Haliliye mesleği ve hılletin yüksek kulesi

21.Lem’a olan ihlâs risalesinin dördüncü düsturundaki paragrafa bir bakalım:

“Mesleğimiz “Haliliye” olduğu için, meşrebimiz “hıllet”tir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssü’l-esası, samimî ihlastır. Samimî ihlası kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var. Ortada tutunacak yer bulamaz” şeklinde yer alan bu kudsi ifadelerde “hılletin yüksek kulesi” kavramı benim gibi sizin de dikkatinizi çekmiştir mutlaka.

Neden burada farklı bir kelime değil de “yüksek kule “kavramını kullanıyor Üstad?

Bir önceki cümlede Risale-i Nur dairesindeki kardeşlerin mesleğini “Haliliye” mesleği olarak adlandırıyor. Bu pencereden bakıldığında Nur mesleğindeki kardeşlerin samimi dost manasına gelen ve “Halil ” kökünden türeyen Haliliye mesleği, Hz İbrahim’i hatırlatır. Çünkü Halil İbrahim ismi ona aittir ve Allah(c.c) Hz. İbrahim’e dostum manasına gelen Halilim demiştir.

Hz İbrahim’e bu vasfı kazandıran sır ise, çok şefkatli ve cömert oluşuyla birlikte sevdiklerinden Allah için vazgeçebilmesi, tutunduklarını feda edebilmesi değil midir? Hz ibrahim rıza-i ilahiye mazhar olmak için oğlunu kurban etmeyi bile göze almış, hatta ateşe atılacağı esnada dahi rıza hali içinde “Cebrail’e (a.s) dostumla arama girme” diyerek teslimiyetin dersini vermiştir .

Nur dairesinde de Haliliye mesleğine giden meşrep, yol, gitme tarzı da bazı fedakarlıkları birlikte getirmesi gerekiyordur o halde, kardeşine şefkat etmekten, kardeşinde fani olmaktan, dava kardeşi için her fedakarlığı göze alacak bir duruş halinden, kendi nefsinin sâkil, hastalıklı hallerinden, hodfuruşane hallerinden vazgeçip, en yakın dost, en takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olma ahlakını yerleştirmekle hılletin yüksek kulesine çıkılabileceğini ve orada ancak bu sır ile kalınabileceği, dersini ihlas risalesi ile birlikte Risale-i Nur’un satır aralarında okumak mümkündür. Şerefte,makamda hatta Hafız Ali abi gibi teveccühte bile kardeşini tercih etmek, onun adına sevinmek, hem de Üstadının teveccühüne, “kardeşinin hattı seninkinden daha üstündür” sözünü Üstadından duyduğunda, “kardeşinin Üstadın övgüsüne mazhar olmasına sevinmesi” gibi âli bir his taşımakla, hisleriyle dahi hizmet eden kardeşler olabilmektir, “Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır”

Hıllet meşrebinin yol haritası

Peki hılletteki sır nedir?

Samimi ihlastır…

Tefanidir, birbirinde fani olmaktır…

Yirmi kulakla işitmek,On akılla düşünmektir…

Farklılıkları sindirmek,farklılıklara tahammül,farklılıklardan lezzet almaktır…

Şahs-ı manevi olmaktır…

Enesini havuzda eriterek kevseri Kuraniden süzülen tatlı büyük bir havuza sahip olmaktır…

İşte insanı “yüksek kule” diye tabir edilen âli bir makama çıkaran sır bu yoldan geçer. Kule kavramının kullanımı da çok ilginçtir. Zira “Kule”ler gözetleme yerleri olarak, o civarda yüksekliği en yüksek olan yapılardır. Haliliye mesleğinin gereği olan Hıllet meşrebine sahip bir dava kardeşimiz ve bu kardeşlerden oluşan bir şahsı manevi kulesi ….

Hem takdir eder,hem yoldaş olur hizmette, hem önceden görür kardeşlere ve hizmete gelecek tehlikeleri, ihtiyatlı davranmaya,tedbir almaya yönlendirir, ferasetlidir,geniş bakar kuleden bakar gibi… Kardeşine hükmetmeye çalışmadan bir çizgi üstünde omuz omuza gitmeyi düstur edinir. Sermayesi ise samimi ihlastır, umumun kazancına ancak ihlasla ortak olunur, kazanç bire bin hisse olarak yansır amel defterine.

Fakat Allah rızası esas alınmayıp nefsin sâkil, hodfuruşane halleri veya cüzi menfaatler devreye girdiğinde hılletin yüksek kulesinden derin bir çukura düşmek tehlikesi, öyle bir tehlikedir ki dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek gibi dehşetli bir hali netice verdiren bir tehlike bu. Rıza-yı ilahiden başka maksatlara hizmet eden, menaf-i cüziye hatırı için kardeşini tenkit etmek gibi, önde görünmek arzusu gibi hastalıklı haller alarm gibi sinyal verir.

Fabrikanın çarkının dişlilerinin çalışmasını engelleyip, kuvve-i maneviyenin kırılmasına sebep olduğundan, bunun da dinsizlik kuvvetine yardım etmek manasına gelecek kadar vahim olduğundan “Saadet-i ebediye zararına manasız, lüzumsuz, zararlı, kederli, hodfüruşane, sakîl, riyakârane bazı hissiyat-ı süfliye ve menafi’-i cüz’iyenin hatırı için ihlası kırmakla; hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’aniyenin hizmetine taarruz, hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.” diye uyarır bizi.

Kulenin başından düşmek gibi bir tehlikenin var olduğunu insana şefkatle hatırlatır bu ifadelerle Üstad.

İhlas risalesindeki düsturlara riayet edilmediğinde, hılletin yüksek kulesinden aşağı düşmek, hem de derin bir çukura, bilmana nefsin çukuruna düşmek tehlikesi olduğunu; haliliye mesleğinden ayrıldığında, kardeşinin yanında yer almadığında, onun kuvve-i maneviyesini kırdığında, karşısında yer almış gibi bilmeden dinsizlik kuvvetine yardım etmiş olduğunu, çünkü dinsizlik kuvveti de bizdeki kuvve-i maneviyeyi kırmak için çalışması cihetinden, onlara benzer davranışlar sergileyen hallere düşmek bir sükuttur der Üstad. Ortada tutunacak bir noktanın olmadığı yönünde yine uyarır bizi. Ya kulenin başındasın yada derin çukurda…

“Evet yol iki görünüyor. Cadde-i Kübra-yı Kur’aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var. İNŞÂALLAH Risale-i Nur yoluyla Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın daire-i kudsiyesine girenler; daima nura, ihlasa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.”

“Hazer et,dikkatle bas,batmaktan kork” uyarısı ne kadar da ehemmiyetlidir.

Daima nura, ihlası imana kuvvet verenlerin safında, yani hılletin yüksek kulesinden bakabilenlerin yanında, omuz omuza olabilmek duasıyla…

Tuba NURLAN

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*