Gönenli Mehmed Efendi ve Bediüzzaman

Image
…Hayatlarını Kur’an’a hizmet veren iki engin aksiyon insanı. Biri 20. yüzyılda, doğrudan doğruya Kur’an’dan ilham alıp, asrın idrakine İslam’ı söyleten bir sahipkıran, diğeri de gerek yetişmesine vesile olduğu binlerce Hafız ile, gerekse bülbül gibi sesi ile Kur’an’ı –unutturulmaya çalışıldığı bir devirde- muhafaza eden devlerden bir dev, bir Reis-ül Kurra…

  

Kader ikisini birkaç kez bir araya getirdi ve zaten ezelde kaynaştıkları ruhlarının şehadet âleminde de maal cesed taarrüfüne ve meveddetine vesile oldu. Burada kısaca ikisi arasındaki sevgiye şahit olacağız. Cenab-ı Hakk şefaatlerine nail eylesin. Amin.


…Gönenli Mehmed Efendi, Üstad Bediüzzaman’ı merhum Ali Uçar’ın tespitlerine göre ilk defa İstanbul’a tahsil için geldiği zaman


(1920’ler)duymuş. Şöyle anlatıyor bunu; “Bizim eskiden edebiyat-ı Arabiye hocamız İhsan Bey vardı. O zata ‘Nasıl bir zattır?’ diye Üstadı sormuştum. ‘Vallahi kardeşim, benim anlayabildiğim kadarıyla bu zat İbnü’l-vakittir’ dedi. Allah şefaatine nail eylesin. Hayatımın kıymetli yâdigârı olarak saklıyorum onunla görüşebildiğim zamanları..”


Daha sonra Denizli hapsinde bu iki hâdim-i Kur’an bir araya gelmişlerdir. Gönenli’nin buraya gelmesine sebep çantasında Risale-i Nurların bulunmasıdır.


…Mahkeme’de gösterdiği cesaret-i medeniye Bediüzzaman’ın çok hoşuna gitmiş ve onun tarafından “Kahraman hoca” iltifatına mahzar olmuştur. Fatih Uğurlu beyin kendisiyle 1987’de yaptığı röportaja göre mahkemede hâkime şöyle diyor; “Hâkim bey! Ben Said-i Nursi’yi büyük bir İslam âlimi olarak bilir, sever ve sayarım. Risalelerini okuyup istifade etmek için aldım ve çok da faydalandım. Daha önceleri sadece ismini, resmini ve eserlerini biliyordum. Şimdi burada kendisini de görmüş olmaktan dolayı fevkalade bahtiyarım.”


Bediüzzaman hazretleri Şualardaki bir mektubunda Mehmed Efendi’nin “salâbet-i diniyyesinden” söz etmektedir.


Necmeddin Şahiner’in 1982’de kendiyle yaptığı mülakatta merhum şöyle demektedir: “Üstad baştan aşağıya fevkalâde bir insandı. Baştan aşağı mükemmel, mine’l-bâb ilel-mihrap. Hareketleri, kıyafeti, garip ve misilsizdi. Eskiden beri bu zata fevkalâde hürmetim vardı. Eserlerini okuyor, vecizelerini ezberlemeye çalışıyordum. Gittikçe iştiyakım artıyordu. Tanıdıklara devamlı olarak soruyordum. 1943’deki Denizli hapsinin arifesinde bir rüya gördüm. İşte polislerin gelmesi bu rüyanın akabinde idi. ‘Emir böyle. Fakat yanlış anlamayın. Benim dine karşı saygım var. İki gün size müsaade. Sonra gelip teslim olun’ dediler. Denizli Hapishanesine gidişim böyle oldu. “Üstadın yanına gidince, bana ‘Hoş geldin Muhammed Efendi, hoş geldin. Sen burada lâzımdın. Korkma! Korkma!’ dedi. ‘Korkum yok efendim’ dedim. “Hapishaneye girenlere sorarlar mı bilmiyorum. Bana ‘Neresini istiyorsun?’ diye sordular. ‘İdamlıklar nerede ise, orasını’ diye cevap verdim. Katillerin arasında yaşadık. Üstadla görüştük. Mahkemeye gidip geldik, beraber kelepçelendik. Bazen Üstada Kur’an okudum. İşte böyle, elhamdülillâh, tatlılandık, lezzetlendik


… Üstad, onun Kur’an okumasını çok severmiş; “Ben içerdeydim, Üstad ise avludan beni dinlerdi. ‘Muhammed Efendi Kur’ân okusun’ der, benim Kur’ân okumamı arzu ederdi.”


…Ali Uçar’ın notlarından öğrendiğimize göre Gönenli Mehmed Efendi mahkeme safahatı sırasında olan bir hadiseyi şöyle anlatıyor: “Kadın Hâkime önümüzden geçiyordu. Üstad irkilerek birden başını çevirdi. Üstad gözünü sakınıyor. Hocanın birisi Hacca gitmiş. “Namazı Hac’da öğrendim” demiş. Yani Hacdakiler namazı yavaş yavaş tadil-i erkân ile kılıyorlarmış. Biz de Denizli’den ders aldık: “Mümin erkeklere söyle, gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını(apışlarını) korusunlar.” (Nur:30) …Üstad hazretleri gönül bağı kurduğu bu zatı hiç unutmamış, devamlı aracılarla selam göndermiş. 1952’de İstanbul’a teşriflerinde de bizzat ziyaret etmiş, tekrar görüşmüşlerdir. Aşağıda bu konudaki hatıraları bulacaksınız.


