Gezi nesli veya NLP cereyanı…

Belki de sebep sonuç sıralamasına göre NLP cereyanını başa yazmamız gerekiyordu. Zira şuurlu bütün fiiller, zihin ve düşünceden çıkar. Bedîüzzaman Hazretlerinin “Dalâlet fikrîdir” hükmü, başta hükümetimiz olmak üzere birçoğumuzun kendisinden şikâyet ettiği “Gezi neslinin”, düşünce olarak dinsiz felsefeden doğduğu tezimize kuvvet veriyor…

Gezi Parkı hadisesi olmasaydı da, çeyrek asırdan fazladır zevkleri peşinde koşmasını istediğiniz bu nesil, şu haliyle sokağa dökülecekti. 12 Eylül öncesinde sokakta birbirini vuran beş bin gencin sebep olduğu ruh dünyası, manevî değerlerden yoksun aileleri “kimliksizlik” gayyasına atmıştı. Fikir ve ideallerin sakıncalı tanıtıldığı çeyrek asrın oluşturduğu boşluğu, Marksist ve materyalist Avrupa felsefesi NLP cereyanıyla doldurmuştu.
Evvelâ yükselen veya yükseltilen değer iken NLP veya KİŞİSEL GELİŞİM, bir kısım insanımızın uyanması ile birlikte düşüşe geçip tukaka edilen bu cereyan hakkında yazılanlar, öneminin yüz mislini geçmiştir. Hakkında milyonlara varan kitap çıkmasına rağmen bu cereyanın mahiyetinin ifşa edilmemesi çok ilginçtir. Dayandığı ortak Avrupa felsefesi, gelişim süreci, tekniğe büründürülmesi, manyetizma ve hipnotizmanın bu cereyan sayesinde ufukları kapatması ve hedefli tahribatları açıkça ortaya konulmadı. Bulaşıcı bir hastalık gibi dijital medya üzerinden dünyayı zapteden bu cereyanın başlattığı savaşlar, yaptığı kültürel devrimler ve tar ü mar ettiği insanî değerleri, dikkatli araştırmacılar bundan böyle yazacaktır. Bu yazımızda yalnızca NLP cereyanı ile GEZİ NESLİ arasındaki ilgileri inceleyecegiz.

Gürültü patırtı ile devrim yapanları Tiflis ve Kiev’den tanıyoruz. Anarşi ve isyanı sivil kılıfla meşrulaştıran turuncucuların finanse ettikleri teknik ve kurslar yardımıyla yetişen GEZİ Neslinin özelliklerini az çok görüyoruz. Sivil eylemlerle bütün otoritelere başkaldıran bu gençler, hayatın akışını yollarda durarak kendi mecralarına çevirmek istiyorlar. Başta İslâmiyet olmak üzere bütün semavî dinlere başkaldırışı esas alan bu gençliğin; aile, nikâh, vicdan, fazilet ve adaletten birşey anlamadığını, eylemlerinden anlıyorsunuz. İç âlemlerinde sakladıkları “kızıl ihtilâli”  hissettirmemek için büyük gayretler gösteren gençlerin; zaman zaman 1968 ve 1978 refleksini göstermeleri, bizim kuşağımızca tanınmalarına vesile oluyor. Fıtratlarına  hipnotizma ile müdahale edilmiş bu gençliğin hülyalarından uyanmaması da ilginç. Doğru dürüst bir çaba göstermediği, istidat ve kabiliyetlerini sefahetle yitirdiği ve her haliyle cehaletini haykırdığı halde, onlar kendilerini dünyanın en mükemmel gençleri zannediyorlar.

Tüketim canavarına gönüllerince teslim olmuş bu kuşağın ihtiyaçlar denizindeki çırpınışlarını seyredenler, onlara kaybolmuş “nesil” nazarıyla bakabilir. Fakat bize göre hipnotizmayı keserek ve manyetizmayı bozarak bu çocuklarımıza tekrar sahip olabiliriz. Dijital medyanın bütün aletlerinden sinema ve sihir dolu kitaplara kadar… Hayâli hakikat gösteren bütün aynaların imhası gerekiyor.

