Global terör veya başörtüsü

Kıymetli okuyucularımız ifrat ettiğimizi söyleyebilirler. Haklı da olabilirler. Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi. Saraybosna sokaklarındaki başörtülü hanımlardan rahatsız olmuş meşhur sihirbaz Soros, başörtülü hanımların Suudî rejiminden para aldıklarını ve hatta başını örten her hanıma aylık yüz mark maaş bağlandığını iddia etmişti.

O günlerde Soros’un “Açık Toplum Vakfı ve Enstitüsü” bugünkü gibi öne çıkmamıştı. Doğu Avrupa ülkeleriyle Ortaasya ülkelerini şeffaf Newyork standartlarına çıkarabilmek için milyarlarca dolar harcandığını; tv, gazete, pano reklamları ve internet siteleri aracılığıyla bu geri kalmış, içine kapanık ve medeniyeti öğrenememiş insanlara himmet elini uzattığını nereden bilebilirdik ki… Milyarlar dolarla Sırbistan ve Gürcistan’a demokrasi getirmeye çalıştığını da yeni öğrendik. Diğer taraftan ‘petrol adam’ın tekrar seçilmemesi için de Amerikan gazetelerine yine milyarlarca dolar ilân vermeye başlayınca, basit kafalıların zihni müşevveş oldu.

Siz de şaşırıyorsunuz, Amerika’yı kim idare ediyor, diye değil mi? Soros’la başörtüsü arasındaki ilişkiyi garipsiyenler; dünyayı hâlâ eskisi gibi geniş, ülkeleri müstakil ve halklarını birbirinden habersizce yaşadığını zannedenlerdir. Kapital noktasında dünyanın en zengin ülkeleri olan İngiltere’nin merkez bankasını yere düşürerek, onu Avrupa para birliğinden alıkoyan bir adam olabilir mi? İngiltere’yi eurodan alıkoyarak AB içine ekonomik sıkıntı atanlar, şimdi de Fransa ile de AB içine “hukukî” bir sıkıntı sokma peşindeler.

Paris’te uç veren başörtüsü hadisesinin dışardan ve zorlama ile geldiğini önümüzdeki günler gösterecek. Kendi sınırları içinde hürriyet ve demokrasiyi esas alırken, bilhassa İslâm ülkelerinde dinsizlik ve anarşiyi destekleyen malum devletin, başörtüsü yasağı noktasında Fransa gibi düşünmediğini ilân etmesi de garibimize gelmemeli…

Dinozorların sıkıştırmasıyla Müslümanlara yer yer sıkıntı veren Amerika’nın “dinî hürriyetlere” sahip çıkması, başörtüsünün global dinsiz kuvvetlerin bir çatışma alanı olduğunu gösteriyor. İslâm yaşanmakta olan bir din olduğundan, bu dinin en belirgin sembollerinden birisi olan kavgaya neden… Haremeyn-i Şerifeynin dışında bu kavgadan nasibini almayacak hiçbir coğrafya yok.

Başörtüsü yalnızca kadınların saçlarını gizlemiyor… 11 Eylül’den önce kısmen ve daha sonra alenî bir şekilde dünyayı istilâya başlayan güçlerin çalıştıkları enstitü ve laboratuvarları da gizliyor. Fakat Hıristiyan ilim adamları, askerler, politikacı ve din adamları bu tahripkâr ve dinsiz grupların asıl niyetlerini çok iyi biliyorlar. Dünyayı bir kaç defa imha edebilecek güçteki nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların Asya’da üretilmediğini onlar bizden daha iyi biliyorlar.

Avrupalı liberal ve Hıristiyan politikacıların Newyork’lu dinozorlara verecekleri rüşvetler, bir süre geciktirebilir, fakat bütün mukaddeslere, düzen, huzur, barış ve adaletli paylaşıma savaş açmış ikinci Avrupa’yı durdurmanın imkânsız olmadığını zaman gösteriyor.

Chirak’ın ekonomik kaygıları içeren “Başörtüsü yasağı teklifi” aynı zamanda AB’yi de bölmeye yönelik bir girişimin başı olabilir. Hak ve hürriyetlerin bu kadar geliştiği bir kıtada geri adım atmanın mümkün olmadığını sivil toplum temsilcileri politikacılardan daha iyi görüyorlar. Bir taraftan tarihî hatalarından dolayı Kuzey Afrikalılardan özür dileyeceksin, diğer taraftan aynı insanları dışlayacak bir kanun yapmaya kalkışacaksınız. Fransa başpiskoposunun tabiriyle bu “çılgınlık” olarak anlaşılır.

Bu arada oyuna gelen bazı geleneksel Hıristiyanların hali ile bizdeki bazı Müslümanların hali arasındaki benzerlikleri de hatırlatmakta fayda var… Avrupa anayasasına Hıristiyanlığın girmesine karşı dinsiz Avrupa ile ittifak eden politikacılarımız, hadiseyi dünya boyutunda kavrayamadıklarını da ortaya koydular.

Kemalistlerin Çankaya vasıtasıyla bir iki ay önce bu fırtınayı haber vermesi ve daha sonra Fransız sistemini iyi bilen hanedan mensubu birisini YÖK’e taşımalarıyla, din düşmanlığı gündemini ne kadar yakından takip ettiklerini de isbat etmiş oldular.

Okyanus ötesindeki enstitülerde oluşturulan senaryalordan habersiz olanlar bizi komplo teoriciliğiyle de suçlayabilir. Fakat biz, başörtünün başlamak üzere olan büyük bir mücadelenin ötesinde dolaştığını görüyoruz. Önemli olan dünya genelinde konuşlanmış cephelerden hangisine daha yakın olduğumuzu tesbit edip, hiç olmazsa konsept noktasında tarafımıza yardım etmektir… Yoksa Chirak’ın “dinî sembolleri yasaklama” tasarısı şimdilik bizi fazla ilgilendirmiyor…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*