Gül dalında güzeldir, insan cemaatinde!

Nasılki gül dalından koparılırsa beslenemez, çürür, ölür. İnsan da cemaatinden koparsa, bir nevi manevî ölüme mahkûm olur.

Aslolan, gül ve dalının Hâlık’ını razı etmesidir. O narin dalı kırarsa insan, güle yazık eder. Gül’ün Hâlık’ının da tokadını yer.

Gül’ü korumalı, beslemeli, koklamalı. Gül dalını kırmamalı, kırdırmamalı.

Çünkü dalına, köküne sıkı sıkı tutunmak; cemaatten kopmamak elzemdir bu fırtınalı zamanda.

Fırtına sert eser. Sağdan, soldan, önden, dinden, siyasetten, her türlü cihetten.

İnsan hazer etmeli, dikkatle basmalı, batmaktan korkmamalı.

Cemaatine sahip çıkmalı ki, cemaati de ona sahip çıksın.

İnsan işte… Bir cam parçası kıymetindeki siyaset fırtınasıyla kafası karışabiliyor.

Hemen cemaatine danışmalı. Karışıklığı gidermeli. Oradan beslenmeli.

Cam parçasının hatırı için, “Can parçasını” kırmamalı.

Cemaat nasılki seni besliyor, cemaati de Risale-i Nur besliyor. Risale-i Nur’u da Kur’ân ve Sünnet beslemiş.

Bu yüzden cemaatine güvenmeli, cemaatin şahs-ı manevîsine girmeli. Enaniyetini o havuzda eritmeli.

Bir fikri varsa, paylaşmalı. İçinde tutmamalı. Şüpheleri gidermeli.

Bir şüphe deyip geçmemeli. O şüphe, insanı cemaatinden edebilir. İnsanı tehlikeli çukurlara atabilir. O şüpheyi hemen izale etmeli. Büyütmemeli onu, beslememeli. İçinde tutmamalı şüpheyi.

Danışmalı, araştırmalı, sormalı. Her duyduğuna inanmamalı. İnsan, ehli tahkik olmalı. Risale-i Nur odaklı olmalı. Cevaplarını Risale-i Nur’da aramalı. Şahs-ı manevîde gidermeli şüphesini.

Hani dal, gülü besler ve gül güzelleşir ya. Veya ağaç, kökleriyle beslenir, insan da cemaatiyle beslenir, güzelleşir, yeşerir, büyür. Meyve verir. O meyvelerden ihtiyaç sahipleri de faydalanır.

İşte, meyve vermek için şahs-ı manevîden bolca beslenmeli, faydalanmalı ki dışarıya fayda versin.

“İşte ey Risale-i Nur şakirdleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevînin a’zâlarıyız.. ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.. ve sahil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm’a ümmet-i Muhammediyeyi (asm) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz. Elbette dört ferdden bin yüz onbir kuvvet-i maneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmak ile, tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz. Evet üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz onbir kıymet alır. Dört kerre dört ayrı ayrı olsa, onaltı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksad ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dörtbin dörtyüz kırkdört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi.. hakikî sırr-ı ihlâs ile, onaltı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvve-i maneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.” (Lem’alar – 161)

Evet Üstadım. Omuz omuza vermeliyiz ki fırtınalara karşı dayanalım. Birlik olmalıyız ki kendimizi ve cemaatimizi muhafaza edelim.

“Yâ Erhamerrâhimîn!.. Umum Risale-i Nur şakirdlerini iki cihanda mes’ud eyle. Âmîn… İnsî ve cinnî şeytanların şerlerinden muhafaza eyle. Âmîn… Ve bu âciz ve bîçare Said’in (ve bizlerin) kusuratını affeyle.” (Lem’alar)

Mustafa Gönüllü

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*