Güzel kelâmların güzel kaynağı

Peygamber Efendimizin (asm) Kutlu Doğum Ayı’nda her yerde onunla ilgili faaliyetlerin olması ne kadar güzel oldu. Günlük işlerin biraz ertelenerek, insanların çocukları ve aileleri ile birlikte bu güzel faaliyetlere katılması, aslında çocukların “nasıl bir Peygamber’in (asm) ümmeti oldukları”nı daha iyi idrak etmelerine adına da güzel bir vesile oluyor.

Peygamberimizle (asm) ilgili Mevlid’i herkes bilmektedir. Süleyman Çelebi, bu eseri ile günümüzde hâlâ yaşatılmakta olan bir isim. Fakat unutulmamalıdır ki onlar bu eseri yazdıktan sonra diğer şairlerden iktibas da yaparak: “İsminizi anmakla hâşâ siz değil, şiirler güzelleşir.”; “Ben sözlerimle Muhammed’i (asm) övmüş, güzel göstermiş olmadım; aksine Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dan bahsetmekle sözlerimi güzelleştirmiş oldum”* gibi ifadeleri kullanarak asıl güzelliğin her zaman Peygamber Efendimiz’den (asm) gelmekte olduğunu belirtmişlerdir.

Süleyman Çelebi bu eseri hazırlarken, Erzurumlu Mustafa Darir’in “Siretü’n-Nebi” eseri ona kaynaklık etmişti. Aslında ben bugün edebiyatımızın nadide bir şairinden bahsetmek istiyorum.

‘Darir’ mahlası, ‘görme engelli’ anlamına gelmektedir. Doğuştan görme engelli olan Mustafa Bey, Allah’ın ona görme değil ama yüksek bir kuvvette ikram ettiği hafıza ile Arapça, Farsça ve İslami ilimleri kadılık yapacak kadar ileri derecede öğrenmiş ve Türk Edebiyatında 14. yüzyılda ilk defa Peygamber Efendimiz (asm) ile ilgili eser yazmıştır. Bunun dışında Hz. Yusuf’un (as) kıssasını ve yine edebiyatımızda hadis tercümesi yazan üçüncü kişidir. Yüz Hadis Tecümesi’nin başında;

“Bilgil kim, beglerden bir ulu devletlü ve yüce himmetlü ilmile rağbetlü ve ulemâya izzetlü adlile mevsûf ve bezlile marûf bu dâîye işâret buyurdı kim ol âlemler fahrı ve âdemler serveri ve velîler kıblesi ve nebîler ka’besi Muhammed Mustafa hazretinün hadîs-i şerîflerinden birkaç hadîs yaz ki dembedem mütâla’a idevüz, gönlümüz nûrı arta didi. Bu za’îf kul dahı ol işâretile Tuhfe-i Mekkî hadîslerinden yüz hadîs ve yüz hikâyet yazdı. Ümîzdür ki kabûl gözile bakınıla ve ihtiyâr dilile okınıla”

ifadeleriyle Efendimizin (asm) hadis-i şeriflerinin insanı nur ile aydınlattığı söylenmektedir.

Günümüzde ise, Peygamber Efendimizin (asm) şahsiyet-i maneviyesinden en güzel ve mükemmel şekilde Risale-i Nur’larda bahsedilmektedir. Bu günlerde okununca, daha iyi kavrayıp tanıyabildiğimiz ve aslında her kesimden insana seslenen bir Peygamber’e (asm) ümmet olmanın, olmaya çalışmanın güzelliğini daha iyi idrak edebilmekteyiz.

On Dokuzuncu Söz’ün başında Üstad Bediüzzaman; “Sath-ı arz bir mescit, Mekke bir mihrab, Medine bir minber; o bürhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiyâ ve evliyadan mürekkeb bir halka-i zikrin serzakiri; bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya tarâvettar semereleri bir şecere-i nurâniyedir ki, her bir dâvâsını, mu’cizâtlarına istinad eden bütün enbiyâ ve kerâmetlerine itimad eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar” demektedir.

Biz İslâm ile güzelleşen bir milletiz. İnşaallah bu güzelleşme devam edecek. Kutlu Doğum Hafta’sı aslında bizlere biraz da olsa silkinip zamanımızı ayırmamız gereken ve hayatını öğrenip öğretmemiz gereken Peygamber Efendimizi (asm) tanıttırıyor. Onun (asm) sünnet-i seniyyesinin “kâmil insan” olabilmenin bir anahtarı olduğunu anlatıyor. Bazen çok nasipli olduğumuzu düşünüyorum. Allah bizleri hiçbir zaman bu yoldan ayırmasın inşaallah.

Dipnot: *İmam-ı Rabbanî

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*