DARBECİLER: Gerekirse bir milyon kişi ölür

Gazeteci Mehmet Baransu: “28 Şubat üstünkörü yapılmış bir darbe değil. 25 sene iktidardan gitmemek üzerine planlanıyor. Savunma muhabirliği yaptığım o dönemde Deniz Kuvvetleri Karargâhında Türkiye nüfusu kalabalık denilerek darbe sırasında bir milyon kişinin ölmesiyle bir zarar gölmeyeceğinden bahsediliyordu.”
DARBE YAPACAKLAR İÇİN VUR EMRİ VERİLDİ
Çevik Bir’in kariyer planı daha sonra tutmuyor değil mi?
T. O: O dönem Kıvrıkoğlu’na yakın bir paşa görüşmemizde  “Çevik Bir’i kolundan tutup 1. Ordunun kapısının önüne bırakacağız” dedi. Gölcük Depreminde Bir görev süresinin uzatılmasını ve sıkıyönetim ilân edilmesini istedi. Bunların yapılmaması halinde askerî yardım için dışarı çıkarmayacağını belirtti, yaptı. Bunun üzerine kendisine emeklilik mektubu ulaştı ve 1. Ordunun kapısına bırakıldı. Daha sonra ekibi de tasfiye oldu. Kıvrıkoğlu ise görev süresinin sonunda Hilmi Özkök’ü kuşatarak gitti. Atilla Kıyat’ın Deniz Kuvvetleri Komutanı olması engellendi. Özkök’ün yakın arkadaşını kuvvet komutanlığından emekli ederek Aytaç Yalman ve Şener Eruygur cenderesi getirildi. Bu nedenle Türkiye 2003 dönemini yaşadı.
2004 darbe hazırlıklarında demokrasi cephesinin büyük bir güç gösterdiği doğru mu?
T. O: 2004 yılında jandarmada görev yapan birkaç grupla konuştum. Özden Örnek’le ilgisi olabilecek M. Ö isimli kişinin kim olabileceğini sordular. Mustafa Özkan olabileceğini söyledim. Yıllar sonra ortaya çıkan Örnek’in günlüklerinde M. Ö ismini görünce daha o günlerden jandarmanın günlükleri okuduğunu gördüm. 2004’ün son aylarıydı Ankara’da hava kurşun gibi ağırdı. Herkes darbe olmasını bekler gibiydi. Konuştuğum önemli bir kişi “Eğer darbe yapacak olurlarsa evlerinden ya da karargâhlarından çıktıkları anda öldürülecekler. Burası muz cumhuriyeti değil. Devlet tarafından vur emri çıktı.” dedi. Çünkü devlet darbe olursa Türkiye’nin bütünlüğünü korumanın mümkün olamayacağı kanaatine varmıştı. Devletin bütün kurumlarında darbe olmaması için büyük bir kararlılık vardı. Oluşturulan bilgi ağı sayesinde darbecilerin ne yapıp ettikleri gün gün saat saat başbakan ve genelkurmay başkanı Özkök’e bildiriliyordu.
M. B: Benim de görüştüğüm bazı yetkili kişiler darbe girişimi olursa bunları yapanların öldürüleceğini söylemişti. Lâkin darbeye karşı oluşturulan yapıya büyük bir bilgi akışı vardı. Bu bilgi akışının sağlam olması için devletin bütün kurumlarının katkı sağlaması gerekir ki bu katkı verilmişti. Aynı zamanda darbeci ekibi ayrıştırma operasyonları da yapılıyordu. Özden Örnek’in 2007 yılında cumhurbaşkanı adayı olacağı söylenerek ekipte çatışmalar yaşanması sağlanıyordu.
T. O: Görüleceği üzere darbe kendi kendine engellenmemiş. “Kuvvet komutanları darbe planına destek vermedi, plan bitti” değil, darbeyi birileri önlemiş. Türk halkı bu kişilere minnet borçlu. Belki bu insanlar daha sonra darbeyi nasıl önlediklerini halka anlatabilirler.
M. B: Hilmi Paşanın yanındaki insanlar da darbecilerin ne yaptıklarını gün be gün takip ediyorlardı. Hilmi Özkök o günlerde başbakanla içeriği söylenmeyen birçok görüşme yaptı. Hatta darbe planlayan paşalar tarafından Özkök eleştiriliyor. Hatta darbeyi önleme konusunda Özkök’e bir gazeteci yardımcı oluyor.

