
Genç Sahabeler: İslam’ın İlk Destekçileri
İlk Müslüman olan 40 sahabenin 32’sinin 23 yaşın altında olduğunu biliyor muydunuz? Hatta içlerinde Ali bin Ebu Talib’in dışında yaşları 15-17 arasında olan birçok isim vardı ki; İslam’ın açıktan tebliği için gereken destek güç onlardan oluşuyordu.
Bedir ve Uhud gazvelerinin İslam tarihi açısından ne kadar belirleyici dönüm noktaları olduğu malumunuz. Müslümanların sayıca az fakat moral olarak kuvvetli ve meleklerden destek aldıkları bu gazalar, yine çoğunlukla gençlerin omuzlarında zafere erişmiştir. Dolayısıyla Hz. Muhammed (s.a.v), Medine İslam Devleti’nin temellerini gençlerle güçlendirmiştir.
Hz. Peygamber (a.s.m), gerek Mekke gerekse Medine devirlerinde itinayla bu gençlerin sağlam karakter ve İslami kişilik yapısına sahip olmaları için özen gösterdiğini siyer araştırmalarından öğreniyoruz. Lisan-ı hal ve kal, tebliğ ve davet, bazen ise “susarak” onları sabırla terbiye ettiği, hoşgörü ve müsamahada istikamet üzere hareket ettiği, onlar kelebekler gibi ateşe koşup, soru ve isteklerinde “ileri” gittikleri zaman, onları ateşten ve günahtan korumak için çoğu zaman gözüne uyku girmediği de yine siyer kitaplarında bize aktarılıyor. Gençlere, “Anam, babam sana feda olsun ya Resulullah” dedirten fedailiğin, onların cevval ruhunun tezahürü olduğunu da böylece fark ediyoruz.
Gençlere Adanmış Bir Eğitim Yuvası: Suffa Mektebi
Esasen kim olduğunu ve bu dünyaya niye geldiğini ne pahasına olursa olsun öğrenmeye çalışan bu gençlere, Rablerinden gelen destek Nebi (a.s.m)’ın kalbine ilham olunuyordu. Mekke’den gelen muhacir, yoksul ve kalacak yeri olmayan çoğunluğu genç olanların niyetine, mescidin yanı başında kurulan gölgeliğe verilen isimdi: “Suffa”. Efendimiz (a.s.v), onları kendi hanesinin yan tarafına almış, onların ihtiyaçlarını ailesinin ihtiyaçlarından önce önemsemiş, her akşam ufak gruplar halinde onları dörderli, beşerli gruplara bölerek evi olanların evlerine yemeğe göndermişti. Kalanları da kendisi evine alıyordu. Onların ufak beceriler geliştirerek harçlıklarını çıkarmalarını sağlamıştı. O yüzden, Suffa ehli geceleri ilim ile meşgul olur, Kur’an tilaveti ve ezberi yaparlar, gündüzleri sa’y-i helâle çalışırlardı. Kalan zamanlarının tamamını Efendimizi (s.a.v) dinlemeye ve takip etmeye ayırırlardı.
Kısa zaman sonra bir eğitim kurumu haline gelen “Suffa Mektebi” talebeleri, bazen ayetlerin nüzulüne şahit olmuşlar, sorularıyla birçok meselenin vuzûhuna sebep olmuşlar, yeni Müslüman olan kabilelere giderek Efendimiz (a.s.m)’ın asistanlığını yapmışlardı. Resul-i Ekrem’in bizzat dersler verdiği bu irfan mektebinde, ilmî müzakerelerin tadına doyum olmuyordu. Hatta bazen evli olanlar müsaade alır, haftalarca Suffa’da ilim öğrenirlerdi. En çok hadis rivayet eden Ebu Hüreyre (r.a) bu mektebin talebesidir. Suffa’nın bir de hanımlar için ayrılan bir bölümü olduğu bazı kaynaklar tarafından doğrulanmıştır.
“Peygamber nasıl bir model olabilir?” diye sorgulayanlara, Asr-ı Saadet yeterli bir örnektir, esasen. Efendimizden sonraki asırlara, yıldızlar ve güneşler gibi nur olmuş, O’nun yolundan, O’nun rehberliğinde yürümüş nice Zâtlar, müçtehid ve müceddidler, vazifelerinde daima “gençliği” birinci sırada tutmuşlardır. Hatta bazı veli zatlar müritlerine: “Bana gençleri getirin, sonrakilere kalp katılığı bulaşıyor” dedikleri rivayet olunur.
