EURONUR ÖZEL

Günümüz Sihirbazları Secde edecekler mi?

Özel Makale
GÜNÜMÜZ SİHİRBAZLARI SECDE EDECEKLER Mİ?

Musa (AS); Allah (CC)’nin vekil olduğu 8-10 yıllık sözleşme süresini doldurduktan sonra ailesi ile birlikte yola çıkar.
Soğuk ve karanlıkta yol alırlarken, Musa (AS) Tur tarafında bir ateşin varlığını hisseder.

Ailesine “Siz burada bekleyin. Ben bir ateş gördüm. Ya bir haber ya da bir parça ateş getiririm, ısınırsınız.” der.
Vadinin sağ tarafından mübarek ağacın yanına varınca Allah (CC) kendisine nida eder.

“Ya Musa! Gerçekten Ben’im. Âlemlerin Rabbi olan Ben Allah’ım.” (Kasas 30) Ve “Sen asanı bırak!”

Asa, yılan gibi kıvrılmaya başlayınca Musa (AS) arkasını dönmeden kaçmaya başlar.

Allah (CC) geri dönmesini ve korkmamasını söyler. Korkudan titremekte olan ellerini koltuklarının altına sokmasını, kusursuz ve bembeyaz çıkacağını bildirir.

Böylece Allah (CC), Musa (AS)’a iki mucize verir.

Yoldan çıkmış fâsıklar, zâlimler olan Firavun ve onun kavmine gitmesini emreder.

Musa (AS) bunların kendisini yalanlayacağını, göğsünün daraldığını, dilinin konuşamaz olduğunu ve bir suç işlediği için kendisini öldüreceklerinden korktuğunu, onun için Harun (AS)’ı da kendisi ile birlikte göndermesini ister.

Konu ile ilgili 2 Makale Tavsiyesi

Allah (CC) verdiği mucizelerle gitmelerini, Musa ve Harun (AS) ile birlikte olduğunu ve dinlemekte olduğunu bildirir.

Musa (AS), Firavun’a “Biz âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz. İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.” der.

Bu an, Firavun için dehşetli bir günün başlangıcıdır. Kulakları iki müthiş söz işitmiştir ki; ikisi de ruhunu titretir. Zira kendini Rab bilmektedir ve bütün saltanatı, zâlimce köle olarak kullandığı İsrailoğulları üzerine kuruludur. Kulaklarında yakılan ateşi söndürmek ümidiyle:

Musa (AS)’a, “Sen yeni doğmuşken içimizde seni büyütmedik mi? Ömründen yıllarca içimizde kalmadın mı? Ve sen yapacağın işi de yaptın (bir adam öldürdün). Sen nankörlerdensin!” der.

Musa (AS) o işi yaptığında dalalette olduğunu, korktuğu için kaçtığını, sonra Rabbinin kendisine hüküm ihsan edip peygamber yaptığını, başına kaktığı yetiştirmenin ise İsrailoğullarını kul-köle olarak kullandığı için olduğunu söyleyince Firavun konuyu hemen değiştirip asıl meseleye gelir.

“Alemlerin Rabbi nedir?”

Musa (AS) “Eğer yakînen anlarsanız göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir.” deyince Firavun etrafındakilere alaycı bir tavırla, “İşitiyor musunuz?” diye sorar.

Musa (AS) tebliği kesmeden devamla, “O sizin de Rabbinizdir, sizden önceki atalarınızın da Rabbidir.” der.

Firavun alaycı tavrını bozmadan, “Gerçekten sizin peygamberiniz size deli bir kişi olarak gönderilmiş.” dediğinde Musa (AS), “Eğer aklınız varsa anlarsınız, O doğunun, batının ve ikisinin arasındaki her şeyin Rabbidir.” diyerek tebliğ vazifesini tamamlar.

Aklın ve mantığın yolu böylece gösterilince Firavun tehdit yolunu seçerek, “Yemin olsun benden başka ilah edinirsen seni zindanlıklardan ederim.” der.

Sözle yapılan tebliğin son bulduğunu anlayan Musa (AS), Allah’ın kendisine verdiği mucizeler ile tebliğ görevine devam eder ve, “Sana açık bir delil getirdiysem de mi?” der.

