Halkın, devlet başkanlarını sorgulayabildiği devir

Hulefâ-i Râşidînin birincisi ve hakikî reis-i cumhurlardan Hz. Ebûbekir (ra), mü’minlerin emîri, halîfesi seçildiği zaman şu meâlde bir nutukta bulunduğunu bazılarımız duymuş olmalı:
“Ey insanlar! Ben sizin başınıza yönetici seçildim, ama sizden daha hayırlı bir kimse değilim.

Eğer davranışlarımda, uygulamalarımda, hareketlerimde doğru yaptığımı ve söylediğimi hissederseniz bana yardımcı olun; hak ve hakikatten saptığımı görürseniz hatalarımı doğrultunuz. Sizin içinizde zayıf olarak bilinen kimseler, onun hakkını diğer kişilerden alıncaya kadar o kişi, benim yanımda kuvvetlidir. Sizin güçlü bildiğiniz kişi de, benim yanımda zayıftır; tâ ki, onun elinden gasbetmiş olduğu hakkı alıp gerçek hak sahibine verinceye kadar. Ben sizin halifeniz olarak, sizinle ilgili uygulamalarımda Allah ve Resûlü’ne (asm) itaat ettiğim müddetçe bana itaat edin. Şâyet Allah ve Resûlü’ne (asm) isyan edersem; benim, size, ‘Bana itaat edin’ deme hakkım yoktur.”
Karşısında hazır bulunan topluluktan biri kalkar, der ki: “Ey Ebû Bekir! Peygamberin halifesisin, seni seçtik, yöneticimizsin, emîri’l-mü’minînsin. Şunu bilesin ki, en ufak bir eğriliğini görürsek, şu kılıçla doğrulturuz.”
Hz. Ebû Bekir konuşmasının sonunda Allah’a (cc) şöyle hamd eder: “Ebû Bekir’in maiyyetinde, onun hatasını kılıcıyla doğrultacak fertleri bulunduran Allah’a hamd olsun.”
Bir yönetici ki, bu îmana sahip, hak ve hakkaniyetten uzak kalmamanın azmi ve kararlılığında.
Bir topluluk ki, idârecisi, en üst makamda da olsa, onun yanlışlarını doğrultabilecek ve ona “Seni kılınçlarımızla doğrulturuz” diyebilecek bir vasıftadır. Böyle bir şeffaf ve hür bir topluma kirlilik ârız olur mu, olursa yaşayabilir mi?

***

İslâm tarihindeki bu şâhâne örnekler bir değil, binlercedir, saymakla bitmez. İkinci halîfe Hz. Ömer (ra) ile ilgili şöyle bir olay da var:
Müslümanların Devlet Başkanı Hz. Ömer (ra) hutbe irâd ediyor. Vatandaşın biri topluluğun huzurunda ayağa kalkıp itiraz ediyor:
“Ben seni dinlemiyorum ya Ömer!”
“Neden?”
“Hepimize ganimetten bir parça kumaş düşmüştü; ben elbise diktiremedim. Görüyorum ki, senin sırtında elbise var. Bu nereden geliyor?”
Devlet reisinin çehresinde kızgınlığın hiçbir alâmeti yok. Mütebessim bir çehre ile oğluna sesleniyor:
“Kalk, cevap ver ey Abdullah!”
Abdullah (ra): “Payıma düşen kumaş parçasını babama verdim.”
Sahabî: “Şimdi konuş, dinleyeceğim ya Emîre’l-mü’minîn!”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*