Darbeciler: Gerekirse bir milyon kişi ölür
28 Şubat belgeselleri ardı ardına medyada yer alıyor. Yazı dizileri veriliyor. Ancak 28 Şubat’ı günümüze bağlayan bir çalışmayı henüz okuyamadık. İşte biz de bu hafta 28 Şubat’tan 2004’e kadar gelen süreci yani son darbe girişimlerini çok iyi işleyen “Pirus” kitabının yazarları Mehmet Baransu ve Tuncay Opçin’le konuştuk. Kitaplarının isimlerini Pirus Zaferi’nden almışlar. Bilindiği üzere Pirus Zaferi kaybetmeye mahkûm galibiyetleri anlatmak üzere kullanılıyor. Artık “Pirus” kitabıyla 28 Şubat’tan bu yana gizli kalmış çoğu ayrıntı gün yüzüne çıkacak: “Batı çalışma grubunun sivil lideri kimdi? Oktay Ekşi’den önce gazetecileri kim andıçladı? Darbeciler ne tür dirençlerle karşılaştılar? 28 Şubatçılara Amerika, Milliyet üzerinden ne mesaj verdi? Balyoz’un ilk adımları kim tarafından ne zaman atıldı?
Çetin Doğan’ın ortaya çıkan konuşmalarında neler var? Diyanet 28 Şubatçılarla işbirliği yaptı mı? Subaylara ilgisi olmadıkları yayınlar neden gönderildi? “Hanımlarınıza dekolte giydirin” emri kim tarafından verildi? 28 Şubat nerede tıkandı? Kıvrıkoğlu makam araçlarını neden kullanmadı? Darbe girişimini yapacaklar için vur emri verildi mi? Atatürkçü gazeteci darbecileri nasıl deşifre etti? Tuncay Özkan neden işten atıldı? Hürriyet’in tepe yöneticileri neden Turcell hatlarını iptal ettiler?”…Kitap önümüzdeki hafta okuyucusuyla buluşmadan Yeni Asya olarak ayrıntıları sizler için konuştuk.
28 Şubat’ta ordu içinde iktidar mücadelesi yaşandı
KIVRIKOĞLU KENDİNE TAHSİS EDİLEN ARAÇLARA BİNMEDİ
28 Şubat süreci askerler açısından nerde tıkandı?
T. O: Ordu yeknasak değildi. Orduda iki blok vardı birincisi Çevik Bir’in Ankara’daki Karargâhı ikincisi Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun İstanbul’daki Birinci Ordu Komutanlığı. 28 Şubat ordu içinde bir iktidar mücadelesine dönüştü. Çevik Bir karargâh görevinden sonra ordu komutanlığı yapmak ondan sonra kuvvet komutanı olmak istiyordu. Ancak kuvvet komutanlığı için Bir’in önü kapalıydı. Kıvrıkoğlu ekarte edilmeden bunun yapılması mümkün değildi. Bu nedenle de Bir 28 Şubatta kurduğu ilişkilerle ikbal mücadelesi başlattı. Bu 28 Şubat’ta tıkanıklığa neden oldu. Öbür taraftan halkın ordunun din karşıtı olduğu yönündeki düşüncesi orduyu desteksiz bırakacağa benziyordu.
M. B: Tıkanma sürecinde ABD dışişleri bakanının milliyete verdiği röportajın büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında KKTC’de tatbikat sırasında Kıvrıkoğlu’nun arkasındaki albayın vurulması çok mühimdi. O dönem Kıvrıkoğlu ne helikoptere ne de kendisine tahsis edilen makam araçlarına binebildi.
T. O: Hilmi Özkök’ün sefertası hikâyesine benzer bir durum. Ayrıca karargâhta Kıvrıkoğlu’na ateş açılıyor. Birkaç suikast olayı var. Bunlar basına yansımadı. Kıbrıs olayı aleni olduğu için basın görmek zorunda kaldı.
KARAMEHMET’E GAZETESİNİN DARBEYE KARIŞTIĞI OTOMOBİLDE SÖYLENDİ
Gazeteci demişken Tuncay Özkan’ın Silivri’de neden yattığıyla ilgili bir bilgi var mı?

