Güneşsiz hayat olmaz

Merhaba Sevgili Dostlar,

Evvelâ sizlerle tekrar buluşmanın büyük sevinç ve mutluluğunu yaşıyorum.

Yüce yaratanın insana bahşettiği en büyük nimet ve cevher akıldır. Yine insanı diğer bütün canlılardan ve unsurlardan üstün kılan da bu aklî melekedir. İnsan akıl sebebiyle taklitten kurtulur ve neye, niçin, nasıl ve neden inandığını kavrar. Allah akıl sahibi insanları muhatap alır ve sadece onlara sorumluluk yükler. Allah’ın yer yüzündeki terazisi olan aklı ve akıllı olmayı çok önemserim. Zira akılsızlık başa belâ ve sahibi için çok büyük bir ıstırap ve azap kaynağıdır.

Bu çerçevede Allah Kur’an’ı Kerim’de, “Hiç düşünmez misiniz, hiç akletmez misiniz? ( yani akıl terazisiyle tartmaz mısınız?) “Ancak akıl sahipleri hakkıyla düşünüp öğüt alırlar. Akıl sahipleri için yerde ve gökte (evrende) bir çok ibret ve dersler vardır. (Bakara 2/44, Zumer,39/9, Al-i İmran 3/190) gibi ayetlerle bizleri uyarmak suretiyle aklın ve düşünmenin ne denli büyük bir öneme haiz olduklarına dikkati çekmektedir.

Bu mesele ile ilişkili olarak Hz. Peygamber de “Hiç kimse kendisini doğru yola ( hidayete) götürecek ve tehlikelerden alıkoyacak akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır. (Gazali, ihya 1/227)

Eflatun’a (Platon) ; “Cesaret nedir? Diye tevcih edilen soruya karşılık, “Tehlike karşısında akıl ve zekânın kullanılmasıdır.” diye verdiği cevap da düşündürücüdür.

Yüce Rabbimiz “Allah aklını kullanmayanları, iğrenç (pislik) bir hayatın içinde yaşatır.”(Yunus,10/100) hakikatini dile getirmiştir. Yani aklını kullanmayanlar huzur içinde ve mutlu bir hayat yaşayamazlar.

Yine Hz Peygamber, “Dünyanın gayr-i meşru işlerinde akıl zarar kaynağı, doğru işlerde ise sevinç kaynağıdır.” buyurmuştur. Anlaşılan, akıllı insan, sadece aklı olan değil, aynı zamanda aklını doğru yerde ve doğru şekilde kullanan kimsedir. Burada aklı bir bıçağa benzetirsek eğer; o bıçak mutfakta faydalı bir alet iken, kavgada, kanlı bir cinayet aleti hükmüne geçebilir.

Görüldüğü üzere hilkat merkezinde bulunan bir insan, kendisine tevdi edilen, insanlık payesine ve mertebesine ulaştıran aklî melekeyi pozitif anlamda kullanmak mecburiyetindedir.

Bilimin baş döndürücü hızla gelişme gösterdiği bu çağda ve zaman diliminde ya aklın gereğini ve taleplerini yerine getirmeli veyahut akıl denilen bu en büyük nimet ve sonsuz ummandan istifa etmek zarureti vardır.

Bu gün dile getireceğimiz Güneş ve Güneş sistemi ile evrendeki konumu ve manzumesine, bu akıl zaviyesinden bakmaya çalışacağız. Güneş, ışığıyla ve hararetiyle hayatımıza hayat katan, dünyamızı huzurla dolduran en cazip unsur ve varlıklardan biridir.

Güneş evrendeki en ufak yıldızlardan bir tanesidir. Bizim içinde bulunduğumuz galaksi, diğer adıyla Samanyolundaki yıldız sayısı,tam bilinmezse bile 200 ila 400 milyar arasında yıldız olduğu tahmin edilmektedir. Gerçekten uzay inanılmaz bir yapı, mucizevî bir ölçü ve düzen ile beraber, aklın havsalanın idrakten aciz bir büyüklüğe sahiptir.

Güneş su, toprak ve hava gibi, hayatın idamesi için olmazsa olmaz en önemli unsurlardan biridir. Yani Güneş olmasaydı kürre-i arz’da hiç bir canlı yaşayamazdı. Demek oluyor ki, Yüce Yaratıcı hiç bir şeyi eksik bırakmadığı gibi, aynı zamanda her şeyi yerli yerinde yaratmıştır.

