Hangi Savaş ve Nerede?

Zihinler o kadar bulanık ki… Batılı hakk diye allayıp – pullayan İkinci Avrupa Medyası, meydanı galiba boş buldu. Hem hakim hem de savcı vazifesini yaparken; bir elinde makas diğer elinde iğne… Keyfine göre biçip yamalamaya çalışıyor.

Orta Doğudaki ateşin kimlerce yakıldığını ve bu dehşetli ateşe kimlerin benzin taşıdığı orta iken, İsrail´in Hizbullahı bahane ederek masumların üzerine bomba yağdırmasını ve Amerikan gücüyle Beyrutu yerle bir etmesine “Savaş” ismini takanları cehaletle mazur göstermenin bir insanlık suçu olduğuna inanıyorum. Katliama ve bu dehşetli soykırıma savaş ismini ancak neo konservatiflerle neo liberallerin dümen suyundaki medya verebilir. Zira Ortadoğu ateşinin Leo Trocki ve Leo Strauss taraftarlarınca çıkarıldığından tüm araştırmacılar ce tarihçiler hemfikir iken; malumu meçhul gibi göstermeye ve hatta doğruları tahrife yeltenenlerin “insanlık suçu” dışında ne ile suçlayacaksınız ki… Ortedoğuda bir savaşın varlığına artık kimseler inanmıyor. Zira savaş mütekàbil kuvvetler arasında cereyan eder. İstihbarat örgütlerinin Irak camilerinde yaptığı vahşetle, İsrail´in Filistin ve Lübnan´da işlediği katliama savaş diyenler, ancak bu ateşi yakan dehşetli komitelerin beslemeleri olabilirler. Evet! Ortadoğu´da bir ateşin yanmakta olduğu doğrudur!… Asıl savaşın Avrupa ve Amerika´daki sınıflar arasında cereyan ettiğini daha önce de belirtmiştik. 11 Eylül´cülerin asıl hedeflerinin Hristiyan Birinci Avrupa olduğunu, müslümanlara ise gelecek yardım, imdat ve takviyeleri bertaraf etmek niyetiyle saldırıldığını artık görmemiz gerekiyor. Tüm kamuoyu araştırmaları gerek 11 Eylül´deki kulelerin yıkılışını ve gerekse Londra´daki bombalama hadisesini Amerika ve İngiltere´deki organizasyona veriyor. Alet olarak kullanılan bir kaç arap kökenli teroristten başka müslümanları sorunlu tutacak hiç bir ipucuna ulaşılmadığı halde; tekrar Londra´dan Amerika´ya uçacak teyyarelerle ilgili malum senaryolar ortaya atıldı. Bu ise dinsiz ve tahribkâr Avrupaya karşı kendisini müdafa edemeyen “İsevî Avrupa´nın” müslümanlarla köprülerini berhava etmekten başka bir şey değildir.

Ortadoğu´daki ateşten daha dehşetli ateşlerin Avrupa ve Amerika cemiyetleri içinde, dünkü bolşeviklerin günümüz taakipçilerince nasıl yakılmakta olduğunu görmek isteyenler bu coğrafyalarda yayın yapan İkinci Avrupaya ait medyaya bakabilirler. Mesela Almanya´da birçok gazetenin yanısıra Spiegel, Stern ve Focus gibi meşhur dergilerin bir seneyi aşkındır mütemadiyen semavi dinleri nasıl tahribe çalıştıklarını merak edenler arşivlerine girebilirler. “Bolşevik baykuların” yeniden sözkonusu mevkutelerdeki ötüşlerini dinleyenler; Freud´un, Darwin´nin, Trocki ve Strauss´un yeniden bayraklarştırıldıklarını görecekler. Sanki mevsim 19. Yüzyılın sonları ve Şimal Cereyanın inkâr-ı uluhiyetle Avrupa´da işbaşı yaptığı günleri yeniden yaşamaya çalışıyor. Hangi isimler anarsak analım, netice değişmiyor. İnkâr-ı uluhiyet cereyanı da diyebileceğimiz bu ikinci Avrupa´nın evvelâ; Allah´a, ahirete ve insanî değerlere olan inancı tahrip ettiğini, arkasında da sefahetle, ayakta kalmaya çalışan ruhları yıktığını nazara aldığınızda; bilhassa Avrupa Medyasındaki aktüel yayınların manasını daha iyi anlabiliyorsunuz. Her ne kadar vuruşma Avrupa ve Amerika´da cereyan etse de, tesirlerinin; medreseleri yıkılmış alem-i islam´da acıklı bir şekilde görüldüğünü hiçkimse inkâr edemez. Bilhassa komplekslerle batıya hayranlığını gizleyemeyen ve sosyal ilimlerde de batıyı birebir ölçü alan toplumlarda, tahribat daha derinden gidiyor. Bu tahribata karşı, müslümanların Kur´ân ve Sünnetten süzülen eser ve fikirlerle karşı koymamaları ve isevîlerin de yardımlarına koşmamaları için; müslümanlara karşı Avrupa´da sunî bir savaşın başlatıldığını herkes görüyor. Londra´daki bombaların izlerini Pakistan´a sürmelerinin arkasında da, halâ avamın imanını ayakta tutmaya çalışan medrese ve dinî cemaatlar olduğunu mutlaka bilmemiz lâzım. Türkiye´de, Kur´ân Kursundan başlayarak, imam hatip okullarına ve oradan da ilâhiyat fakultelerinin müfredatına uzanan operasyonun aynısını; Pakistan, Hindistan ve bazı arap ülkelerinde yapmanın zorluğu, o­nları böyle habis ve fitnekâr bir yola sevkediyor.

Belki hristiyan Avrupa´nın başında esen yellerin de farkındasınız. 11 Eylül´cülerin kürsel sermayedarlarınca indirilen ekonomik darbeleri, sosyal hayata ağını parçalayan diğer darbeler taakib ediyor. Nikolai Sarkozy ile Angela Mekel´in politikadaki rolleri de burada önemlidir. Aile, okul ve hayatın diğer birimlerinde yapılmak istenen tahribat, hristiyan Avrupalılara büyük ıstıraplar çektiriyor. Gayr-ı insanî gelişmelere karşı, süreci insanın lehine çevirebilecek insaniyetperverlere ve müslümanlara gözaçtırmak istemeyenlerin en büyük korkusu yine islâm… Bir daneyi hakîkatin bir harman yalanı yaktığını o­nlar da keşfetmiş olacaklar ki, korkuları hakîkaten dehşetlidir.

Bu arada, İsrail´in dindar yahudî kimliği de Filistin ve Lübnan´daki kan gölüne düşmüş durumda. Artık İsrailliler “dindar yahudîler” olarak anılmayacaklardır. Menfaatleri uğruna dünyayı ateşe veren neocan´ların kapı kulları olarak bazı makalelerde anılmaya çoktan başladılar. Bu ise hem tehlikeli ve hem de acıklı bir süreçtir, o­nlar için. Neocan´ların şuursuz aleti Bush´a olan halk desteğinin yüzde otuza indiği bir Amerika´da, faturanın neocan´lara ve neocan´ların beyni durumundaki musevî asıllı teorisyenlere çıkacağı muhakkak. İsrail halkı akıllılık edip, bu oyunun bir parçası olmaktan kurtulabilir mi? Kannatimizce çok geç değil…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*