Gençler Risale-i Nur’u ve Yeni Asya’yı okusun

Mersin’de Mustafa Kale ile Risale-i Nurlar’ı, Medrese-i Yusufiye ve İttihadı konuştuk

Mustafa Bey kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

1950 Mersin doğumluyum. İlk ve Orta eğitimi Mersin’de, Üniversite eğitimini Gazi Üniversitesi Mimarlık Mühendislik Akademisi’nden İnşaat Mühendisi olarak 1974’te bitirdim. Serbest Mühendis olarak 40 yıl çalıştım. Emekliyim, bir kız, iki erkek üç çocuk babasıyım.

Risale-i Nurlar’la nasıl tanıştınız?

Risale-i Nurlar ile tanışmam şöyle oldu. Mersin’de Erkek Sanat Enstitüsü (Endüstri Meslek Lisesi) 1. sınıfta üstün başarılı olunca bizi Gaziantep’e M. Rüştü Uzel Sanat Enstitüsüne (E. Meslek Lisesi) parasız yatılı olarak gönderdiler. 1967-1968 yıllarında okulda Necati ve Adem isimlerinde Kırıkkale’li iki arkadaşla tanıştık.  Tarsus’lu Mustafa isminde bir arkadaşımla beraberdik. Bir gün o arkadaşlar bize “Sizi akşam dinî sohbete götürmek istiyoruz. Gitmek ister misiniz? “ dediler. Biz de “peki gidelim” dedik. Bir ev sohbetiydi. Biri kitap’tan okuyor, yaşlı biri de izah ediyordu. Doğrusu bu sohbetler hoşumuza gitmişti. Zaman zaman o arkadaşlarla oradaki dershaneye gitmeye başladık. Arkadaşlardan Allah razı olsun. Bizlerin Risale-i Nurlar’ı tanımasına vesile oldular. İkisi de vefat ettiler. Allah gani gani rahmet eylesin.

Medrese-i Yusufiye’ye girmenizi anlatır mısın?

Medrese-i Yusufiye’ye girmemizin sebebi ise şöyle: Seksenli yıllarda ihtilâlin baskıcı döneminden iki sene sonra yani 1982 yılı Ekim ayında Mersin’de bir Cumartesi ders gecesinde Emniyet tarafından dershaneye baskın yapıldı. Bir komiser “Sohbeti bitirin, aşağı arabalara binin.“ dedi. Birkaç talebeyle birlikte 35 kişiyi emniyete götürdüler. Bizlere de, orada ellerimize birer kâğıt kalem verip, “lideriniz kimdir? Mustafa Kemal hakkındaki düşünceleriniz nedir?” Ve buna benzer sorular sordular.

Tabi verdiğimiz cevaplar onları tatmin etmeyince bu sefer tekrar sözlü sualler soruldu. Beni bir komiser sorguladı. İlk sorusu “Sen, Nurcu musun?” dedi. Ben de “Risale-i Nurlar’ı okumayı seviyorum” dedim. “Öyleyse bildiğin bir yer oku bize” dedi. Ben de 23. Söz’den “İman insanı insan eder, belki sultan eder, öyle ise insanın vazife-i asliyesi iman ve duâdır. Küfür insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.” dedim.

“Daha okuyayım mı?” dedim. “Yok tamam” dedi. Bu karşılıklı sorgulamalar gece saat 24.00’a kadar devam etti. Bu arada bazı arkadaşlarımızı tartakladılar. Emniyet Müdürlüğü’nde kaldığımız günlerde 1982 Anayasa referandumu ile Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Bizler de oy kullanacağız dedik. Polis “olmaz” dedi. Daha sonra karar verdiler. “oy kullanmaya göndereceğiz” dediler.

Bizleri resmî arabalarla sandık başlarına götürdüler. Oy kullanacağım sandıkta kapalı odaya girdim. Oyların tamamı “Evet” oyu olduğu için geri çıktım. Yanımda da iki polis var. Sandık başkanına “Hayır” pusulası yok mu? dedim. Başkan bana “Hayır”pusulasını verdi. Ben de heyetin önünde “Hayır” pusulasını sandığa attım. Polislerle birlikte geldik.

Daha sonraki günlerde Adana’dan askerî savcı ve hâkim geldiler. İfademizi aldılar talebelerle birlikte bir kısım arkadaşları bıraktılar. Benimle beraber on beş kişiyi Mersin Kapalı Cezaevi’ne gönderdiler. Orada da Başgardiyan tarafından sorgulanarak tek kişilik hücrelere bıraktılar, daha sonra her nedense normal odaya geçtik.

