Fıtrata dönüş

Otuz sene önce bu kadar değildi. Batı insanı nisbeten mutlu olduğuna inanıyordu. Kendi hayatından ve değerlerinden mahrum topluluklara da acıyordu. Ona göre mutlak güzel veya mutlak doğru sahip olduğu şeylerdi. Yüksek teknolojisiyle övünürdü. Hatta bazan onun üzerine çıkarak dünyaya tepeden bakmaya çalışırdı. Teknoloji dünyayı küçülttükçe mesafeler azaldı. Uzaklar yakınlaştıkça birçok şey değişmeye başladı.

 

İnsanlığa hizmet maksadıyla geliştirilen teknolojinin “heva-heves, benlik ve menfaat zebunlarınca” tutsak alındığı yavaş-yavaş ortaya çıkmaya başladı. Batı insanı global tv veya gazeteden okuduğu her yeni haberle irkilmeye ve sahip olduklarını sorgulamaya yöneldi. Bu muayene ve sorgulama sürecinin 11 Eylül’den sonra hızlandığını, vehim telâkki edilen hususların yer yer “realite” olarak karşısına çıkmasıyla güvendiği ve dayandığı “modern teknoloji” duvarının sarsıldığını gördü.

Yüksek teknoloji artık medenî insanlara ürküntü veriyor. Yakın zamana kadar ulaştığı medeniyetin nimetlerinden mutlu olduğu iddia edilen insan, son istatistiklere göre teknolojinin bilhassa “özel hayatı” da istilâ etmesiyle, üzerinden örtüsü alınan, üryan ve korkulu nazarlarla gelecek endişesini adeta ilân ediyor. Bu gidişle teknolojinin yeni harikaları pazarlamacılarının elinde kalırsa hiç de şaşmaz. Zira, medenî insan “yüksek teknoloji”nin arkasına saklanmış art niyetli “birilerinin” olduğuna inanıyor. İçine düştüğü bu şüpheden onu kurtarma yerine, onun endişelerine hak verecek ve kaygılarını derinleştirecek Batıdaki yeni gelişmeler, hakikaten onun yaşama şevkini kırıp zevkini tamamen gidermiş durumda. Bazan endişe, bazan çaresizlik ve zaman zaman öfke içinde kıvranıyor. Düne kadar mutluluğu için “olmazsa olmazı” addettiği maddî unsurlar, içinde bulunduğu felâketler karşısında o kadar basite inmiş ki… Adeta oyuncaklar gibi. İşte bu halet-i ruhiye içinde insan mütemadiyen kendisini ve içinde bulunduğu çevreyi sorguluyor. Bu tabloyu değiştirmeye ve bu süreci durdurmaya, yüksek teknolojinin kulelerine gayr-ı meşrû yollarla tırmanan zındıkanın gücü yetmeyince, panik lokal halden global hale dönüşüyor. Halbuki bu kulelerden tüm dünyayı ifsat edeceklerine, insanlığı sefahetin cehennemî kucağına atıp kendileri tüm iktidarları ele geçirerek firavun ve nemrutlar gibi yaşayacaklarına o kadar inanmışlardı ki…..

11 Eylül ihtilâlini de bunun için yapmışlardı. İnsanlığın fıtratını bağrında besleyen İslâma, dolayısıyla Kur’ân ve Peygamberine bunun için savaş açmışlardı. Fakat haris insan yine maksadının aksiyle karşılaştı. Evvelâ kurduğu ticaret tezgâhı bozulmaya başladı. İyi niyet ve emniyet içinde olmanın rahatıyla çocuklarını sorgulamayan Batı toplumu; bu son ihanetle herşeyi sorgulamaya başladı. Doğrusunu da yanlışını da …. Şüphe ettiği her taşın arkasında bir komplo aramaya başladı.

Bugün karşılıklı bir panik havası gittikçe yayılıyor. Dünyayı ifsat eden müfsitler; tezgâhlarının bozulmasından, iyice deşifre olunmaktan ve bu gidişle tesirlerinin kaybolacağından korkarlarken, karşılarındaki insanlığın endişeleri de daha farklı… Evvelâ kısmen iyi niyet ve doğru düşüncenin ürünü olan “sosyal devlet ağının” içine düştüğü kriz, paniğin şiddetini arttırıyor. Ebedî rahatlık olarak lanse edilen sisteme şüphe ve art niyet bulaşınca, sistem de ferdi sağlık, eğitim, aile ve emeklilik gibi konularda yavaş yavaş kendi başına bırakmaya hazırlanıyor. Yarım asra yakındır refah içinde yaşayan bilhassa Amerika ve Batı Avrupa toplumları bu durumu büyük bir musibet olarak kabul ediyorlar. Bu tahribata sebep olanları—inşaallah—yavaş yavaş deşifre edecek. Para piyasalarındaki daralma, ücretlerdeki düşme, işsizlik, inşaat ve imalat sektöründeki yavaşlama, Avrupalının hem kendisini, hem değerlerini ve hem de düne kadar dost bildiği zındıkayı sorgulamasına neden oldu.

Buradaki mücadeleye klasik tarihî perspektiflerle veya zındıkanın siparişi üzerine hazırlanmış “slogan ölçülerle” bakanlar, hem olayı kavramakta gecikecekler ve hem de zararlı çıkacaklar.

Zira alışverişe daimî kapatılmış çarşıdan eski bilgilere dayanarak dükkân satın alan tüccar peşinen kaybetmiştir. Tedavülden kalkmış makinalar için yer hazırlayan esnafa akıllı denilmeyeceği gibi, Avrupa’daki teknolojik ve sosyal gelişmeleri fıtrî metodlarla takip etmeyenler de Türkiye’yi maddî-manevî çöplüğe döndürüyorlar.

Avrupa ilâhlaştırılan “modern hayat”a veda etmek üzere yol ayrımına gelmiş durumda. Iztırabını şiddetlendiren hayat tarzlarına ve o hayatta kullanılan teknolojiye hakikaten bugün küskün… Artık Hollywood, insanları ayağa kaldıracak filmleri yapmaktan çok uzak…. Kıtalararası tatil seyahatleri asgarî seviyeye düştü. Uçaklar fiyatlarını düşürdükçe, insanlardaki uçma arzusu azalıyor. Dünya metropollerinin merkezlerinden binlerce “kiralık veya satılık” işyerleri bu gidişat hakkında daha net bir resim veriyor.

Yani fen ilimlerinden doğan “Yüksek teknoloji kulelerindeki” insanlığın düşmanları insanlarca keşfedilince dünyanın tadı-tuzu kaçtı. Gücü ele geçiren “Tahribatçı dinsizlere” karşı insanlığın bugün için kullandığı tek bir silâh mevcut; protesto!.. Bunu da felâketin farkına varanlar kullanıyor. Protestolar artıp kamuoyu oluştukça zındıkanın harekât alanı da daralacağından, insaniyetperver Avrupalılar tüm insanlığı “tahribatçı dinsizleri” protestoya çağırıyor. Fıtrata ihanet etmiş ve fıtratı seslendiren “semavî dinlere” savaş açmış bu hainlerin uzun süre bu kuleleri tutamayacağına inanıyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*