Dikkatinizi şu seracılık sistemiyle yetiştirilen sebze ve meyvelere çekmek isterim, şöyle ki; seralar cam-mekânlardan yapılıyor ki, Güneş ışınlarından yararlanılsın. Anlaşılan toprak,su ve hava tamam, lâkin Güneş ayağı eksik ise, orada semere yani ürün yetiştirilmesi mümkün değildir. Burada çok önemli bir nokta vardır ki, oda şudur; bilindiği üzere dünyayı çepeçevre sarmalayan bir atmosfer tabakası vardır.(İleride özel bir başlık adı altında bunun üzerinde durmayı düşünüyorum.) bu tabakalardan STRATOSFER’ın üst kısmında OZON tabakası vardır. Bu ozon tabakası Güneş’ten gelen morötesi ışınlardan olan UV-B ve UV-C gibi zararlı ışınları direk yer yüzüne gelmesini önler. Bu zararlı ışınlar ozon tabakasında tutulmayıp direk yeryüzüne gelseydi, bütün canlıları yakmış olacaktı. Zira bu adı geçen ışınlar ölümcüldür. Ozon (03) üç adet oksijen atomundan oluşan şeffaf bir gazdır ve yer yüzünden 50-85 km. yükseklikte bulunur. Ozon tabakası yer yüzüne gelen bu zararlı ultraviyole ışınlarına karşı canlıları koruyan adeta bir siper, bir filtre görevini yapmaktadır.

Lütfen dikkat ediniz! Her şey tamam da, bir Ozon tabakasının eksikliğini farz ediniz. O halde yer yüzünde hayat emaresi olmayacaktı. Bir önceki yazımda temas ettiğim gibi, burada yeri gelmişken tekrar görüşlerinize arz edeyim; “O ki, birbiriyle ahenk içinde yedi göğü yaratmıştır. Allah’ın yaratılışında hiç bir ahenksizlik göremezsin. Gözü çevir de bak! bir bozukluk,(eksiklik) düzensizlik görebiliyor musun?” (Mülk, 67/3,4)

Şu ayette bahsi geçen konu üzerinde düşünmeye ve akıl yürütmeye devam etmek isterim. Allah şöyle buyurdu: “Gökte burçlar var eden, orada ışık saçan Güneş ve aydınlatan bir Ay yaratan Allah, yücelerin yücesidir.(Furkan, 25/61) buyurmuştur.

Burada Güneş enerjisine de temas etmekte fayda vardır. Güneş enerjisi önemli bir oluşumdur. İnsanlar, teknoloji geliştikçe bu enerjiden yararlanma yollarını araştırmakta ve gün be gün ilerleme kaydetmektedir. Aydınlanma başta olmak üzere sulama ve ısınmada kullanılan elektik yüksek oranda bu enerjiden üretilmektedir. Daha ilerideki dönemlerde akaryakıtın tükenmesi durumunda belki de bu Güneş enerjisi her alanda ikame edilip kullanılacaktır. Allah, zikrî geçen ayetle nazarları Güneş ve Ay’a çevirmektedir.

Güneş enerjisi, hidrojenin yanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Hidrojen iç kısmında helyuma dönüştürür. Burada yoğunluk, yüksek basınç ve 15 milyon dereceye ulaşan sıcaklık vardır. Bu dönüşüm nükleer bir reaksiyonun meydana gelmesine ve dört Hidrojen atomunun birleşerek bir helyum atomunun oluşumuna sebep olur.

Güneş’in bir yıldız olduğu ve kendinden enerji yayan parlak bir gök cismi olduğu kabul edilmektedir. Halbuki Ay bir gezegendir ve ışığı sabit bir gök cismidir. Yıldızlardan ve güneşlerden kendisine ulaşan ışınları yansıtır.

Kur’an-ı Kerim metinleri bin dört yüz yılı aşkın süre öncesinden yıldız ve gezegeni, Güneş ve Ay örneğini göstererek birbirinden ayırmıştır. Modern uzay bilimcilerin, teleskopların icat edilişinden ve geçen bir kaç yüz yıl içerisinde yıldızlar ve gezegenler üzerinde yapılan foto metrik (ışık ölçümü) ve araştırmalardan sonra ulaştığı netice budur. Buna göre yıldız, parlak, kendinden enerji yayan bir gök cisminden başka bir şey değildir. Gezegen ise ışığı sabit, yıldızlardan ve Güneşten kendisine ulaşan ışınları yansıtan bir gök cismidir. Öyleyse Güneş, uzayda büyük bir hızla yüzen; şekilleri değişik, nicelik ve niteliklerinde değişken ışığa, enerjiye ve ısıya sahip olan dev bir atom reaktörü sayılır. O ışığı sabit, ışık yayan bir cisim değildir. Tam aksine alev alev yanan bir kandildir. Bu husus ile ilgili olarak, Allah, “Alev alev yanan bir kandil yarattık.”(Nebe, 78/13) ifadesiyle bu hakikate işaret etmektedir. Ay ise Güneşin ışığını yansıtan dünyaya bağlı bir uydu olup, yerküreyi gecesinde ışığıyla aydınlatır.

Şüphe getirmez bir katiyetle ifade edelim ki, bu bilgilerin kaynağı Allah’tır. Hz Muhammed ise, kendisine vahyedilen, bildirilenlerin tebliğcisidir.

Güneş’ten lema’an eden parlayan ilâhî mucizeleri bir sonraki yazıda müşahede etmeye devam edecegiz.

Geçici şimşeklerle ebedi Güneşleri kaybetmemek umuduyla…

Dr. Mehmet AKSOY.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*