Cezaevinde bir gece rüya gördüm, rüyamda arkadaşlarımızdan tamamını bir otobüse bindirdiler. Araba rampa yukarı giderken çekmedi. Üç kişi inecek dediler. Birlikte tutuklu bulunduğumuz rahmetli Mustafa Yıldız Hocama rüyayı anlattım. O da tabir etti. “Üç kişi kalacak, diğerleri çıkacak” dedi. Bizler de onların kim olduğunu ismen tesbit ettik. Sabah kahvaltıdan sonra gardiyanlar geldi. “İsimlerini okuduğumuz kişiler hazırlansın çıkacaklar” dediler. Tabi bu arada birkaç defa mahkemeye gitmiştik. Neticede bizim tesbit ettiğimiz kişiler kaldı. Bizler 33 gün kaldıktan sonra çıktık. Onlar da üç ay bizden sonra çıktılar. Dershanede arkadaşlarla çok tatlı günlerimiz geçti, aramızda ittihat ve tesanüdün, kardeşlik ve dayanışmanın ne olduğunu Medrese-i Nuriye’de bizatihi yaşadık.

Mustafa Bey; Risale-i Nur’da Bediüzzaman Hazretleri ittihad üzerinden önemle duruyor.  “İttihad” nedir, açıklar mısın?

Bediüzzaman Hz. “Azametli, bahtsız bir kıt’anın şanlı talihsiz bir devletin değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi, İttihad-ı İslâmdır.” demiştir.

Ehl-i dalâlet tarih boyunca İslâmî grupları birbirine düşman etmeye çalışmış. Bediüzzaman, mezheplerin hikmetini anlatan 27. Söz ile cemaatlerin sırf Allah rızasını esas tutmaları gerektiği ile alâkalı 20. Lem’ayı telif etmiştir. Üstad Hazretleri, Celcelutiye ve Cevşen-i Kebir’i sık sık okurdu. Müslümanların zayıflamasında ana amillerin başında menfi milliyetçiliğin geldiğini ifade etmiştir.

Önemle ve tekraren bu zamanın cemaat ve şahs-ı manevî zamanı olduğunu vurgulanmıştır. Çünkü ferdin tahribi de tamiri de sınırlıdır. Ama cemaatin faaliyetinin tesiri çok büyüktür.

Bu zamanda ehl-i dalâlet cemaat ve şahs-ı manevî silâhıyla hücum etmektedir. Mü’minlerin de mağlûp olmamaları için bu tesirli silâhı ittihadla sağlanmalıdır. Bunun için Bediüzzaman Hazretleri müsbet manada “İttihad” üzerinde önemle durmuştur.

Dershanede ikamet eden genç öğrencilere hizmet açısından neleri tavsiye edersiniz?

Nacizane tavsiyem şudur: Dershanede kalan talebelere dersleri haricindeki vakitlerini Risale-i Nurlar’ı çok okumalarını, dershanede cemaatle namazlarını kılmalarını, namaz tesbihatını ezberlemelerini, bilhassa sabah namazlarını cemaatle kıldıktan sonra sıra ile takip ettikleri bir kitaptan okumalarını, haftada en az bir gün Risale-i Nur sohbetlerine iştirak etmelerini, arkadaşlarını sohbetlere dâvet etmelerini, dershanedeki vazifelerini istişare ile yapmalarını tavsiye ederim.

Ayrıca, Yeni Asya Gazetesi’ni ve yayınlarını takip etmelerini, okul derslerinde de üstün başarılar sağlamaları için de derslerine de çalışmalarını tavsiye ederim.

Mustafa Bey; son olarak vermek istediğiniz bir mesajınız varsa alalım.

Üstadımızın önemle üzerinde durduğu İhlâs Risalesi’ni 15 günde bir defa okunması ve okuduğumuzu hayatımıza da tatbik edelim. Meselâ Üstad, kardeşlerinizi tenkit etmeyiniz diyor. Ben bunu ne kadar yapabiliyorum.Tenkit bir hastalıktır, Peygamberimiz de (asm) tenkidi men etmiş. Çünkü tenkit cemiyeti ifsat ediyor. Söyleyene gurur verir. Tenkit kendini beğenmektir. Kendini beğenen başkalarını tenkit eder. Tenkit ettiği kişiyi de küçük görür.

Üstad, İhlâs için “hakikî ihlâs” tabirini kullanıyor. Hakikisi ancak tahkikî imanla kazanılır. Enfal Sûresi 46. âyette Cenab-ı Hak : “İhtilâfa düşmeyin, sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider.” diyor.

Bunun için her amelimizde rıza-i İlâhî olmalı, ihlâsı hayatımızın her safhasında göstermeli ve ona göre de yaşamalıyız.

Elli bir seneden beri yayın hayatına devam eden, “Hakk’ın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez” düsturu ile devam eden, Risale-i Nurlar’ın naşir-i efkârı olan Yeni Asya’nın 51. Yıl dönümüne girmek üzereyiz bu sebeple Yeni Asya’nın yıl dönümünü tebrik eder, sizlere de teşekkür ederim. Selâm ve duâ ile….

Biz de size teşekkür ederiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*