Ahir Zaman Gençliği ve Karşılaşılan Zorluklar
Dünya ömrünün bir zaman çizelgesi varsa buna göre müstakbel “ahir zaman” çağıdır. Asr-ı Saadet çağının dürbünüyle bakıldığında, kıyamete yakın asırlar, olgun gençlik, ahirzaman dönemi ise “delilikten bir şube” olarak adlandırılan tam bir gençlik dönemini ihsas eder. Çünkü emredilenlere itirazla yaklaşan, delilden başka bir şeyle tatmin olmayan, his ve heveslerinin esiri olma konusunda hiçbir çağa pabuç bırakmayan bir zaman dilimini yaşıyoruz. İhtiyarların bile sakallı çocuklarca oyun ve oyalanma ile koşuşturduğu zamanımızda, gençliğin hali ise ortadadır. Hâlihazırda yaşıyor olanlarda “rehberlik özelliği” bulmakta oldukça zorlanan gençliğin imdadına, bu asra “namzet” olarak gönderilen Bediüzzaman Said Nursi Hz.leri bir nefes Asr-ı Saadet timsali olmuştur.
Bediüzzaman Said Nursi ve Gençlik Projesi
Bediüzzaman, “hızlıca” yaşadığı ilim tahsili döneminden sonra, henüz 20 yaşındayken gençlerin eğitim ve talimini hizmet hedefine almış, akademik anlamda ilk projesi olan “Medresetü’z-Zehra” namıyla Cami’ül Ezher benzeri bir ilim yuvasını, Ortadoğu’nun merkezi kabul ettiği Van şehrinde açmak için çalışmalar başlatmıştı.
1910 yılından bir müddet evvel, 4-5 yıl Horhor medresesinde dibâcesini fiilen uyguladığı bu eğitimde, temel paradigma din ve fen ilimlerini beraber öğretmek idi. İlk “pilot” çalışmasını yaparken medresenin duvarından ayağı kayıp düştüğü esnada “davam” diye nida etmesi de, aslında ele aldığı gençlik projesinin yarım kalmasından duyduğu feryadın ifadesiydi.
Medresetü’z-Zehra: Fen ve Din İlimlerinin Buluştuğu Yer
Van’a ilk geldiği yıllar, 1897’den itibaren dünya ahvali ve içtimai meselelerle de yakından ilgilenen Bediüzzaman, din ilimlerini çeşitli medreselerde tamamladıktan sonra, İşkodralı Tahir Paşa’nın konağında devrin âlimleriyle yaptığı münazaraların teşvikiyle, fen ilimlerindeki vukufiyetini birkaç ay zarfında tamamlamıştı. Bediüzzaman’ın adeta ismine âyine olurcasına âlimlerle kurduğu meclislerde harikulade kifayeti çevre illerden de duyulmuş, kendisine talebeler getirilmesine sebep olmuştu. Bediüzzaman tedrisi esnasında ve hayat-ı içtimaiye medresesinden öğrendiği irşadi seyahatlerinde şu kanaat ve neticeye varmıştı: “Bu asırda artık eski tarz ilm-i kelam ile şükuk ve şübehatın reddi yeterli değildir. Yeni fenlerin de tahsili ile Kur’an’ın hakikatleri fehme takrib edilmelidir.”
Gençlik çağı mevsimlere göre ömrün hangi devresine benzer desek, elbette bahar dersiniz, değil mi? İşte asrın mümessili Üstadımız ömrün baharında kollarını gençliğin imanı için sıvayan asr-ı saadet timsali bir rehberdi…
Gelecek hafta devam edelim, inşallah…
Benzer konuda makaleler:
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
- Bediüzzaman ve Risâle-i Nur hakkındaki bazı isnadlara cevaplar
- Bediüzzaman ve Risâle-i Nur hakkındaki bazı isnadlara cevaplar
- Mehmet Kutlular: Şahsa değil sisteme bağlıyız
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Said Nursi ve Tecdid Geleneği
- Mehmet Kutlular: Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
Annelerin efendilerini doğurduğu bir zamanda, genç eğitimi ve rehberliği, büyüklerin gözlerini korkutuyor, ihmal etmelerine sebep oluyor. Erken yaşta disiplin, empati, ilim, analitik düşünme ve adalet duyguları beslenmeyen çocuklar, ileriki yaşlarda nasihat dinleyemez hale geliyor. Fakat dediğiniz gibi, gençleri olmayan bir toplumun geleceği yoktur. Ailede verilemeyen eğitim gerekirse cemaatlerde, gerekirse okullarda verilmeli. Değerler eğitimi ciddiye alınmalı. Hatta yetişkinler bile bu konuda ciddi bir eğitim ve hatırlatmaya muhtaç. Toplumsal bir rehabilitasyona ihtiyacımız var. Bu da en kolay, doğru insanları örnek alarak olur. Her insanın örnek aldığı hatta taklit ettiği 5 modeli olmalı. Bu yazı çok ihtiyaçtı, teşekkür ederiz, inşallah uygulamalarımıza da yansır.