T. O: Ak Parti iktidara geldiğinde askerle kavga etmek istemiyordu. Ancak askerle bağlantılı bir mimar, başbakanın danışmanını arıyor ve görüşmek istediğini söylüyor. Görüşmede askerin hükümetin Kıbrıs politikasından rahatsız olduğunu söylüyor. Bu rahatsızlığın Tuncay Özkan’ın Akşam Gazetesi’ne getirdiği iki yazar üzerinden köşelerinden ifade edileceğini belirtiyor. Ak Parti o zaman durumun ehemmiyetini idrak ediyor. Bu durumu genelkurmaya soruyor.

M. B: Tuncay Özkan ve ekibi bizatihi darbe planlarının içinde. Belki de Tuncay Özkan’ın işten nasıl atıldığını bu röportajdan okuyacak. Mehmet Emin Karamehmet bu olaylardan sonra Ankara’ya çağırılıyor. Ankara’da seyahat yaptırılıyor. Otomobili kullanan bir gazeteci, şoför mahallinde Karamehmet arka koltukta ise durumu kendine anlatan kişi var. Duydukları karşısında Karamehmet yemin ederek durumdan haberdar olmadığını söylüyor. Bunun üzerine Tuncay Özkan’ı maaş krizini bahane ederek işten atıyor. İlginç bir olay daha var…
Nedir ?
M. B: Tuncay Özkan Grup başkanı olunca ilk gittiği yer şirketin kurumları olmuyor. Gittiği yer Turkcell’in dinleme merkezi oluyor. Dinleme merkezinin başında ise bir asker getiriliyor. Bunlardan sonra niye Silivride’yim diye sormayacaksın. Bütün bu olaylar olurken Ertuğrul Özkök dahil Hürriyet’in üst düzey kadrosu 532 telefonlarını iptal ettiriyorlar, başka bir operatöre geçiyorlar. Yani anlayacağınız herkes her şeyden haberdar.
Devletin darbecilere vur emrini verdiğini söylüyorsunuz. Hâlâ nasıl irticayla eylem planı çıkıyor?
M. B: Darbecilerin öldürüleceklerini biz biliyoruz. Belki kendileri bile bilmiyor.
TANER KIŞLALI BATI ÇALIŞMA GRUBUNUN SİVİL LİDERİ MİYDİ?

28 Şubat süreci ne zaman başladı?

Tuncay Opçin: Öncelikle şunu söylemek gerekir ki 28 Şubat, İslâmî kesimin beklenti içinde oldukları İsmail Hakkı Karadayı döneminde yapılmıştır. İslâmî kesim arasında Karadayı’nın yanında bulunan askerlerin namaz kılmasına ses çıkarmadığı konuşuluyordu. Hatta suyun beri yakasından Anadolulu, ehl-i sünnet bir genelkurmay başkanı olduğu anlatılıyordu. 28 Şubat’ın ne zaman başladığı konusuna gelirsek Muammer Aksoy’un öldürülmesiyle diyebilirim. 28 Şubat iyi kurgulanmış, göstere göstere gelen bir operasyondu. Aksoy’un öldürülmesiyle birlikte orta-üst laik kentli sınıf ve Aleviler arasındaki saflar laiklik irtica paranoyasıyla sıklaştırıldı. Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu’nun öldürülmesi bu yapıyı daha da azgınlaştırdı. 70’lerde saf dışı edilen Aleviler 80’lerin sonunda devlet tarafından ittifaka dâvet edilmişti. Bunun yanında Hizbullah’a yapılan operasyonlar sonrasında İran’ın rolünü de unutmamak gerekir.

