Genleriyle oynanmış gençler

Bu millete şimdiye kadar hep uzaktaki tehlikeler ve silâhlar gösterilmiştir. Ne var ki, hemen yanıbaşında ve koluna şırınga edilen ahlâksızlık, imansızlık, dünyevîleşme, maddîleşme, israf vs. zehirleri gösterilmedi.

Yetmiş seksen yıldır zerk edilen bu gayr-i ahlâkîlik maalesef vatan evlâtlarını kimliksizleştirdi.
Sokağa çıkıp, şöyle bir genç manzaralarına bakıldığında bu politikaların istedikleri hedefe ulaştıkları görülmektedir.
Acı ki, dün zihinlere empoze edilen yıkıcı, ahlâksız modellemeler ertesi gün, sokaklarda yaşanmaya başlamaktadır.
Özellikle gençlerin genleriyle, kodlarıyla ve değerleriyle birileri sürekli oynamaktadır.

Öyle ilginç genç manzaraları ile karşılaşıyorsunuz ki, ‘galiba özürlü’ demekten kendinizi alamıyorsunuz. Zira, kim olduğunu, hangi dünyaya ait olduğunu çoktan unutmuş, garip kıyafet ve saç modelleri ve davranışlarla karşılaşıyorsunuz.

Tv’lerdeki mümtaz şahsiyetlerin(!) kelimelerine, giyim tarzları, jest ve mimiklerine özenmiş kısacası anormalleşmiş bir gençlik karşınızda duruyor.
Elbette şahsiyetli, değerlerine sahip çıkan, ahlâklı ve nerede olduğunu çok iyi bilen gençlerimiz vardır. Fakat şehrin sokakları, genel havayı size anlatmakta ve nereden nereye geldiğinizi size söylemektedir.

Etraf, moda adıyla klonlanmış aynı tarz ve tipler, içleri boşaltılmış, elektronik aygıtlar gibi soğuk ve ruhsuz genç manzaraları ile dolu.

Bütün bunlar, bozmaya dönük, planlı bir harekâtın parçalarıdır.
Zira bu milletin ahlâkî kodlarıyla oynamak, inandığı bütün değerleri ters yüz etmek, ipleri dışarıda bulunan zındık komitelerinin, zalim propagandalarıdır.

Kendilerini milletin vasisi ve hamisi sayan güçler, “Ya Kur’ân’ı ellerinden almalıyız, ya Kur’ân’dan soğutmalıyız” politikası ile, kendi gayr-i ahlâkî hayat tarzlarını, bu millete şırınga etmişlerdir.

Her türlü ahlâksızlığı ve çirkefliği normalleştirme işlevini ise, tv programlarında ve dizilerdeki modellemelerle yapmışlardır.

Hatta bunun için devlet politikaları geliştirip, gençliği içeriksiz, kimliksiz ve kişiliksizleştirmişlerdir.

Eğitim politikalarını, ahmaklaştırma üzerine kurup, gençleri kitap sayfalarından uzaklaştırmışlardır.
Böylelikle ailesinin, memleketinin gündeminden habersiz, beyinleri yıkanmış, miskinleşmiş; helâl kazanç, alın teri, iktisat, sabır gibi değerlerin yakınından bile geçmeyen, mefluç dimağlar ortaya çıkmıştır.

Peki gelinen bu noktada çözüm ne olacaktır, millî ve manevî değerlere sahip bir gençlik nasıl yetiştirilecektir?

Elbette bu, vicdanın, ruhun, manevîyatın tekrar fert fert ihyasıyla mümkün olacaktır?
Çağın imkân ve gereklerine uymak, medeniyet elbisesini kendi millî ve manevî değerlerimize göre biçip dikmek, taklitçilikten kurtulmak öncelikli atılacak adımlardır. Bediüzzaman, konuyla ilgi şöyle der:

“Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz.” (Lem’alar, s. 119-124.)

Öncelikle nefsin esaretinden kurtulmayı netice verecek sağlam bir irade kazandırmak gerekecektir. Bunun yolu da, imandan gelen bir kuvvet, özgüven ve kişilikle belirlenen hedefe doğru yönlendirmektir.

Yüksek duyguları, idealleri gençlerin gönüllerinde abideleştirmek için örnek olmak ve doğru modellemeler sunmak çözüm olacaktır.

Zira kalbin hayatlanması, günahlardan uzaklaşmayı netice verir. Bu yüzden kalbin ziyası hükmünde olan iman ile hayatı hayatlandırmaktan başka yol yoktur.

Ümitvârız! Çünkü bu kadar bozma, tahrip etme ve zehirlemelere karşın siyah ve beyaz gibi birbirinden ayrı duran bir gençlik elbette olacaktır ve vardır. Şeytanî tuzaklardan kurtulup, vatan, millet ve din adına kazanılmış gençlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Fakat bir taraftan da gençlik adına sürekli kayıplar verilmektedir.

Bu yüzden şehvetin, öfkenin, ahlâksızlığın, uyuşturucunun kuyularına yuvarlanan gençlerin sayısını azaltmak tamir edicilerin en büyük meselesi olmalıdır.

Tahrip kolaydır ve tahrip ediciler işlerini yapmaktadırlar. Buna karşın tamirat vazifesinde bulunanlar da daha fazla çalışmak, daha çok gence ulaşmak ve hak ve hakikati onların dünyasına taşımak vazifesini yerine getirmelidirler.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*