ŞİKÂYETE HAKKI OLMAYANLAR…

Gezi Neslinden en çok hükümetimiz şikâyet ediyor. Freud’un “bütün otoritelere başkaldırı” felsefesiyle inkâr-ı ulûhiyet noktasına gelen gençlerden düzen isteyen idarecilere siz de şaşmaz mısınız? Açık Toplum Enstitüsü ile işbirliği yaparken devlet kurumlarının bütün bireylerini kişisel gelişim cenderesinden geçiren hükümet, Gezi Neslinden nasıl şikâyet edebilir ki… NLP belasını pozitif bir hareket kabul edenlerin, kendi siyasî çalışmalarında onu ölçüsüzce kullananların ve hatta kökü dinsiz felsefeye dayanan bu cereyanı minberlere yansıtanların Gezi Neslinden şikâyet etmeleri cehalet değilse, yine NLP ile ulaştıkları aymazlıkla alâkalı olabilir.

Hükümet ve onun paralelindeki dinî cemaatler, NLP ile tekâmül edeceklerine öyle inandılar ki… Kemalizmin ülkemize hediye ettiği nifak cereyanında NLP´nin sebep olduğu ahlâkî erozyonu göremediler. Fütursuzca yalan söyleyen gençlere inanır oldular. Zira dinsiz Avrupa felsefesi NLP’yi insanı mutlu edecek bir enstrüman olarak piyasaya sokmuştu. İnsanın ihtiyaçlarını bununla gidererek ve onu bütün arzularına kavuşturmayı vaad ederek yüzbinlerce yerde kişisel gelişim kursları açtırmıştı. Bizim de meseleye insanla başlamamız gerekmez mi? İnsanın mahiyetini izah eden düşünceleri basılı ve dijital medya ile anlatarak en mutlu, mükemmel, başarılı ve üstün insan modellerini, en mükemmel insandan, insanlığın rehberinden ve en büyük öğretmeninden alarak gençliğimize yönelmeliyiz.

Öyle görünüyor ki, bu güzel neticeye insanlık ulaşmasın ve saadeti bulamasın diye dinsiz Avrupa NLP cereyanını başlattı… Biz de cehaletimizle onu kişisel gelişime çevirdik ve daha sonra “anlama kabiliyetini” kaybetmiş gençler olarak Türkiye’nin meydanlarına toplandık. Bütün otoritelere başkaldırmak üzere…

Kendilerini beğenen, yeterli gören ve hatta başkalarından üstün zanneden bu gençlerin; embriyoları boşalmış ve su üzerinde yüzen taneler gibi faydasız olacağını hükümetimiz hiç beklememişti. Önceleri en büyük sermayesi iffet olan gençliğimizden utanma, hayâ ve mahremiyet örtülerinin NLP rüzgârıyla uçtuğunu da ilgililer göremediler. Onların sokak hayvanları gibi sokaktaki mübaşeretlerine “İşte hürriyet!” diyen liberaller de Gezi Neslinin anarşisinden şikâyet edemezler. Liberalizmi bütün otoritelere  başkaldırı olarak da yorumlayan Türk liberalleri, NLP’nin açtığı kişisel gelişim platformundaki kadınları da alkışlamışlardı. Aile kurmaktan, üretmekten, sorumluluklarından ve insanî değerlerden kurtulan kadını hürriyetine kavuşmuş zannedenler, GEZİ NESLİ’nin Türkiye kalesine açtığı o dehşetli dehlize yalnızca bakakalıyorlar. Bu arada Türk Milliyetçileri de GEZİ KUŞAĞIndan dertlenmemeli… Zira, bunca yıldır dışarıdan ülkeye sokulan milyarlarca dolarla yapılan tahribatı yalnızca seyrettiler. Medya arşivleri ile Meclis tutanakları bize bunu söylüyor…

ÇARE Mİ?

Tahribin tamirden ne kadar kolay olduğunu herkes biliyor. Gençliğimizi milletçe kurtarma seferberliğine evvelâ insanı anlamakla başlamalıyız…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*