Hâkimiyet-i milliye

Şanlı bir surette tarihe nam salan Osmanlının son demleri…
Bir çok ayrılışın ve çöküşün halleri yaşanıyor.
Osmanlı’nın elindeki topraklar bir bir çıkmış…
Halk perişan, Ordu yorgun…
İşte tam bu zamanda…
Bediüzzaman esaretten dönmüş ve İstanbul’dadır.
“Dehrin hadisatının verdiği yeis ile şiddetle muztarip idim” diyordu.
“Şu kesif zulmet içinde bir nur arıyordum.”
Sonra “Rüyada Bir Hitabe”de bir ışık görmüştü.
Emsâlini dünyada görmediği âlî şahsiyetler…
Onların bir müjdesi vardı:
“Ümitvar olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır.”
Ankara’da ise başka hesaplar yapılıyordu.
Bir dehşetli dönüşümün seyri, kara bir halet-i ruhiye çiziyordu.
Yıl 1920…
Nisan’ın 23’ü…
Milletin hâkimiyetinden ziyade bir şahsın menhus hâkimiyeti yaşanacaktı…
Bediüzzaman on maddelik bir beyannâme neşretti.
“Şu inkılâb-ı azîmin temel taşları sağlam gerek” demişti.
Ama temelsiz bir binanın inşası yapılıyordu.
Bu teşebbüsün milletin ikbaline ne kadar acı neticeler doğuracağını zaman gösterecekti.

Hilâfet kaldırılacak, Osmanlı hanedanları ülke dışına sürülecek, din yok edilecek, şapka inkılâbı yapılacak, şiddetli bir baskı hayata hâkim olacak, inkâr ve fısk halleri serbest yaşanacak, bir çok âlim ve mazlûm darağaçlarında sallandırılacaktı…

Ve öyle oldu…
Zeminde emsâli bulunmayan hukuksuzluklar yaşanacaktı.
Sürgünler ve darağaçları…
Kendine has bir hâkimiyet yaşanacaktı…
Nereye kadar?
1950’ye kadar….
Demokrat Parti’nin iktidara gelişi bu düğümün çözüldüğünü gösteriyordu.
Ondan sonra adım adım millet kaybettiklerini, yeniden kazanıyordu.
Bugün ne kadar müsbet gelişmeler varsa, bu başlangıcın devamıdır.
Nur Talebelerinin ve Bediüzzaman’ın metanetleridir.
Bu kadar müsbet gelişmelerin yolunu açan Demokratlardır.
Her Nisan’ın 23’ünde bunlar akla gelmelidir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*