Hak şerleri hayreyler

Avrupa Birliği seçimlerinin neticeleri hem gurbetteki Müslümanları, hem de Türkiye’de ki insanlarımızı üzmüşe benziyor. Türkiye’nin AB’ye girişini destekleyen sosyal demokratların hezimeti, hem “başörtüsü” meselesinde ve hem de AB sürecimizde menfî tutumuyla bilinen Hıristiyan demokratların farklı galibiyetleri zahiren aleyhimizde görünüyor.

Evvelâ AB şuurunun Avrupalı seçmende henüz yeterince inkişaf etmediğini kabul edelim. “Yörüğün göçü yolda düzülür” kaidesince, bu şuurun yerleşmesi ve AB meclisinin üye ülkeler meclisine olacak “mutlak tesiri” zamanla anlaşılacaktır. Kopenhag kriterlerinin yankısını hepimiz biliyoruz. En üst düzey olan AB meclisinin hukukî ölçülerini esas alacak üye ülkeler, zamanla kanun koyma merciinin Brüksel olduğunu mutlaka halklarına izah edeceklerdir. Dominant ve karizmatik yapıların “milletler meşvereti” havuzunda eridiği ve eriyeceği bir sürecin durdurulması veya geriye çevrilmesi de mümkün değil. Ancak ABD’nin kuvvetini arkasına alan İngiltere’nin yaptığı gibi “birlik içinde küçük küçük hareket alanı oluşturma” problemleri ortaya çıkabilir. Bunu da zamanın, medeniyetin yardımı ve insaniyetin inkişafı ile halledeceğine inanıyoruz.

AB, insanî değerlerin inkişafına çalışan bir birliktir. Bunu da ilimle yapmak zorunda. İlmin doğru ölçüleri olmadan yirmi beş ülkenin meşvereti de mümkün değildir. İlim ve fenlerin yardımıyla insanî prensipleri kanun haline getiren, insana zarar veren boşlukları kapatmaya çalışan, nesilleri ve medeniyetini sefahet ve yıkılmaktan kurtarmayı gaye edinen AB meclisine şu dönemde Hıristiyan demokratların doluşması netice olarak hayırlı olmuştur, kanaatindeyiz. Zira Hristiyanlar—geleneksellik de olsa—dinî ve insanî değerlere diğer partilerden tüzükleri gereği daha çok sahip çıkmak zorundadırlar.

Sefih ve dinsiz olan İkinci Avrupa’nın sosyal demokratların hürriyetperverliğinden istifade ile Avrupa’daki tahripleri ortada iken, sosyal demokratların Avrupalı’lardan rey istemeleri kolay değildi. AB’nin lokomotifi durumundaki Almanya’nın Berlin eyalet başbakanının ahlâksız duruş ve sefaheti teşviki millet tarafından tasvip görmemiştir. Her sene yüz binlerce ahlâksızı organize ederek Berlin’e taşımanın faturasını sosyal demokratlar ödemişe benziyorlar. Hatta muhafazakâr değerlerle hiç ilgisi olmayan yeşiller, insanî değerlere sahip çıkmada sosyal demokratları geçmiş görünüyorlar. Bu seçimlerden aldıkları netice de yeşillere bir mükâfattı. Yani bugünkü AB meclisinde Hıristiyanların yerine sosyalistler oturmuş olsaydı, gelecek Avrupa’nın kanunları; sefahet, ahlâkı tahrip ve dinsizliğe daha müsaadekâr olacaklardı, kanaatindeyiz.

Hıristiyan demokratlar içinde bir zaferin sözkonusu olmayacağını düşünüyoruz. Zira seçmenin yüzde altmışı sandığa gitmemiş. Sosyal demokratların ekonomide bunca başarısızlıklarına rağmen, Hıristiyan demokratlar taraftarlarını motive edip sandığa götürememişler. Bu hal ise başarısızlıktan haber verir. Geleneksel ve tarihî refleksleri harekete geçirerek, başörtüsü tartışmalarında trübünlere oynayarak muvaffak olacağını zanneden Hıristiyanlar görüldüğü gibi netice alamamış. Avrupa topluluğu dindarlaştığı halde Hıristiyan demokratların bu dindar kitleleri etrafına toplayamaması; onları yeniden durum değerlendirmesine zorlayacağı kanaatindeyiz. Allah’a inanmak, mukaddes değerleri korumak, insanî temel değerleri yüceltmek, tabiat/çevreyi korumak ve dünya ile birlikte adaletli yaşamayı te’min gibi prensiplerin bilim adamlarınca bayraklaştırıldığı bir Avrupa’da hâlâ otuz kırk sene öncesinin klasik fikirleriyle siyaset yapmanın zararını hem birlik partileri, hem de Almanya artık çekmemelidir, kanaatindeyiz.

İlk bakışta hoşumuza gitmeyen bu seçimin sonuçlarının, netice itibariyle Avrupa’ya hayırlı olacağını düşünüyoruz. İslâm âleminden doğru İslâmiyeti isteyen Hıristiyan demokratlardan, biz de “hakîkî ve doğru Hıristiyanlığın” değerleriyle hareket etmelerini istiyoruz. Gelenekselliğin; tarafgirlik, ırkçılık, dışlama, korku ve sömürü unsurlarından Avrupa yalnızca zarar görmüştür. Yani Allah’a inanan, aynı insanî değerleri hedefleyen, hukukun üstünlüğüne inanan, çocuklarına, hastalarına, ihtiyarlarına ve kadınlarına şefkatle muamele eden insanların refah içinde yaşayacağı bir kıta olmalıdır Avrupa.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*