Gülen hareketine karşı duruşumuz

Ne Haydar ağa, ne Haydo

Epey müddettir, böyle bir makale yazmak niyetimiz vardı, fakat bir türlü nâsib olmamıştı. Bazı dost ve arkadaşlarımızın; arzu ve teşvikiyle, bugün ‘yazalım inşâallah’ dedik.

Türkiye’nin yakın tarihinde, “ Fethullah Gülen hareketi”  diye bir  cemaat yerini almıştı. Hocanın vasıfları ile alâkalı malûmatları da, merak edenler bulur.

Risale-i Nurlar’ı okuyarak, onun bir çok şâhika metod ve prensiblerini, sanki kendi ilmiymiş gibi kullanıp, ama Risale-i Nurlar’ın prensip ve metodlarının dışında, kendi çizdiği bir yolda gittiler. Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin, bir çok kimse tarafından bilinen sözlerini, bire bir naklederken bile, Üstadın ismini kamufle edip, “ pîr-i mûgan, Hz. Pîr” gibi anlaşılmaz ve çok kimsenin bilmediği bir sıfatla vasıflandırmaları, bizleri çok rahatsız ediyordu.

Bir cihette, insanları; dine, imana, Kur’ân’a intisab ettirici hâlleriyle, bazı insanlar, bunlara meyletmişti. Dinî  hizmet ve faaliyetlerinden dolayı bizler de, her şeylerini kabul etmesek de, bu gibi dine ait hizmet eden diğer cemaat ve tarikatlara baktığımız nazarla bakıyorduk.

Fakat dediğimiz gibi, tasvib etmediğimiz hâlleri de vardı. Yukarıda da söylediğimiz gibi, Risale-i Nur ilmini alıp, ama onun prensip ve usûllerine mugayir hâller, bizim dışımızdaki şeylerdi. Meselâ; bizim, Üstadımız Said Nursî’den aldığımız ders ve usûllerde, siyâset ve idâreye karışmak yokken, ( bunu, Yeni Asya neşriyat olarak ‘ cemaatler ve tarikatlar’ isimli kitabımızla da ilân ettik.)  bu arkadaşlar, buralarla hep içli-dışlı oldular.

Gerek sağdan, gerek soldan olsun, milletin bir çok ferdi de, bunlara hep sıcak bakıyordu. Hattâ, Nur cemaatlerinden de,  bir çoğu, onlara yakınken, bir tek Yeni Asya Nur Cemaati mesafeli duruyordu.

Yâni bu saydığımız zevatın ekserisi, “Haydar ağa!” diye ayakta alkışlarken, bir tek biz, kameti kıymetince, sadece “ Haydar” diyorduk .

Sonradan birden, 15 Temmuz fırtınası koptu. At kaçtı, torba düştü . At izi, it izine karıştı. Karşılıklı hitablar, medhiyeler tersine döndü. Dün, “can- ciğer kuzu sarması” , birbiriyle “hısım” gibi olanlar, birden “hasım” vaziyetine girdi. “ Hocam” bir anda isim değiştirdi, Perinçek’ in “ o ismi ben koydum” dediği “FETO” oldu. Kılıçlar çekildi, âdeta, savaş baltaları topraktan çıkartıldı.

Ortalık toz-duman. Kimin ne yaptığı belli değilken, o cemaate giden kimi buldularsa yakalayıp, ya işlerine son verdiler. Ya da, hapse attılar. Daha kesin suçları tesbit edilmeyen, sabit olmayan bir çok insan, “hele hepsini toplayalım da, suçsuz olan varsa, sonradan bırakırız” dediler. Ama olmadı işte. Haksızlık diz boyu idi.

Tabiî, bu “FETO” furyasına çok kimse dâhil oldu. Âdeta, herkesin o kelimeyi telâffuz etmesi istendi. Bizler Yeni Asya olarak, nasıl daha evvel mesafeli idiysek, yine o mesafeyi muhafaza edip, hadiseleri seyredip, peşin hükümlü olmuyorduk. Ama bizim adalet anlayışımız olan adalet- i hakikiyenin en büyük ölçüsü, Kur’ânî bir düstur olan, “birinin hatasıyla başkası mes’ul olmaz!” emr-i İlâhisini esas aldığımızdan, yapılan bu haksız, hukuksuz, adaleti yerle bir eden tatbikata karşı çıktık. Bundan dolayı da, dün onların şakşakcıbaşı olanlar, bugün, onları yerin dibine batırıp, bizim, ”Haydar” dediğimizi, “Haydar ağa” diye göklere çıkarırken, bugün, “Haydo” deyip, yerin dibine batırmaktalar.

Biz ise, yine “ Haydar” diyoruz .

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*