek vereyim; gerisini siz düşünün.
Başta demir ve seramik olmak üzere Mısır’ın değerli madenleri, Ulusal Parti kurucularından olan ve 10 gün öncesine kadar da parti içinde faal bir konumda olan Ahmet İz’in elindeydi. Yine Ulusal Parti üyelerinden olan iş adamı Hişam Talat Mustafa devletten kopardığı araziler üzerine lüks binalar yaparak müthiş servet edinmiştir. H. Talat Mustafa, Lübnanlı şarkıcı Suzan Temimi (sevgilisi) 2 milyon dolar vererek kiralık bir katile öldürtmüş olduğundan geçen yıl idam cezasına çarptırılmıştı. Lâkin, şâibeli bir şekilde idam cesazından kurtulmuştu!!?
İşe bakın; Ulusal Partili bir grup sahtekâr ülkenin kaymağını yerken, diğer taraftan halk ekmek kuyruklarına giriyor. İşsizlik yüzünden binlerce üniversite mezunu Mısırlı genç, Ürdünde ve Körfez  ülkelerinde kapıcılık ve garsonluk gibi işler yapıyorlar. Çoğu zaman da, gittikleri ülkenin yerli halkı tarafından azarlanıyorlar.
Bedizzaman’ın “İslâm’ın zeki mahdumu” diye övdüğü Mısır halkının gurbetlerde  acı hale düşmelerini görmek insanı derinden üzüyor.

Yaradılıştan sabırlı bir millet olan Mısırlılar; yıllarca, zulme, kahra, horgörülmeye ve açlığa  tahammül ettiler. Ama her şeyin bir sonu olduğu gibi sabrında bir sonu vardır elbette. Sabrı taşan yüzbinlerce Mısır genci,” Artık yeter! 30 yıl boyunca Hüsnü Mübarekten başka Başkan görmedik. Babalarımızın katlandığı zülme biz katlanmayacağız” deyip 25 Ocak’ta meydanlara dökülerek Mübarek rejimini protesto ettiler.

Protestolara çok kızan rejimin polisleri; önce tazyikli su fışkırtıp, plastik mermi sıkarak  göstericileri dağıtmak istediler. Başarılı olamayınca; gerçek mermi ve göz yaşartıcı bomba kullandılar. Yine netice alınamayınca, kaos ortamı meydana getirmek için hapishanelerin kapılarını açıp, katilleri ve hırsızları halkın üzerine saldılar. Evleri, mağazaları ve bankaları hatta hastahaneleri yağmalatıp, Mısır Eski Eserler Müzesini yaktırmaya kalktılar.
Hâince yapılan bu işlerin gençlerin irâdesini kıramayacağını anlayan rejim, “Bakın Mısır ordusu da bizim yanımızda” demek istercesine F16 savaş uçaklarını Hürriyet Meydanının üstünden uçurttu.
Bu muhâvele de göstercileri dağıtamayınca, polis arabalarını, panzerleri ve hatta itfaiye arabalarını gençlerin üzerine doğru yürüttü. Arabalar onlarca genci ezdi. Kimi öldü; kimi yaralandı ve gençler rejimi devirme isteklerinden yine vazgeçmeyip,

“eş-Şaab yürîd, iskât ennizâm! (Halk dikta rejimini devirmek istiyor!)” diye sloganlar atmaya devam ettiler.
Mübarek rejimi son olarak; atlar, develer ve beygirler üzerine binen onlarca çapulcuyu (Baltaciyye) gençlerin üzerine saldırttı. Çıkan arbede esnasında bir çok genç ölüp yüzlercesi yaralandığı halde, gençlerin özgürlük irâdesi kırılamadı ve görünen o ki kolayca kırılamayacak da.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*