Global teşhis ve çözüm için acil çizelge, biliyor muydunuz?

Parça bütünden haber verir. Fakat her zaman parçada, bütünün özelliklerini göremeyiz. 19. Yüzyılı da tamamen içine alacak şekilde zamanımıza ve belki de dünyamızın son dem ve karesine kadar sürecek insaniyet, İslâmiyet ve yaratılış karşıtı materyalizm veya Marksizm ideolojisinin hayattaki tatbikat ve yansımalarını, her zaman görmek mümkün olmuyor. Çoğu kez de Marksistler, karşıtlarından korunarak tahribatlarını rahatlık içinde yapabilmeleri için, mevcut sosyal yapıların içlerine yerleşiyorlar: Sivil-toplum örgütleri, hükümetler, siyasî partiler, beynelmilel dünya örgütleri, dünya sağlık teşkilâtları, hayır kurumları, “güzel sanat maksatlı” küresel kuruluşlar, bütün edebiyat unsurları ve çoğu kez kendilerince mağdur edilmiş sosyal, etnik ve cinsiyete dayalı sınıfların bünyelerine, kamuoyunun bilemediği kimliklerle yerleşirler.

Size çok karmaşık gelecek yukardaki içtimaî/sosyal heyet ve sınıfların isimlerindeki bu insanlık ve demokrasi karşıtı unsurları ayırt etmenin, çok da zor olmadığını öğrendiğinizde, mutlaka çok sevineceksiniz.

Anlaşılması kolay, ihatası mümkün ve ifadeleri basit olan birçok fikri, maksatlı bir şekilde farklı karışık ve girift formatlara dökerek insanı müşevveşleştiren materyalistlere karşı, tevhidi esas alan semavî din mensupları veya ehl-i mektebin yaklaşımını esas alanların kafaları karışmıyor.  Aynı zamanda düşmanlarının bin bir zahmet ile ördüğü tuzakları, ellerindeki birkaç doğru ölçü ile berhava ediyorlar.

Bir önceki yazımızda, Allah’ı inkâr ile kalmayıp Yaratıcı ile mücadeleye girişenlerin mahiyetlerini anlatırken, onların- kendilerince- ilkelerinden de dolaylı bir şekilde bahis etmiştik. Yani, kendilerini yaratıcı yerine koyan, zamanın fenni ve teknoloji harikalarıyla iktidarı ele alan bu zümrenin; semavî dinlerin getirdiği bütün temel inançlara karşı olduklarını da söylemiştik. Bu itikada karşı oldukları gibi, insani değer olarak bildiğimiz bütün ilkelere de itiraz edip, aksini uygulamaya yelteniyorlar.

Yaratıcı Kâinatta düzeni esas almışsa, onlar kaosun peşinden koşacaklardı. Yaratıcı insanlara barışı tavsiye ile yollarını açıyorsa, onlar savaşı gaye edineceklerdi. Yaratıcı adaleti, adalete dayalı sosyal hayatı ve bütün sınıfları kucaklayarak insanlığın hedef maksadı olarak bize gösteriyorsa, onlar faizi, sınıf çatışmasını, bilime şüphe katarak değersizleştirmeyi, sürekli tenkidi, sınıflar arası daimî gerginliği ve insanların, ekonomi cihetiyle bağımlı kalmalarını asıl ideal kabul edeceklerdi. Bütün plân ve çalışmasını dünyayı zapt ederek savaşı, kaosu, ahlâksızlığı, fukaralığı, bireyselliği ve istibdadı her yerde hâkim kılmak isteyen bir zihniyetin varlığı, son zamanlarda iyice belirginleşti. Anlayacağınız; kafamızı karıştıracak şekilde fazla zihniyet yok ve karmaşa da görülmüyor. Belki de gece ile gündüz, soğuk ile sıcak, çirkin ile güzel, savaş ile barış gibi iki zihniyet…

Allah’a inanmayan ve kendilerini temelde “YARATICIYI İNKÂR” kategorisinde görenlerle aramızdaki kalın çizgiyi birlikte çizelim. Onların temel paradigmalarını kalın dikey çizgimizin soluna, semavî dinlere inanan ve insanî değerleri benimseyenlerin esaslarını da çizgimizin sağ tarafına yazalım. Tabloda birbirine tamamen zıt karşılıklı paradigmaların, yekûn olarak dokuzu-onu geçmeyeceğini sizler de biliyorsunuz. Bu karşılaştırmalı ana ve temel yaklaşım tablosunu, hayatın medeniyet ile çoğalmış bütün saha, sektör, kurum, sosyal yapı ve siyasî hareketlerine tatbik edelim. İşte o zaman; aydınlığın, barışın, sevginin, kardeşliğin, demokrasinin, bütün insanî değerlerin, güzel sanatların ve çevre hassasiyetinin çizdiğimiz kalın çizginin sağ tarafından güneş gibi doğduğuna o kadar sevineceksiniz ki…

Bu güneş önce bizim dünyamızı aydınlatarak, bizi psikolojik karanlıklardan, ümitsizliklerden, çözümsüzlüğü dâvet eden toptancılıklardan ve kesretten kurtaracak ve sonra dışımıza doğarak; bize yaşama, sevme, paylaşma, yardımlaşma, duâ, hoş görme ve kabullenmenin yollarını ve tanımlarını gösterecektir.

Bu zirveye ulaştıktan sonra bütünün parçalarındaki analizlere, elimizdeki tablo ile yöneleceğiz. Eğitim sistemlerini, dünyadaki siyasî partileri, teknolojiyi araştırma ve geliştirme merkezlerini, parayı kazanma, idare ve zenginliğin peşinde koşuşturan kurumları şeffaflaşmış ve küçülmüş dünyamızda o kadar rahatça göreceğiz ki…  Ayrıca, insanın dünyadaki mutluluğunun üç ana unsuru olan “Yemek, içmek ve meskenet” zamanımızda musallat olmuş insanlık düşmanlarını, sağlığımızı rant ekonomisinin bir çarkı haline getiren global hilebazları,  millî orduların önlerine konulan yanlış ve haram hedefleri av köpekleriyle, yani CEO’larıyla ele geçirme peşinde her türlü entrikaya giren sermayedarların söz konusu “donanımlı elemanlarını” nereden devşirdiklerini; çok, ama çok kolayca öğrenme ve takip etme imkânlarına kavuşacağız.

Tevhide inanmayan ve ahireti esas maksat edinmeyenlerin “kurtuluş reçeteleriyle” insanlık felâket üzerine felâket yaşıyor. Düşmanları ve endişeleri giderek çoğalırken, o da ümidini kaybediyor. “Derdi veren dermanı da vermiştir” sözü ne kadar tatlı… Hayatı veren rızkını da vermiştir, ifadesi ne kadar şirin. Elbette, Yaratıcısına ve sahibine dönerse insanlık, “azgın canavarlara” dönüşmüş soldan gelenlere karşı, onun çok acıyan ve her arzusuna cevap veren sahibi koruyup kollayacaktır. Yeter ki çizelgemizi doğru hazırlayıp, sol ve sağındaki paradigmaları gerçeğe uygunca yerleştirelim… İnanız ki gerisi çok, ama çok kolay olacaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*