Haklı olmak, haklı kalmaktır

Evet, haklı olmaktan daha ağır bir imtihan belki de haklı kalmaktır.

Nice haklılar haklı kalmayı başaramamışlar ve haksız olmuşlardır. Bu, Hazret-i Ali’nin savaşta Allah için kesmek için yere yatırdığı kâfiri yüzüne tükürdüğü için, nefsi karışma endişesiyle kesmekten vazgeçme hali gibi bir vaziyettir. Haklı iken niyet değişince haksız olur insan. ‘Haklı kalmak’ zor bir imtihandır.

Tartışmalarda haklı olmakla birlikte ‘haklı kalma’yı da aramak gerekir. Kişinin haklılık gerekçeleri ihtilâfa düşmeyi ortadan kaldırmıyorsa, bu haklı olmak kişiye ne kazandırır? Neticesi cemaatteki tesanüdün bozulması olan hangi hak, haktır? Nefis bazen kişinin haklılığını kullanarak onu avlar. Haklı olmak ve haklı kalmak, meşrû şahs-ı ma-nevide olmak ve kararlarını kabul etmektir. Yoksa kendi kendini haklı ilân etmek ve bunun kabulünü istemek, ‘mahkemenizi tanımıyorum, ama benim haklılığımı kabul edin’, gibi bir garabet olur.

İnsaflı bir haklı insan şöyle der; “Evet, haklı olduğum noktalar var, bunu biliyorum. Uğradığım haksızlıkları ilgili heyetlere rapor ettim, artık bundan sonrası için onlara güveniyorum. Çıkan/çıkacak karar benim de kararımdır. Ama hiçbir haklılık gerekçem beni arkadaşlarımdan, neşriyatımdan, derslerimden ayrı tutamaz. Haklı olmak ve haklı kalmak daireden ayrılmamaktır. Görevini yerine getirdikten sonra Allah’a tevekkül etmektir.’

Hizmetlerde bir başka imtihan durumu da şöyle olabilir; evet, bazı insanlar, bazı konuları daha erken görebilir, ferasetlidir. Bu onun için bir imtihandır. Aynı konuyu diğer bir kişi geç fark edebilir, bu da onun imtihanıdır. Kader cihetinden onun geç fark etmesi onun imtihanını olumlu etkileyebilir iken, diğerinin feraseti, (herkes benim gibi neden görmüyor diyerek) imtihanını kaybettirecek bir sebep olabilir. Her halükârda, kişinin doğru bildiğini meşrû ortamında söyleyip, akla kapı açması, ama iradeyi elden almaması gerekir. Nefsine değil, şahs-ı maneviye güvenmek, ortak akla itimat etmek, havuzda erimek nefsine zulmetmemektir.

Meşrû istişarede; Allah’ın rahmeti hükmeder. Haksızlığa uğrayan kişi şahs-ı maneviden çıkan sonuca rıza gösterirse, haklı kalır ve daha da büyür. Konu hakeme, şahs-ı maneviye ulaşmışsa şahıstan çıkmıştır. Ona itimat edilir. Haklı olmak bir emanettir; haklı kalmak ise, hakka ihanet etmemektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*