Haksıza yardım

HSYK’da kol kırılıyor, ama yen içinde kalmıyor.

Hadiseyi biliyorsunuz.

23 Mart günü toplanan kurulda, Adalet Bakanlığı müsteşarı bir sürprizle karşılaşmıştı.

Konu, yargı reformunun hemen öncesinde kritik bazı hâkim ve savcıların yerlerinin değiştirilmek istenmesi.

Yangından mal kaçırırcasına, pürtelaş bir girişim.

Baskın yiyen müsteşar, tepki gösterip terk etmişti toplantıyı.

Karar alınamamış; içeride olup bitenler, bütün detaylarıyla yansımıştı dışarıya.

Dün, müsteşar katılmadığı için, kurul gene karar alamadan dağıldı.

Ve diğer HSYK üyeleri, zapta geçirip, bir kez daha durumu kamuoyuna açıkladı.

HSYK’da kıyasıya bir iç kavga yaşandığını duyup bilmeyen kalmadı artık ahaliden.

Belli ki amaç, müsteşarı ‘maraza çıkaran adam’ gibi gösterip, kamuoyu nezdinde Adalet Bakanlığı’nı müşkül durumda bırakmak.

Bir nevi, ‘halini halka şikâyet’ yöntemi.

Benim ilgilendiğim kısmı şu;

HSYK’nın mahremiyeti ne olacak?

Kurumsal gururu, itibarı nasıl etkilenecek?

Yoksa kurul üyelerinin umurunda değil mi bu?

***

Haklıyı haksızı koyun bir kenara…

Kavgaya tutuşmaları anlaşılabilir, kendi aralarında bunu halletmeleri zaman da alabilir.

Ama mütemadiyen siyasete uzlaşma telkin edenlerin düştüğü bu hale ne demeli?

Ki, siyaset çok parçalı ve hırçın bir rekabetin, iç çürüten bir sinir harbinin alanı.

‘Çoğunluk iradesi, ne yapıp edip azınlık temsilcileriyle uzlaşsın’ diyenlere, hatta işi dayatmaya vardıranlara bakın siz!

Bir elin parmakları kadar bir heyetsiniz ve bir müsteşarla uzlaşamıyorsunuz, öyle mi?

Üstelik, bir de meseleyi umuma mal edip, milletten de sizi anlamasını bekliyorsunuz?

İçinizde kavgaya tutuşabilirsiniz, çetin münakaşalar da pekâlâ mümkün…

Ve fakat, kavga etmenin de bir usulü, bir adabı, bir erkânı olmaz mı?

Zerafet kaygısını geçtim, kurumsal gururunuzu unutacak kadar gözü karartmak niye peki?

***

İçinizi dar etmeyin o kadar…

Said Nursi’den ters köşe bir nasihat ile bitiriyorum.

Kıssadan hisse çıkarmak size kalmış artık.

Bir zaman Eskişehir hapsinde titiz kardeşlerime söylediğim bir hikâyeyi tekrar ediyorum:

Eski Harb-i Umumi’de Rusya’nın şimalinde 90 zabitimizle beraber uzun bir koğuşta esir olarak bulunuyorduk.

O zatların bana karşı haddimden çok ziyade teveccühleri bulunmasından, nasihatle gürültülere meydan vermezdim.

Fakat birden asabiyet ve sıkıntıdan gelen bir titizlik, şiddetli münakaşalara sebebiyet vermeye başladı.

Ben de 3-4 adama dedim;

“Siz nerede gürültü işitseniz, gidiniz, haksıza yardım ediniz.”

Onlar dahi öyle yaptılar, zararlı münakaşalar kalktı.

Benden sordular;

“Neden bu haksız tedbiri yaptın?”

Dedim;

“Haklı adam insaflı olur. Bir dirhem hakkını, istirahat-i umuminin yüz dirhem menfaatine feda eder. Haksız ise, ekseriyetle enaniyetli olur; feda etmez, gürültü çoğalır.” (Şualar kitabından)

Akif Beki, Radikal, 26 Mart 2010

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*