EURONUR ÖZEL

Genç Ruhlar: Camın Ardındaki Işık

Özel Makale / Işık

Hapishanenin o boğucu havasında; soğuk, beton duvarların gölgesi üzerimize çökerken; ben ve kardeşim Gökçe, hayatımızın belki de en sarsıcı, en dokunaklı dersini almak için oradaydık.

Karşımızda, buz gibi camın ardında, bir zamanlar hayranlıkla baktığımız, hayat dolu kahkahalarıyla etrafını neşelendiren o ağabeyimiz oturuyordu. Ama şimdi, yüzünde gençliğinin acı bir yankısı, gözlerinde ise derin bir pişmanlık ve yorgunluk vardı. Yüzündeki çizgiler, sanki yaşadığı her saniyenin ağırlığını taşıyordu.

Yine de, o yorgunluğun ve kederin ötesinde, daha önce hiç görmediğimiz bir aydınlık ve huzur parlıyordu. Konuşmaya başladığında sesi, bir zamanlar sahip olduğu o coşku ve çılgınlıktan çok uzaktı. Sanki ruhunun en derinlerinden gelen bir sesleniş gibiydi.

“Gökçe, kardeşim…” diye başladığında, gözlerindeki o ışık, bir deniz fenerinin karanlıkta yolunu kaybetmiş gemilere rehberlik etmesi gibiydi. O ışık, onun ruhunun kurtulduğunun ve gerçek özgürlüğün ne olduğunu anladığının bir işaretiydi.

Zehirli Balın Cazibesi

“Dışarıdayken hayatı bir eğlence maratonu gibi yaşıyordum,” dedi.
Sesi, geçmişine duyduğu derin bir acıyla titredi.
“Her şey bir yarış gibiydi. Kim daha çok eğlenir, kim daha çok anlık hazların peşinden koşar… Risalede okuduğum o ‘zehirli bal’ benzetmesi, tam beni anlatıyordu. Şekerli, parlak bir bal kaşığına saplanmış bir zehir gibi… Ben o balı iştahla yutuyordum ama tadı ne kadar tatlı olursa olsun, içimde sürekli bir boşluk, bir fırtına vardı. Dışarıdan bakıldığında her şey yolundaydı, hayatım capcanlı görünüyordu. Ama içeride ruhum kanıyordu. İşte o dipsiz boşluk, beni buraya, bu soğuk duvarların arasına getirdi.”

Derin bir nefes aldı. Gözleri, sanki o zehirli balın tadını hâlâ damağında hissediyor gibiydi.
“Bu beton duvarlar arasında, bir zamanlar sahip olduğum her şeyi kaybetmiştim. Arkadaşlarımı, özgürlüğümü, geleceğe dair tüm hayallerimi. İlk günler kendime olan öfkem o kadar büyüktü ki… ‘Ben ne yaptım?’ diye sürekli kendimi sorguluyordum.”

Hapishanedeki Işıklı Ayna: Bir Gençlik Rehberi

“Bir gün, bir gardiyan, elime bir kitap verdi. ‘Belki sana iyi gelir,’ dedi. O kitap Risale-i Nur ’un ‘Gençlik Rehberi’ idi. O benim için sadece bir kitap olmadı; bir ayna oldu. Kendimi, tüm hatalarımı, hayatımdaki tüm yanlışları o aynanın içinde gördüm.”

Mahkûm, elini camın üzerine koydu.
“Risale, gençliğin geçici olduğunu söylüyordu. O zamanlar bu bana çok anlamsız gelirdi. Gençlik nasıl biterdi ki? Her gece sabahlara kadar süren partiler, her gün değişen arkadaşlar, anlık tatminlerle dolu bir hayat…”
“Sanıyordum ki, bu böyle sonsuza dek devam edecek. Ama Risalenin şu tespiti beni derinden sarstı: ‘Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek.’ Burası, o belaların ilk durağı oldu benim için.”

“Bir anda kendimi, güvendiğim herkesin, beni o ‘zehirli bal’a teşvik eden herkesin ortadan kaybolduğu, tek başıma kaldığım bir yerde buldum. Meğerse o sözde dostluklar, o sahte sevinçler, sadece anlık menfaatler üzerine kuruluymuş.”

“Ama Risale bana sadece hatalarımı göstermedi, aynı zamanda bir çıkış yolu da gösterdi. ‘O gençlik manen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.’ İşte bu sözler, benim için bir dönüm noktası oldu.”
“O an anladım ki, beden olarak hapiste olsam bile, ruhum ve kalbim hâlâ özgür olabilirdi. Dışarıdaki o parlak hayatın sahte olduğunu, gerçek huzurun iman ve ibadette saklı olduğunu anladım.”

Derin bir nefes alıp gülümsedi. O gülümseme, yüzündeki kederin üzerine doğan bir güneş gibiydi.
“Evet, geçmişimi geri alamam. Yaptığım hataların bedelini ödüyorum. Ama artık eskisi gibi pişmanlıklarla dolu değilim. Çünkü şimdi, her günümün, her namazımın ve her duamın bana yeni bir başlangıç sunduğunu biliyorum.”
“Gençliğimi yanlış yolda harcamış olabilirim ama ruhumdaki gençlik ateşi, imanla ve Kur’an’la yeniden alevlendi. Şu an her sabah güneş doğduğunda, Rabbime yeniden secde edebilmenin huzuruyla uyanıyorum. Bu, dışarıdayken sahip olduğum sahte özgürlükten çok daha değerli.”

“Şimdi, size bakınca kendimi görüyorum. Ama aynı zamanda, Risalenin bahsettiği o ‘saadet-i ebediye biletini’ henüz kaybetmemiş, umut dolu iki genç görüyorum. Benim hikâyem, bir ders niteliğinde.”
“Düştüm, ama kalkmaya çalışıyorum. Siz ise hiç düşmeden yürüyün. Gençliğinizi, benim yaptığım gibi israf etmeyin. Onu, sonsuz bir gençliğe giden yolda bir köprü olarak kullanın. Unutmayın, ne kadar dibe düşerseniz düşün, Allah’ın rahmetinden asla ümidinizi kesmeyin.”

Sözleri, camın soğukluğunu aşıp kalbimize dokunmuştu. O an, hapishanedeki bir mahkûmun bile nasıl bir umut ışığı olabileceğini, bir düşüşün bile nasıl manevi bir yükselişe dönüşebileceğini anladık.

O an, gerçek ışığın en parlak anlarda değil, en karanlık hataların bile ardında, doğruya yönelen bir kalpte parladığını fark ettik.

Ve anladık ki, hayat sadece yaptığımız hatalardan ibaret değil, aynı zamanda onlardan aldığımız derslerle de şekilleniyordu.

Hayatın anlamlı yönlerini bulmak için, sadece her şey yolundayken değil, aynı zamanda en zor zamanlarda bile mücadele etmeli, umudumuzu kaybetmemeli ve kendi içimizde bir çözüm aramalıydık.

Çünkü en değerli dersler ve en büyük aydınlanmalar genellikle en zor anlarda ortaya çıkıyordu.

Benzer konuda makaleler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu