Gerçek reformlar, AB ve ABD

Şu gerçeği kabul edelim:

Biz, ülke olarak kendi başımıza gerçek bir reform yapamıyoruz.

İç dinamikler ile demokrasi, hak ve hukuk yolunda tam olarak yol alamıyoruz.

Sorunlarımızı gerçek manada çözüme kavuşturamıyoruz.

Yoksa…

Cumhuriyet üzerinden doksan yedi yıl geçtiği halde hala demokratik reformlardan söz eder miydik?

Ediyoruz…

Hala demokrasi ve hukuk reformu yapacağız diye avunuyoruz.

Kaygan zeminde patinaj yapıp duruyoruz.

İşte son örnek:

On sekiz yıldır ülkeyi idare edenler, birden demokrasi ve hukuk alanından yeni reformlar yapacağız diye bir rüzgar estirdiler.

Yandaş kalemler ve kelamlar bir anda heyecana geldiler.

Parlayan gözlerle süslü sözler söylediler.

Peki sonuç ne oldu?

Reisin ani dönüşü ile ortada kala kaldılar.

Hatta kırk yıllık dostlarını duvara toslattılar.

“Rencide oldum, rencide oldunuz, rencide oldular” sözleri ile yine o bildik on sekizli yıllarına geri döndüler.

Bırakın gerçek bir reform yapmayı…

Reform sözünün bile arkasında duramadılar.

İşte bu nedenle diyoruz ki:

Bu ülke kendi kendine kolay kolay gerçek bir reform yapamıyor.

İlla ki dışarıdan bir destek arıyoruz.

1946 süreci buna açık bir örnek.

O zaman çok partili bir döneme Batı aleminin desteği ile geçebilmişiz.

Ve yine 1950 sonrası demokrasi ve hukuk yolunda yine aynı destek var.

ihtilaller sonrasında demokrasiye dönüş de yine benzer tarzda olmuş.

Cuntacılar her zaman “Batı ne der korkusu” yaşamışlar.

Tıpkı şu an yaşanan durum gibi.

Zira bizdeki reform sözleri tam da ABD seçimleri sonrasında başladı.

Trump yönetimin demokrasi diye bir derdi yoktu.

Ancak Biden öyle gözükmüyor.

Daha şimdiden ABD yönetiminde demokrasi ve hukuk kavramları öne çıkacak gibi gözüküyor.

AB de bundan nasibini alacak.

Bu nedenle Avrupa’da iki ülke biraz daha dikkatli olmak zorunda.

Batıda İngiltere, doğuda Türkiye.

Şayet AB ve ABD samimi olursa…

Ülkemizde gerçek demokrasinin tesisi isterlerse…

Hukuk ve adalet konusunda kararlı bir duruş sergilerlerse…

İşte o zaman bizde gerçek bir reformun yolu açılabilir.

Yoksa yine Ankara kriterleri adı altında tam bir “polis ve bekçi devletine” dönüşebiliriz.

Peki Batı aleminden samimi bir destek gelir mi?

Ne yazık ki bu soruya şu an için olumlu bir cevap vermek mümkün değil.

Çünkü, Batı ülkeleri şimdiye dek samimi davranmadılar.

Ülke içinde yaşanan hukuksuz ve haksız uygulamalara ciddi bir tepki ortaya koymadılar.

“Siz bizim Volkswagen’lerimizi alın da ne haliniz varsa görün” mantığı ile hareket ettiler.

Halbuki tam demokrat bir Türkiye batı için çok daha önemlidir.

Hem iç huzurları, hem de dış huzurları için.

İdeolojik saplantılar ile hareket eden Batı liderlerinin kulakları çınlasın.

Gelsinler tam “Demokrat bir Türkiye” destek versinler de dünya barışı yolunda büyük bir adım atmış olsunlar.

Dünyanın gerçekten bir huzura ihtiyacı var, unutmasınlar…

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*