“Türkiye İran oluyor” propagandası yapanların değirmenine İran su mu taşıyordu?

T. O: Ahmet Taner Kışlalı suikastını araştıran insanlarla görüştüğümde Kışlalı’nın Batı Çalışma Grubu’nun sivil lideri olduğunu ileri sürmüşlerdi. Devlet içinde çok gizli olan bu bilgi İran’a sızdırılıyor. İran’ın da gelip Kışlalı’yı öldürdüğü iddia ediliyor. Türkiye’deki dinî yapılar hiçbir zaman şiddeti araç olarak kullanmamışlardır. Ancak İran tarafından Kürt İslâmcıları Hizbullah için devşiriliyor. Tabiî o dönemde Hanefi Avcı’nın da neler olup bittiğini çıkıp anlatması gerekir. Anlaşılacağı gibi laik kesimi korkutacak her türlü eylemin içinde İran etkisi var.

DEVLETİN HAFIZASINDA FİŞLEME GELENEĞİ VAR

Darbe yapan Sünnîler ne kadar Sünnî ise Alevîler de o kadar Alevî tezine ne dersiniz?

T. O: Alevîlerin hepsini kastetmemekle birlikte bir fotoğrafı ortaya koymaya çalışıyorum. O da 28 Şubat’la ilgili eylemlere Alevîler blok olarak destek verdiler. MİT, yargı ve ordu içindeki Alevîler neden 28 Şubatçıların yanındaydı? Daha sonra neden cumhuriyet mitinglerine gittiler?

Kitabınızda 28 Şubat sürecinde fazla gün yüzüne çıkmamış neler var?

Mehmet Baransu: 28 Şubat, Refah Partisi’nin 94 seçimlerini kazanmasıyla başlamıyor. Bu devletin hafızası, raporlama taktiği ve fişleme geleneği var. MİT’in, yargının, ordunun içindeki ittifak, dinin yükselen bir değer olduğunu görüyorlar ve harekete geçiyorlar. Yapacakları müdahalenin kılıfının yasal olması için çalışmalara başlıyorlar. Yasal kılıfın hazırlanması için siyaseti ele geçiriyorlar. Hatırlanacağı üzere Doğan Güreş “Hükümeti biz idare ediyorduk” dedi.

GAZETECİLERİ İLK ANDIÇLAYAN UĞUR DÜNDAR’DI

28 Şubat’ın medya ayağında konuşulmayan bir şey kaldı mı?

M. B: Arena programı çok önemli. 28 Şubat değerlendirilirken Hürriyet, Sabah gibi gazetelerin yapıp ettikleri mercek altına alınırken Uğur Dündar kısmı hiç ele alınmadı. Dönemin Arena programlarını izledik, üzerine yazılan yüksek lisans tezlerini inceledik. Kitapta programda kullanılan dili ve süreçteki rolünü değerlendirmeye çalıştık. Bu çalışmalar sonucunda önemli bir hakikat ortaya çıktı. Andıç meselesinde “Alçakları tanıyalım” meselesi Oktay Ekşi’nin üzerine yapıştı kaldı. Hâlbuki Ekşi’nin yazısından önce Tuncay Özkan, Uğur Dündar, Haluk Şahin televizyonda andıçlanan kişilerin isimlerini teker teker deşifre ettiler. KanalD bu haberi yapınca Hürriyet ve Sabah da haberi görüyorlar. Bunun yanında Fadime Şahin, Kalkancı, Aczimendiler olayında medyaya hazır malzemeler verildiği gerçeği de bir başka gerçek.

