Gözyaşı

Gözyaşı; İlâhî rahmetin âyine-i insanın göz pınarlarından süzülmesidir.
Gözyaşı; hicranla yanan bir ruhun içten içe sızlanışıdır.
Gözyaşı; hasret dolu sinelere dökülen ıztırap damlalarıdır.

Gözyaşı; ayrılık darbesini yiyen kimse ile kavuşma hazzını tadan kimselerin gayr-i ihtiyârî başvurdukları yoldur.
Gözyaşı çeşit çeşittir, korkudan, musîbetten, sevinçten, üzüntüden kaynaklanan olduğu gibi vuslat ile firak ile meydana gelenler de vardır. Gözyaşı Allah ve Peygamber sevgisinden de kaynaklanır ki en efdalidir.
Ayrılıklar ağlatır, nasıl ki sevdiğinden ayrılan aşık öyle bir ağlamış ve demiş ki;
“Ağlamaktan gözümün yaşını pür hun eyledin / Birini aynı Aras birini Ceyhun eyledin.”
Günümüzün duyarsız, duygu kısırı insanlarını gören başka bir şair ise duygusunu şöyle dile getirmiş.
“Ne şair yaş döker ne aşık ağlar / Tarihe karıştı eski sevdalar
Beyhude seslenir beyhude çağlar / Bir sağa bir sola gözümün yaşı”
İlâhî rahmet eğer insanda tecellî ederse yalnız insanlara değil; kediye ağlar, köpeğe ağlar, ağaca ağlar. Yavrusunun oto yola yapışmış cesedini yalayan anne köpeğin hazin hâline de ağlar.
Gözyaşları rahatlatır, sıkıntıdan bunalan ruhlara pencereler açar. Ayrılık ağlatır, yıllardır gurbetteki yavrusuna özlem duyan anne ve babayı ağlattığı gibi.
Ayrılık ağlatır, kuru direğin firâk-ı Ahmedî’den (asm) ağladığı gibi. Kavuşma ağlatır, uzun süredir görülmeyen akrabalara kavuşmak gibi.
Kavuşma ağlatır, veda ziyaretinde Konya’ya uğrayan Hz. Bediüzzaman’ın Hz. Mevlânâ’nın huzurunda sarsıla sarsıla ağlaması gibi. Evet gözyaşları aşık için, aşk için vazgeçilmez bir olaydır. Gözyaşı olmaz ise insan rahatlayamaz, kendine gelemez. Ama bir şair bunun tam tersini iddiâ ederek bakınız ne demiş:

*****

“Ağlatma tahfife de başlar / Ağlatma serinletmede dir bağrımı yaşlar.
Rahmete sakın gerçi dayanmaz buna taşlar. / Ağlatmada yak hali perişanıma bakma
Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın / Ateşle yaşar yaşla değil yaresi aşkın
Yanmaktır efendim biricik çaresi aşkın / Ağlatmada yak hali perişanıma bakma”
Demek ki aşkın devamı için yanmak gerek, ağlamak değil; aşıka göre ağlamak tahammülsüz gönüllere has bir yoldur. Buna göre ağlayan aşık, pes etmiş demektir ki aşk yolunda ilerleyemez. Fuzulî’nin aşk anlayışında koruk üzümün tatlı birer bal tulumbacıklarına dönmesi için nasıl Temmuz sıcaklarına ihtiyaç var ise; insanın da faydalı, verimli bir insan olması için aşk ateşi ile yanmasına ihtiyaç vardır. Aşk yolunda ilerlemek ancak ve ancak yanmakla olur.
Gözyaşı dökmek büyüklerin, merhametlilerin hâlidir; Peygamberimiz (asm) Veda Haccında iken nâzil olan “Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim” âyetini duyunca gözyaşı döken Hz. Ebûbekir’in hâli gibi,
Kâinatın zevâl ve ölümünü ilân eden “Ben batıp gidenleri sevmem” âyetini okuyan Bediüzzaman’ın ağladığı gibi,
Peygamberimizin (asm) vefatından hemen sonra Hz. Bilâl-i Habeşî’nin hüzün ve hasret akıtan yanık sesiyle ezan okurken “Eşhedü enne Muhammede’r-Resûlullah” dediği zaman ashab-ı kiramın ağladığı gibi.
Sevgili Peygamberimizin (asm) kızı Hz. Fatıma (r.anha), babasının vefatından sonra mübarek kabrine eğilip bir avuç toprak alıp kokladığı zaman şöyle demişti: “Ahmed’in toprağını koklayanın başka güzel kokular koklaması gerekmez.” Bunu söylerken de gözlerinden süzülen rahmetin her görenin kalbini ılık ılık doldurduğu gibi…
Allah hepimizi İlâhî rahmete âyine kılsın ve Allah için gözyaşı dökenlerden eylesin. Âmin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*