Güzel günlere doğru

altİki ay süren bir aradan sonra…

Avrupa’nın bizim açımızdan en yoğun zamanı, 15 Aralık’tan sonra başlıyor. İsevilerin en büyük bayramlarına hazırlandığı ve tatillerinin başladığı zamanı değerlendiren İslâm diasporası; geceli gündüzlü koşuşturarak, kimliğini teşkil eden renkleri toplama derdine düşer bu günlerde. Bu sene iki ayrı vazife birden verildi bize… Yönetim Kurulumuz; Risale-i Nur perspektifinden Avrupa Birliği’ni araştırmamızı meşveretle bize bildirirken, öte yandan Avrupa’daki yoğun çalışmalar bu iş ile birleşince, haftalık yazılarımıza iki ay süre ile ara vermek zorunda kaldık. Rabbim tevfikini refik eylese, inşaallah devam edeceğiz.

İsterseniz bu zaman zarfında olup bitenlerin çok kısacık bir hülâsasını arz edelim.

Geçen senenin en acı hadiselerinden biri, bildiğimiz gibi II. Avrupa’nın (savaş, terör ve dinsizlik…) yönetimindeki terör örgütünün Berlin’deki katliâmı oldu. Çok sayıda masumun ölümüne sebep olan cani, yine emniyet kuvvetlerinin gözleri önünde sırra kadem bastı ve sonra, çok uzaklarda infaz edildiğini gazeteler yazıp çizdiler. Bayram yerindeki bu caniyane katliâmı yine Müslümanlara yıkmak isteyen malûm medyaya, bu kez Alman siyasetçi ve entelektüeli müsaade etmedi. IŞİD isimli terör örgütünün Müslümanlarla uzak yakın bir alâkası olmadığını, onlar dünyaya ilân ettiler.

İkinci facia ise İstanbul’da yaşandı. Format yine Müslümanları karalamak üzere tasarlanmıştı. Yılbaşı gecesinde bir eğlence yerinde katliâm yapan caninin mekâna nasıl girdiği hâlâ sır olarak duruyor.

Bizi üzen diğer bir hadise ise, Almanya DİTİB teşkilâtı şemsiyesi altında çalışan bazı din görevlilerimizin, Alman makamlarınca “ajan” olarak nitelenmeleri ve bu kişilerin, daha sonra sınır dışı edilmeleri oldu. Dindarlara, bilhassa Müslüman Türklere ve Diyanet teşkilâtımıza büyük zarar verecek bu tarz yaklaşımlarda bulunan görevlileri zamanında ikaz etmek, elbette amirlerine aitti. Devletin içindeki siyasî tarafgirliklerin kör ettiği bazı üst bürokratların basiretsizliği böyle devam ederse, Alman devleti DİTİB ile Türkiye’den gelen hocalarımızın organik bağlarını kesmeye çalışır ki; bu da buradaki Müslümanlara yalnızca zarar getirir.

Bunlar olurken elbette bizi sevindiren ve hatta ferecin ayak seslerini işittiren hadiseler de cereyan etti. Avrupa ve Amerika kiliselerinin İslâm ile dayanışmaları çerçevesinde; Mesih’in velâdeti gecesinde birçok kilisede Kur’ân-ı Kerîm okutulduğunu çoğumuz maalesef duyamadı. Bayram vesilesiyle radyo ve televizyonlar; İslâmiyet’teki Mesih’e bakışı, Kur’ân ve hadislerdeki hikâyelerini, Hazret-i Meryem’i ve İmran’ı programlar halinde dinleyicilerine duyurdular. İlk olarak Hıristiyanlık dünyasında, Kur’ân’ın ve Hz. Peygamberin (asm) bu kadar genişçe yer alması, II. Avrupa’nın Batıda çıkarmak istediği fitnelerde başarısız olduğunu ortaya koydu. Başta Papa Francesko olmak üzere, Protestan kilisesinin Almanya ve İskandinavya temsilcileri ile diğer Katolik kardinaller, İslâmiyet ile alâkalı beyan ve röportajları ile Müslümanları memnun ettiler.

Yine hem Müslümanları ve hem de I. Avrupalıları (İsevilerle barışsever insaniyetperverler) sevindiren bir başka hadiseyi arz edelim. IŞİD adı altında, paralı teröristlerle evvelâ Şam-ı Şerif’i ve daha sonra Hicaz’ı işgal niyetindeki neoconların, Amerika’yı kullanarak Suriye ve Irak’ta işlediği cinayetleri, bütün dünya duymuş oldu. 2014 yılında, sarin gazı yalanıyla Suriye’yi yok etmek isteyen neoconların, bu defa karşılarında Rusya’yı görmeleri bildiğiniz gibi buradaki hadiselerin seyrini değiştirdi.

Zaman içinde; bir taraftan Pentagon üzerinden, diğer taraftan Fransa, Almanya ve İngiltere üzerinden savaş bölgesine gelip teröristleri eğiten II. Avrupalıların mahiyetleri tamamen ortaya çıktı. İnşaallah bundan böyle, ne neoconlar ve ne de sivil darbeci neoliberaller; cinayetlerinde Müslüman kökenli çocukları kullanamayacaklardır diye temenni ve duâ ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*