Hakikî hazine

On Sekizinci Mektup’ta hakikatdar iki çobanının manidar kıssasından bahsedilir. İncelikli hikâye anlaşılması ve izahı zor hakikati küçük aklımıza iyice yerleştirir. Misallar ve meseller Nur’un çoklukla başvurduğu ifade tarzı, anlatım şekli, gerçeği belletme biçimi…

İki çoban ormanda bulunmaktadır; yanlarında içi süt dolu kâse ve kâsenin üzerinde bir kaval. Biri uyur, uyandığında gördüğü rüyayı anlatmaya başlar: “Sütten bir deniz üstünde üstü kapalı köprü gördüm, köprünün üstünde pencereleri vardı. Köprüden geçtim, başları sivri meşelikte bir mağaraya vardım, içine girdim, hazineyi buldum.”

Rüyanın tabirini uyanık olan yapar: “Gördüğün süt denizi, şu ağaç çanaktır. O köprü de şu kavalımızdır. O başı sivri meşelik de şu gevendir. O mağara da, şu küçük deliktir.” Kazmayı getirirler, ikisini dünyada mesut edecek hazineyi bulurlar.

Madden ve mânen hazine bulunmasıyla sonlanır kıssa. Güzel bir kıssa, ahsen bir kıssa değil mi? Madde ile mânâ, âlem-i şehadet ile âlem-i misali buluşturmayan kıymetler, kıymetten eksik kıymetlerdir; kişiyi yanlışa, vartaya düşürebilir.

İhatalı bakış, şümullü kavrayış, kuşatıcı nazar; ikisini birleştirmeyi gerektirir; meseldeki iki çoban gibi. Bir yan şehadete baktığı gibi diğer yan misâlî âlemi görebilmeli; bir yön maddeye baktığı gibi diğer yön ruhîyi görebilmeli. Bu iki deniz birleştiğinde hakikat hazinesine ulaşılır, yoksa yolda boğulma ihtimali vardır.

Şems ve Mevlâna iki hakikattar yoldaş; biri diğerini tamamlar, ikisi birbirini besler; biri aynanın görünen yüzü diğeri aynanın sırlı tarafı, biri maddeye diğeri misâle daha çok bakar. Hakikat hazinesi Mesnevî’yi bu buluşmadan sonra yazar Mevlâna.

Keza Bediüzzaman’ın Eski Said ile Yeni Said dönemi birbirini nakzetmez, çelişki değildir, çatışma değildir. Birbirinin devamı iki hâldir; iki denizin içsel akışı ve bir yerde buluşmasıdır; hakikat hazinesi Risale-i Nur’da bu buluşma sonunda yazılır.

Zahire bakan mesleklerle bâtına bakan meslekler bir yerlerde buluşmaz ve aynı denize dökülmezse hakikî hakikat bulunamayacağı gibi afak da fütuhat da gerçekleşmez, gerçekleşse de eksik olur. Farklı meslek ve meşrepleri, farklı fıtrat ve bakışları bu pencereden ve meselden değerlendirirsek dâhildeki ihtilafları bertaraf etmiş olur, muhabbetli sükûn sağlamış oluruz.

Hakikat uzakta, Kaf Dağı’nın ardında değil; yakınımızda, yanı başımızda; nefsine çoban olan ve hakikî yoldaş bulan; iki denizi, iki kişiliği, iki kimlikliği buluşturur ve hazineyi bulur. Bu hazineden de ümmet istifade eder.

Hazinenin haritası Kur’ân’dan süzülen Risale-i Nur’da, husussan On Sekizinci Mektup’ta…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*