Hakikaten Afganistan’da işimiz ne?

Bu soru size klâsik ve lüzumsuzca geldiyse, lütfen acele ile karar vermeyin. Afganistan’a asker göndermeye karşı olduğum varsayımıyla hemencecik kesip atmayın, lütfen… Büyük devlet olduğumuzdan global ittifaklara bu işin hikmetini anlatmaya çalışan kıymetli yazarlarımızı dinledim… Hatta, Afganistan’ı işgal eden emperyalistlere karşı Afgan halkını yalnız bırakmamayı iddia eden akademisyenlerimizi de. Büyük oynamanın rizikolarını anlatan liberallerimize kadar. Dedik ya, biz meselenin niteliğini merak ediyoruz. Oradaki askerî varlığımızın keyfiyetini sormak istiyoruz.

Biliyorsunuz ki, Afganistan hikâyesi bize ait değil. Selefilerin isyankâr ruhlarını derleyen Neocon’ların organize ettikleri 11 Eylül’den sonra gösterdikleri bir hedefti, Hindukuş. Kulelerin dumanları henüz dağılmamışken Neocon’ların yaşayan piri Kissinger, Kabil’i göstermişti, genç Troçkistlere… Ve dünyanın girdiği şoktan istifade ile NATO içindeki Pentagon’lu Neocon’cular da durumdan vazife çıkararak Taliban veya Bin Laden’i bahane ile Afganistan’ı işgal etmişlerdi. İşgalci Amerika veya NATO görünüyordu, fakat idarede Noam Chomsky’nin de ifade ettiği gibi modern bolşevik dediğimiz Neocon’lar vardı. Amerikan yüzyılı yalanını uyduranların, canları kan, zulüm ve ölüm istiyordu.

İNİSİYATİFSİZ İTTİFAKLAR

İttifaklardaki inisiyatifsizliğin bir mânâsı da iltihaktır. Kamuoyunu yalanlarla geçici olarak iğfal edenler, bilerek bir zillete girmiş olurlar. Bu husus genellikle millet iradesine ters, yanlış ve birkaç kişinin menfaatini esas aldığımızda ortaya çıkar. Türkiye’nin II. Dünya Savaşında İngiltere’nin yanında yer alması gibi. Birinci Dünya Savaşı ve Lozan’daki kayıplarımızı istemeyelim diye, neticesi belirlenen savaşa İngiltere son anda “lüzum kalmadı!” diyor. Yanlış yerde ve yanlış kişilerle ittifağın bu zelil örneklerini Körfez Savaşlarında da bulabiliriz. İnisiyatifsiz Türkiye’ye yalnızca lojistik destek vazifesi verilmiş. Karşılığında ise, maddî ve manevî büyük zararlar. Telâfisi belki de elli sene tutacak. Aynı musallatı Libya’da yaşadık. Kardeş kavgasına AKP olarak kan taşıdık. Kanı daha çok akıtacak isyancı eğitimini verirken milyonlarca doları uçaklarla taşıdık, Trablusgarp’a. Ve Suriye örneği. Aylarca vatandaşını eksi yirmi derecede çadırlarda yaşatan hükümet, Suriye sınırı boyunca konteyner şehirler kuruyor ve Suriye’ye karşı Türk topraklarında cepheler oluşturuyor. Beşşar’a karşı savaşın Neocon desteğindeki Selefiler burada da ortaya çıkıyorlar. Hareketin arkasındaki paralı aktivist ve medyatörlerin hepsi modern bolşeviklerin klavuzluğunda yürüyorlar bugün. Bütün bunlar, devletin millete dayanmayan ve gayr-ı insanî politikalarından kaynaklanıyor, kanaatindeyiz.

TÜRK ASKERİ ZULME ORTAK OLMALI MI?

Neocon’ların kısmen etkili oldukları NATO’nun Afganistan’daki katliâm bilânçosunu elbette biliyoruz. Son zamanlarda “semavî ölüm makineleri” olarak devreye sokulan insansız uçakların Afganistan ve Pakistan’ın batısında katlettiklerinin sayısını, Amerika da bilmiyor. Bu kirli ve dessas politikalardır ki, Pakistan’ı Çin’e yaklaştırıyor ve Amerika ile Pakistan’ın geleneksel ittifakları bozma noktasına getiriyor. Rasmussen’li NATO, zaman içinde giderek bir katliâm ordusuna dönüşüyor… İnsansız uçak ve helikopterlerle Libya’da katledilen Müslümanlardan dolayı en çok sevinen Sarkozy ve Rasmussen, bu hareketlerinin devrimi hızlandırdığını itiraftan çekinmediler. Afganistan ve Pakistan’ı çocuk ve kadınıyla kana bulayan birliklerdeki askerlerimiz silâh kullanmıyorlarmış. Belki taşıyorlardır… Belki de katillere yemek taşırken düştü helikopterimiz. Troçkicilerin milleti galeyana getirip katliâmı genişletmek üzere Kur’ân yaktıklarında, komutanlarımız oralarda değillerdi mutlaka… Batı Avrupa’yı kasıp kavuran uyuşturucu trafiğine de karıştırmazlar askerlerimizi. Peki ne yaptırıyorlar, NATO’lu komutanlar askerlerimize.

Askerlerimiz uzaklara gitmesin demiyoruz. İnisiyatifin kimde olduğunu soruyoruz. Amerika, İngiliz ve Fransız ayırımı yapmadan, barış için mi oradayız, yoksa neocon ve neoliberallere hizmet için mi Afganistan’a, Mogadişu’ya ve Lübnan’a asker gönderiyoruz? Türkiye ağırlığını millet iradesine bağlı olarak dünya barışından yana koymalı. Bu ise iç politikasında neoliberalleri, dış politikasında neoconlara göre yön tayin eden hükümetlerle olmuyor ve olmaz da… Millete dayanmayan sermayenin kurduğu medya organlarıyla ülkeyi idareye kalkışanların “millî inisiyatifi” olmayacağından, şu gün için dışarıya verdiğimiz kuvvet, barış ve insaniyetin aleyhinde kullanılabileceğinden dolayı dibacedeki soruyu sorduk: Hakikaten Afganistan’da işimiz ne?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*