Geçen haftalara bakış…

Ramazan-ı Şerif, âlemimizdeki hâkimiyetini yine ilân etti. Nazarları kendisinde, zihinleri Kur’ân’da toplayınca afakî meselelerden uzak bir mevsim yaşadık. Durum böyle olunca da Müslümanları doğrudan ve dolaylı ilgilendiren hadiselerin yorumuna giremedik…

 

Bu defaki Amerikan seçimleri dünyamızda “Amerikan tavuklarından” azıcık fazla ilgi gördü. Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olunca, Müslümanların alâkaları en alt düzeye indi. Bu ilgisizlik Avrupa’da da kendisini aynen gösterdi. Aslen Musevî bir aileden gelmiş, Vietnam’da kan dökmüş ve temel insanî değerlere lâkayd birisinin, “şaşkın petrol adam”ın karşısına çıkarılması Hıristiyan Amerikalı seçmenlere ümit vermedi. Demokrat kitlelerin alâkasızlığına sebep olan Kerry, Bush ve ekibinin önünü açmışa benziyor.

Amerikan ve İngiliz tahribatçılarının mahiyeti tamamen ortaya çıkmadan Demokratlar gelseydi, 11 Eylül ve sonrası suçluları dünyaca bütünüyle tanınmış olamayacaklardı. Daha doğrusu bizdeki 28 Şubatçılar gibi kurtulacaklardı. Gördüğünüz gibi kader adalet ediyor. Müttefiklerin; Hendek önünde zillet içinde kaçışan Medine düşmanları gibi kaçışmaları için, onların kazanması lâzımdı. Dünyanın nefretle seyrettiği neo-conları “Irak batağı” yutana kadar bu senaryo devam edecek. Felluce kıvılcımı tüm bu toprakları tutuşturunca, hadis-i şerifçe haber verilen meşhur ateş de yanmaya devam edecek ve dünyayı ateşe vermek isteyenler, sebep oldukları ateşlerde yanacaklardır, diye düşünüyoruz.

Arafat’ın vefatı İslâm âlemine izzet, Yahudilere zillet getirmiştir. Dünyanın en güçlü ülkesine dayanıp, teknolojinin son ürünleriyle mücehhez askerleriyle masumları katledenleri dünya lânetliyor. İsrail’in ve İsrail’i bu cinâyete teşvik eden Newyorklu dinozorların bilemedikleri bir şey var: Filistin veya Kudüs-ü Şerif yalnızca o bölgede yaşayan birkaç Arab’ın meselesi değildir. Bir buçuk milyar İslâm âleminin ıztırabına katılan iki milyarlık İsevî âlem de bu hadiseye müdahil oldu. Arafat’ın dâvâ ettiği sınırları şimdi dünya müdafaa edecek. Bunun karşısında ne Şaron, ne de Şaron’u kullanan neo-con lar duramayacaklar. Bu böyle devam ederse, barış içinde yaşayabilecekleri bir Ortadoğu sulhüne İsrail kendiliğinden teşebbüs etmek zorunda kalacaktır. Meşhur sözdür: “El küfrü yedûm, ez-zulmü lâ yedûm.” Yani küfür devam etse de zulüm devam etmez. Şaron’un cinayetlerinin; zulmün ömrünü iyice kısaltığına inanıyoruz. Bu zulümden yalnızca Müslümanlar değil, yüz binlerce İsraillinin de bîzar olduklarını gazetelerindeki beyanatlarından okuyoruz.

Barışın tahriplerle, fanatik hareket ve kalkışmalarla bozulduğunu son Hollanda örneği tekrar gösterdi. Küçük kıtanın barışçı küçük ülkesi, film yapımcısı Van Gogh’un öldürülmesiyle karıştı. Hasetlerinden insanlığın barış içinde yaşamasını istemeyenler, ortalığı velveleye verdiler. Salman Rüştü’ye özenen Somalili Ayan Hrsî Ali’nin yazdığı senaryoyu beyaz perdeye yansıtmak isteyen Van Gogh’un hangi tahriklerle öldürüldüğü veyahut sulh-u sükûneti bozmakla vazifeli hangi örgütün tetikçisi tarafından katledildiği henüz net değil. Yalnızca bilinen şey; barışa, düzene ve insanlığın temel değerlerine düşman çevrelerin “fail-i meçhullerle” yollarına devam ettikleri… Zira Faslı bir öğrencinin durup dururken kendi inisiyatifi ile böyle bir cinayeti işleyeceğine araştırmacılar pek ihtimal vermiyorlar. Zındıkanın bu senaryosu barışçı Hıristiyan ve insaniyetperver Hollandalılarla Müslümanların birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlıyacak ve teröre karşı ittifaklarına yardımcı olacaktır kanaatindeyiz… İnsanlar zulmederler, fakat kader daima adalet eder.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*