T. O: Arena’da sinik bir dil kullanılıyor, alttan alta propaganda işliyor, ama her tarafta saygınlık korunuyor. Fakat her türlü şey de yapılıyor. Dönemin aktörü olarak Zafer Mutlu’yu da unutmamak gerekir. Karargâha gidip askere yol gösterdiğini bilmeyen yok gibi.

M. B: Kitapta tasfiye operasyonu için Çevik Bir ve Çetin Doğan’ın yazdığı mektuplar var. Cumhurbaşkanından medya mensuplarına kadar karalanacak kişiler var. Çetin Doğan’ın konuşma çözümleri var. O konuşmalar darbecilerin stratejilerini deşifre ediyor.

SUBAYLARIN ADRESLERİNE İLGİSİ OLMADIKLARI YAYINLAR GÖNDERİLDİ

Çetin Doğan’ın o konuşmasında başka ne tür ayrıntılar var?

M. B: Herkes ne pahasına olursa olsun kendini gizlesin diyor. Anlaşılacağı üzere Alevî bir yapılanma var. Öbür taraftan Doğan kendince ileride irticaya kaçma ihtimali olan kişilerin adreslerine dinci, dinî ya da muhafazakâr yayınlar gönderilmesini emrediyor.

T. O: Dindarlıkla alâkası olmayan insanları bile muhafazakâr yayınlara abone yapıyorlar. Ordu tarafından bu insanların evleri denetlenmeye geldiğinde gönderilen yayınlarla karşılaşılıyor. Bu fişine yazılıyor. Öbür taraftan tehlikeli görülen insanların akrabalarına başlarını belâya sokacak mektuplar gönderilmesini istiyor. Bir çok insan bu yapılanları bilmiyor. Darbeci yapı en çok da camilerden bilgi alıyorlar. Diyanet Batı Çalışma Grubu’na çalışıyor. Görevli kişiler imamlardan mahallesinde namaz kılan gençlerin isimlerini, nerelerde sohbet ettiklerini, sohbet veren kişilerin isimlerini alıyorlar.

HANIMLARA DEKOLTE GİYDİRİN

Yani insanlar komplolara yalandan yazılmış mektuplara kurban gidiyor?

M. B: Doğan kışlalarda eğlence düzenlenmesini, Rus revüsü getirilmesini, insanların içkiye zorlamasını, milliyetçilik duygularının zayıflatılmasını istiyor. Ayrıca Türklerin büyük bir ırk olduğu safsatası yıkın diyor. Bugün ise bambaşka bir Çetin Doğan var karşımızda. “Hanımlara dekolte giydirin, açtırın” bile diyor. İnanılmaz bir strateji var. Mezhepsel bir örgütlenmenin bir işareti de “Devlet mutlaka bizim olacak. Atatürk dışında kullanacağımız ne kaldı” sözlerinden anlaşılabilir. Kitapta ordumuzun ne zaman değişmeye başladığı ve bu noktaya geldiğiyle alâkalı ayrıntılı bilgiler var.

İçki, eğlence, dekolte… Bunlar askerî bir test aracı mı?

Bazı insanların refleksleri bellidir. Muhafazakâr birinin hanımına dekolte giydirmeyeceğini düşünüyorlar. Ordu ektiğin tohumları 20-25 sene sonra alabileceğin bir yer. Yetmişlerde sol örgütlenme içindeki isimler ordudan atılmışlar, kalanlar ise dinin her türlü görüntüsünden korkuyorlar. Bu nedenle de ister istemez 28 Şubatçıların safında yer alıyorlar. Sarp Kuray, Ali Kırca bu isimlerden…

ATATÜRKÇÜ GAZETECİ DARBECİLERİ KAYDEDİP ÖZKÖK’E KAYDI ÖZKÖK’E GÖTÜRDÜ

Nasıl yani?