Firavun, “Eğer doğru söylüyorsan hemen onu getir.” dediğinde Musa (AS) asasını bırakır; o, açıkça görünen bir ejderha olur. Elini de çekip çıkarınca bembeyaz görünür.

Firavun, bu iki mucize karşısında etrafında bulunan cemaatine, “Gerçekten bu çok âlim bir sihirbaz. Büyüsü ile sizi yerinizden çıkarmak istiyor. Artık ne yapmamı emredersiniz?” diye sorar.

Mucizeler karşısında âcze düşmüştür. Kendisi ne yapacağını bilemediğinden etrafından yardım ister.

Onlar, “Onu ve kardeşini alıkoy (tutukla). Şehirlere toplayıcılar gönder. Sana bütün âlim olan sihirbazları getirsinler.” derler.

Belli bir gün tayin edilen vakitte sihirbazlar toplanır. Bu büyük bir gündür. Gerçek ile yalan belli olacaktır. Onun için insanlar bu büyük toplantıya çağrılarak, “Eğer galip gelenler sihirbazlar olursa biz de onlara tâbi oluruz.” derler.
Sihirbazlar, Firavun’a, “Eğer galip gelenler olursak mutlaka bir mükâfat var değil mi?” derler.

Yani sihir yapacaklar ancak karşılığını da Firavun’dan istediler. Firavun, “Gerçekten siz o zaman yakınlarımdan olacaksınız.” diyerek sihirbazlara makam, mevki ve mükâfat vereceğini söyler.

Sihirbazlar yaptıklarının gerçek olmadığını, bir sihir (göz aldatması) olduğunu bilmektedirler. Bu karşılaşma da kimin sihrinin daha etkili olacağı zannıdır. Yani yalanlar çarpışacak, en büyük yalan ortaya çıkacak diye inanmaktadırlar.

“Ve ya Musa, sen mi atacaksın yoksa biz mi atalım?” diye sorarlar.

Musa (AS), “Atınız, sizler ne atacaksınız?” der.

hz. musa, firavun, sihirbaz, yılan, ejderha, mısır
Görsel: EuroNur · SaidNursi.de

Ellerindeki ip ve asalarını atarak sihir hünerlerini gösterdiler. Sihir etkili idi ve Musa (AS) da içinde bir korku hissetti. Allah (CC), “Korkma, üstün gelecek olan kesinlikle sensin.” diyerek sağ elindeki asasını atmasını emretti. Asa, sihirbazların uydurduklarını yutuyordu.

Gerçek ortaya çıkmış, yalanın ömrü bitmişti. Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar, “Biz âlemlerin Rabbine iman ettik. Musa’nın ve Harun’un Rabbine.” dediler.

O gün ne Firavun’un, ne etrafındakilerinin, ne de halkın hayal ettikleri olmamıştı. Büyük umut bağladıkları sihirbazların hepsi secdede idi.

Firavun, ne yapacağını bilemez halde, “Benim izin vermemi beklemeden ona iman ettiniz! O sizin büyüğünüzmüş, sihri size öğreten oymuş. Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım!” diyordu.

Fakat sihirbazlar, “Bize zarar yok. Biz Rabbimize döneceğiz; inananların ilki olduğumuzdan Rabbimizin bizim günahlarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” dediler. Gerçek belli olduğunda iman ettiler. İşkence ve hayatları pahasına imanlarından dönmediler.

Günümüz sihirbazlarına gelince, bunlar kimler? Gerçeği bile bile yalanla yaşayan ve yalanla yaşanmasını isteyenler değil mi? Siyaset ve medya zihnimizde ilk neyi çağrıştırıyor?

Bugün yalanın ömrü artık kalmadı. İnsanları ve kamuoyunu yalanlarla yönlendirmenin ihtimali neredeyse tükenmek üzere.

Günümüz sihirbazlarına gerçeğe teslim olmaktan başka yol da kalmadı. Secde edip kurtulabilirler. Bu yazı, belki de son şanslarıdır.

Ahlak-ı aliyeyi ve yüksek huyları hakikate yapıştıran ve o ahlakı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdktır. Eğer sıdk kalkıp araya kizb girerse, rüzgârlara oyuncak olan yapraklar gibi, o adam da insanlara oyuncak olur. (İşârâtü’l-İ’câz)

Benzer konuda makaleler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu