11 Eylül’den sonraki Avrupa’nın ilk ciddî seçim atmosferini Türkiye’de bulunmamızdan dolayı yaşayamadık. Başarısızlık ve beceriksizliğini 11 Eylül’e havale eden bir iktidarın aynı deriden yeniden bir iktidar postunu nasıl çıkardığını da takip edemedim. Bilhassa temel felsefeyle çelişen icraatların altına imzalarını atan Yeşillerin geniş çapta oy kaybını beklerken bir puan geriden de olsa “kırmızı-yeşil” koalisyonunu tamamlayacak seviyede seçimi kazanmaları kanaatimce sürpriz oldu.
Kazanmanın veya kaybetmenin nedenlerini sayanlar çoktur. Uluslararası güçlere ve bilhassa Amerika’ya karşı konuşup, onların “dümen suyunda” icraatta bulunan bir iktidarın, firma ve medya çevrelerini kullanarak aynı oyunla seçimi kazanacağını beklemiyordum. 11 Eylül’den çok önce başlayıp devam eden ekonomik kriz, yeni vergi yükleri, kanatları kırpılan sosyal devlet, dolar karşısında hâlâ zaaf gösteren euroya rağmen yarışı kılpayı bitirmenin müşahhas iki sebebine işaret etmek istiyorum.
Bugüne kadar Amerika’nın çizgisinden çıkmayan Schröder’in, Irak meselesinde Amerika’ya kafa tutmuş görünmesi seyirci nezdinde müsbet tesir icra etti. Haksızlığa karşı ve savaşı istemeyen seçmenler Stoiber’in global dengeye yönelik mesajlarını yeterli bulmadılar. Yine Hıristiyan partisi iken, Kilise ile münazaalı bir şekilde seçime giden Stoiber, hatasını belki şimdi anlamıştır. Başkardinal Meisner’in ifadesiyle “Hıristiyan demokratlar” belki korku-tedirginlik, belki de umumî havaya uyma niyetiyle Kilise ile mesafeli kalınca, icraatı şimdiye kadar sadece lafta kalan “Schröder-Fischer” ikilisi az farkla da olsa işi götürdüler. İcraatlarında dine karşı tavır sergileyenlerin İslâm âlemine dost Almanların reylerine konmaları ilginçtir.
Yeşillerin kısmen desteklediği “sefih çevrelerin” ve hissiyatlarına mağlup gençliğin reyleriyle ayakta durdukları bir vakıa… Medyanın, hürriyet adı altında sefaheti organizeli bir şekilde destekleyen çevrelerin ve yer yer okulların ortaya getirdiği “yeni seçmen tipi”ni artık gözardı etmek mümkün değil.. Gayesiz, hedefsiz, bilgisiz, sosyal terbiyeden mahrum ve hayvanî duygularına mağlup bu yeni tip seçmenin, hemen hemen her yerde bundan sonra neticeye tesir edecek biçimde rol oynayacağı da ayrı bir realite.
Türkiye’de Cem Uzan’ın peşine takılanların belli bir hedefi, gayesi, dâvâsı, ahlakî görüşü ve idealleri olabilir mi? Fakat 12 Eylül ile birlikte başlayan dünyevîleşme, tereddî ve dejenerasyonun çarkından çıkan “yeni imalatı” da gözardı etmemek lâzım. Almanya’da bu kesime bu seçimde “Yeşiller” hitap etti. İnsanlığın, dünyanın ve hürriyetlerin geleceği açısından çok tehlikeli olan bu istismara sivil toplum veya Kilise açıkça karşı çıkmadıkça, Almanya’da kuvvetli bir iktidardan bahsetmek zor…
Netice olarak; ülkemizde olduğu gibi icraatına zıt söylemlere sahip, uluslararası Yahudi baskılarına açık ve kuvvetli bir Almanya’dan ziyade günübirlik siyasetlerle meşgul bir iktidarın ortaya çıkışı, dünya dengeleri noktasında iyi görünmüyor. Fakat Allah’ın verdiğinde hayır vardır kaidesince inşaallah netice itibariyle hayra vesile olur. Hakiki Almanların, Hıristiyanlığın ve insaniyetin temel değerlerine inananların toparlanmasına vesile olur bu netice… AB’nin kaptan köşkünde oturan bir devletin, dünyayı menfaatleri uğruna ateşe verenler karşısında büyük mes’uliyetleri olacaktır. Almanya’ya bu sorumlulukları müdrik bir iktidar lâzım… Yahudilerin arzusu olan pısırık, mütehayyir ve sefahate taraftar iktidarlar hem Almanya’ya, hem de AB’ye büyük zarar verecektir.
Benzer konuda makaleler:
- Mehmet Kutlular: Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
- Kahraman Schröder…
- Risale-i Nur’dan demokratlara bakış
- Müflis Proje: KEMALİZM
- Bir rahibin hidayet hikâyesi
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
- Demokratlar ne yapmaz?