Güneşi beklemek

Bu ekonomik darbe; bütün darbeleri bastırdı.

Korkunç…

Suyun litresi dünkü sütün fiyatı… 5 lt su 10 liraya dayandı.

Su, suyunu çekmiş. İftar da yakın. Çölde kalmış gibi hatun su, su deyip duruyor.

Hemen tertibatı hazırladım. Süzgecin üzerine eczane pamuğu döşedim. Çeşmeden su damıttım. Yok; ille de hazır su…

Oğluma fukara cüzdanımdan bir onluk toka ettim.

Su geldi ama sıkı durun: 7.95! Ötesi de varmış.

Bu su nasıl içilir dedim.

Su bu, su! Su gibi gidiyor, tabirini bile yaraladılar.

Her şey bu kadar mı savrulur! Akla gelmeyen; akla ziyan şeyler oluyor.

N’oluyoruz?

Adı yok, değil bunların; var! Şimdiye kadar öyle böyle yaşadınız. Başınızı sokacak bir ev buldunuz. Pazardan üç beş bi’ şey aldınız.

Bundan böyle her şey “ateş pahası” diyorlar. Zorlaştırınız; kolaylaştırmayınız, diyorlar.

Meşveretsiz yerlerin hepsi üç aşağı beş yukarı böyle. Ekmeğe de suya da hasret bırakırlar. Biri yer böyle yerlerde milyonu bakar. Aç toku bilir de tok aça hep yabancı…

Biz, hey ki hey, Osmanlı torunları gürül gürül su medeniyetinden geliyoruz. Hani su?!

Her şey bu kadar yağma edilebilir mi!

Memleketime giderim; Erciyes suyunu ara ki bul!

Bu su deposu İstanbul’un suları da betonlandı. Aydos Ormanlarına da millet bahçesi yapılacakmış.

Bu görünüşte ki zenginlik, sofralara gelemedikten sonra; bana ne! Zenginliğin, sıhhatin ölçüsü sofra… Dün eti düşünürken bugün soğan ekmeği düşündürüyorlar.

İftar da yaklaşıyor; su, su!

İnsanı unutup betona, asfalta koştuk. Yenmez içilmez bunlar. Haydi diyeyim: “Bu binalar olmasa da olur da… ekmek ve susuz olmaz.

İnşaat orucuna başlasak ülkenin imarı güzelleşecek. Sükûnete ereceğiz.

Ormanlar son kaleler…   de son nefesini vermek üzereler. Niye hızla bu hınç ormanlara?! Hastanelerin tedavisi meşkuk ama ormanlar şifa yurdu…

Zaten o binaları sen ben yapamayız, alamayız. Bu inşaat, yol, köprü işleri mübalağaya gitti; zor gelir de… paramız da bitti.

Bina, bina diye ne ağaç kaldı ne horoz ne kuş sesleri…

Bu gidişle var ya hastaneler hasta deposu olacak. Zaten öyle…

Bir depo benzin servet…

Et mi dediniz! Ev almak mı! Hayallerimiz bile hayal oldu; soldu.

Yaşamak bu kadar ağırlaşmamıştı hiç.

Talebe iken aldığım kitapları bugün alamam. Harçlığım servetmiş eski Türkiye’de; yeni Türkiye’de servetim harçlık değil artık!

Yokluğa ve yoksulluğa bu ne hızlı yolculuk!

Dün, benzin va’ da içtik mi; bugün, para va’ da harcamadık mı?!

Bunların hepsinin ilacı var: Dünyada “ötekiler” değil; başkaları da var. Paylaşmak var. “Düşünceli” olmak var. Şeffaflık ve hürriyet diye insanlığın öz hüviyeti var.

Neyse… “Demokrasilerde çareler tükenmez.” Her gece güneşe gebedir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*