M. B: Laik, cumhuriyetçi, Atatürkçü, merkez medyada çalışmış bir gazeteciyi darbeciler toplantılarına çağırıyorlar. O da üzerine ses kayıt cihazı yerleştirerek gidiyor. Kimse kendisinden şüphelenmiyor. Ancak o gazeteci kaydettiği darbecilerin ses kaydını Özkök’e götürüyor. Özkök de Şener Eruygur’u çağırıp kendisine bunu dinletiyor. Yani genelkurmayda 7.5 şiddetinde deprem yaşanıyor. Bu olaydan sonra Eruygur ekibim bana ihanet ediyor psikolojisine kapılıyor.

T. O: O dönemde Jandarma genel komutanlığında çok önemli iki isim var. Bir tanesi Levent Ersöz diğeri ise Ali Kadir Esener. Bu isimlerin biri Isparta’ya diğeri ise Aydın’a sürülüyor. Yani gelecekle ilgili hayalleri bitiyor. Çünkü o ses kayıtlarında genelkurmaya yönelik küfürler var. Eğer darbe konusunda direnseler belki Özkök bu askerleri tutuklatabilirdi.

BALYOZ’U YARGILAYANLAR 28 ŞUBAT’I DA YARGILAMALI
T. O: 28 Şubat üstün körü yapılmış bir darbe değil. 25 sene iktidardan gitmemek üzerine planlanıyor. Savunma muhabirliği yaptığım o dönemde Deniz Kuvvetleri Karargâhı’nda Türkiye nüfusu kalabalık denilerek darbe sırasında bir milyon kişinin ölmesinden zarar gelmeyeceğinden bahsediliyordu. Yani devrim şartlarında böyle şeyler olurdu. Ancak 28 Şubatçı askerler içerde ve dışarıda dirençle karşılaştılar.
Ne tür bir direnç?
T. O: 28 Şubatçılar bazı şeyleri yaptılar, ama bazı şeyleri hiç yapamadılar. Meselâ tanklarıyla sokaklara çıkıp postmodern olmayan darbeyi gerçekleştiremediler. ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın 13 Haziran’da Yasemin Çongar’a verdiği demeç Milliyet’te “Anayasa dışına çıkmayın” şeklinde manşet olmuştu. Büyük patrondan işaret fişeğini almışlardı. Başlarından aşağı kaynar sular dökülmüştü. İçerde ise 28 Şubatçı paşalar Anadolu’ya çıkamaz hale gelmişlerdi. Anadolu’da herkes her şeyi biliyordu. Hatta darbe yanlısı askerleri Yahudi dönmesi olduğu iddiası büyük bir hızla ülkeyi kaplamıştı. Halksız bir ordunun mümkün olamayacağını gören asker halk tabanını kaybettiklerini fark ettiler. “Ordu din düşmanı” argümanı karşısında göstermelik de olsa cenaze namazlarına katılmaya başladılar. Ancak halkın dini ritüelleri ve duyguları üzerine kurulan baskı olanca ağırlığıyla hissediliyordu.
M. B: Size o dönem Çetin Doğan’la bir tuğgeneral arasında konuşma geçiyor. Konuşmadan alışıldığına göre 28 Şubatçılar arasında rekabet var. Çevik Bir’e de itibar etmiyorlar. Doğan konuştuğu tuğgenerale “Bizden olmayan hiç kimseye güvenmeyeceksiniz. Kendinizi saklayacaksınız.” diyor. Balıkesir’de ordu içinde yapılmak istenen tasfiyeden bahsediliyor. Bu konuşmalardan aslında Balyoz’un ne zaman başladığı ortaya çıkıyor.
T. O: Bu nedenle de Balyoz’u yargılayıp 28 Şubat’ı yargılamamak mümkün değil. Lâkin Balyoz’un emirleri 28 Şubat’a dayanıyor. Batı Çalışma Grubu o dönem irticanın taktik resminin çıkarılmasını istiyor. Doğu Karadeniz’de yapılan fişleme de bunun parçası.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*