*Gönenli anlatıyor: “Aradan yıllar geçti. İstanbul’a geldiğini haber aldım. Fatih Camiine davet ettim. ‘Başkalarına haber vermez ve beni halka göstermezse gelirim’ demiş. Derhal Hünkâr mahfilini hazırlattım. Sonra camiye geldi. Hünkâr mahfilinde, imamlığında namaz kıldık. Allah’a şükür, arkasında namaz kılmak da nasip oldu”


*Bir husus daha vardı. ‘Yâ Rabbi! Bu zâtın bende hiç kısmeti yok mu? diye düşünürdüm. Evime davet ediyordum, gelmiyordu. Devamlı olarak ‘Söyleyin Hafız Mehmet’e, Sakın sakın yanıma gelmesin’ diye hocalarla haber gönderiyordu. Bir Kurban bayramındaydı. Sabah namazından sonra kapı çalındı. ‘Muhammed kardaşım! Muhammed kardaşım!’ diye bir ses çağırıyordu. Kapıya çıktım. Baktım ki Üstad. Boynuma sarıldı ve ‘Sen Kur’ân’a çok hizmet ediyorsun. Benim yanıma gelenleri çok tâciz ediyorlar. Seni tâciz etmemeleri için, benim yanıma gelmesin, diye haber gönderdim’ dedi. Yanında talebeleri de vardı. ‘İstanbul’da hiçbir kimsenin evine gitmemeye karar vermiştim’ dedi. Yanındaki talebeye işaret etti. ‘Ver kabımı, kısmetimi versin’ dedi. Keramete bakınız. Daha önce ‘Bu zatın kısmeti yok mu?’ demiştim ya. Kısmetini almaya gelmişti. Evde yumurta tatlısı vardı. Ondan verdim. (Not: Arif Pamuk’a göre bu tatlı helva imiş ve o Üstadın en çok sevdiği tatlının helva olduğunu söylüyor.) “Orada dedi ki: ‘Bir Müslüman bir beldede bulunduğu sırada bayram olsa, oranın din büyüğünü ziyaret etmek ona vâcibdir. Mademki bu kardaşımız Hazret-i Kur’ân’a hizmet için ortaya çıkmış. Ben de onu bu beldenin şeyhülislâmı kabul ederek ziyarete geldim’ dedi. İşte böyle geçti aramızdaki konuşmalar. Elhamdülillâh. Allah şefaatine nail eylesin. Ona çok şey borçluyum. Cesaret ve kuvveti kendisinden aldım.”


*Bediüzzaman’ın talebelerinden Abdülmuhsin Alev Bey anlatıyor: “İstanbul’da bir bayram günü Üstad, Gönenli Mehmed Efendi’nin evine bayramlaşmaya gitti. Gönenli evinde yoktu. Üstad, kapıdan selâm ve bir not bıraktı. Gönenli’ye hitaben, “Kardeşim, siz olmasaydınız. Kur’ân hizmetini biz yapacaktık. Biz iman hizmetini yapıyoruz, siz de Kur’ân hizmetini yapıyorsunuz’ diyordu.


* Mehmed Fırıncı Bey anlatıyor: “Bir Cuma günüydü. Hazret-i Üstadın yanına gittiğimde hiç kimse yoktu. Kimsenin olmayışına hayret ettim. Kapısını vurdum. Beni görünce, ‘Çok iyi oldu, geldin’ dedi. Ve ‘Seninle Cuma’ya gidelim’ dedi. Biz Üstadla tam çıkarken, Salih Özcan’la Osman Köroğlu geldiler. Hazret-i Üstad odanın kapısını kilitleyerek anahtarı bana verdi. ‘Sen burada nöbetçi kal’ dedi. Beni nöbetçi olarak bıraktı. Cuma’dan geldikten sonra çay yapmam için emretti. O zaman şimdiki gibi kolaylıklar pek yoktu. Mangal kömürü ile mangalı yakamaya çalışırken Gönenli Mehmed Efendi Hoca geldi. O da bana, ‘Sana yardım edeyim’ dedi. Beraber çayı hazırladık.”Bir müddet sonra Ziya Arun gelince, Gönenli Mehmed Efendi ona, “Bugün bu eller, onun kömürünü yaktı, çayını ısıttı’ diye sevincini ve memnuniyetini ifade ediyordu.


*Son olarak merhum Ali Uçar’ın notlarından şu hatırayı nakledelim: Rahmetli Ali Uçar bey, Gönenli Mehmed Efendi’den naklediyor: “Hz Üstad, Kastamonu’da vali Mithat Altıok’a; “Ben gidiyorum, yarın gelen var. Kuvvetiniz kâfi geliyorsa, onu da tevkif ediniz, durdurunuz” diyor. Ertesi gün başlıyor Kastamonu sallanmaya; zelzele…


KAYNAKLAR


1- Son Şahitler-Necmeddin Şahiner-(2. ve 4. ciltler) Nesil Yayınları

2- Gönenli Mehmed Efendi-Mustafa Özdamar- Kırk Kandil Yayınları-İst–1997

3- Şualar- Said Nursi- Sözler Yayınevi- İst- 1993

4- Ali Uçar’ın Notları(basılmamış- müsvedde)

 

{mosquelle}Cevaplar.org{/mosquelle} 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*