EURONUR ÖZEL

Hayat arkadaşı

Bu dünya hayatı ücret ve mükafat yeri değil

Özel Makale | Hayat

“Saadetin esaslarından nikâh ise: Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde (lezzetler) birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.” (İşaratü’l-İ’caz; Bakara Sûresi; 25. âyetin tefsiri).

Hayat bir yolculuktu. Ebede kadar uzanıyordu.

Bu zorlu yolculukta insana refakat eden eşler verilmişti.

İnsan ancak eşiyle tam teselli ve huzur bulabilirdi.

Çünkü hayat yolculuğundaki belalara, musibetlere, hastalıklara, sıkıntılara, acılara, üzüntülere ancak iyi bir eş yardımıyla dayanılabilirdi.

Veya hayretini, tefekkürünü, neşesini, sevincini, yediğini, içtiğini paylaşmaktan hoşlandığı biri olmalıydı.

Neslini devam ettirecek; evini şenlendiren çocukları olmalıydı.

Ya hiç evlenemese ya da çocuk sahibi olamasa ne olacaktı?

Bu da bir imtihan sebebiydi.

Tıpkı evlendikten sonra geçim sağlayamayıp boşanmak zorunda kalanlar gibi.

Ya da büyütüp yetiştirdiği evladını herhangi bir sebeple ahirete uğurlayanların olması; daha da zoru özürlü bir evlada sahip olma gibi.

Şu hayat denilen imtihan ne zor bir şeydi.

“…Hususan benim gibi nefs-i emmareyi (kötülükleri emreden nefis) taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkârdır (çok aldatıcı). Bir lezzet verse, bin elem takar, çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat vurur.” (Lem’alar, On Yedinci Lem’a, On İkinci Nota).

Demek bu dünya hayatı ücret ve mükâfat yeri değildi.

Aksine bir imtihan meydanı, hizmet ve çalışma yeriydi. İbadet mahalliydi.

Musibetler, hastalıklar, sıkıntılar ve acılar insanı olgunlaştırıp değerini arttırıyordu. Ahiretteki makamını yükseltiyordu.

Çünkü insan Cenab-ı Allah’ın antika bir sanat eseriydi. Makamı diğer şuurlu mahlûkattan olan melekler gibi sabit değildi. Alçalma veya yükselme vasfı verilmişti.

Öyle ki, melekler sıkılıp üzülemedikleri, hastalanmadıkları ve acı çekip ağlayamadıkları için; insanlar gibi dereceleri yükselmiyor ve bu yüzden insanlara gıpta ediyorlardı.

İnsan, hayat arkadaşıyla dünyanın bütün meşakkatlerine katlanabiliyordu.

Ailesi bir nevi sığınağı oluyor ve dünyada da olsa bir nevi cennet hayatı yaşatabiliyordu.

Cennet hayatını yaşayabilmenin en önemli şartı ise, eşini ebedi, sonsuz bir hayat arkadaşı olarak kabul edip öyle davranabilmekten geçiyordu.

Yani eşini sureten değil sireten (tabiatı, ahlâk ve karakteri) sevmesiyle bu dünyanın geçici güzelliklerine aldanmıyordu.

Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerin beyanına göre; dünya hayatında kurulan aile hayatı, eşlerin her ikisinin de cennete liyakat kazanmaları halinde; ebediyen beraber olacakları ve karı-koca münasebetlerinin sonsuza kadar cennette devam edeceği bir hale dönecekti.

Ayrıca dünya hayatındayken evlenemeden ahiret âlemine göçen iman etmiş erkek ve kadınlar, cennette evlendirilecek ve orada evlenmemiş kimse kalmayacaktı.

Fakat çocuk olarak vefat edenler; Kur’ân-ı Kerim’de geçen ‘Vildânün muhalledun’ tabirinden anlaşıldığına göre; mü’minlerin buluğ çağından önce vefat eden çocukları doğrudan cennete gidecek; fakat daimî çocuk olarak kalmak suretiyle, çocuk sevmek ve okşamak zevkini anne ve babalarına tattıracaklardı.

Ancak, buluğ çağından önce ebeveynin teşvikiyle, mecbur olmadığı halde namaz kılan ve oruç tutan çocukları Cenab-ı Hak büyükler gibi yaratacak ve amellerinin karşılığı bu farkı onlara ihsan edecekti.

Ahirette de ebedi beraber olabilmek için eşlerin gayret göstererek birbirlerini güzel ahlakla desteklemeleri gerekiyordu.

Yani yaşlandıkça artıp gelişen; cennette ebedi hayat arkadaşlığını kazandıracak olan; iman ve ahlak güzelliğine önem vermek gerekiyordu.

Böylece aile sevgisi ömür boyu sürmekle kalmayıp; ebedi hayat arkadaşlığına dönüşme özellik ve güzelliği kazanarak; hayat arkadaşımıza muhabbetimizi arttıracak; ona hak ettiği değeri vermemizi sağlayacaktı.

“Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı îmân ile hayatlandırınız.Ve ferâizle zînetlendiriniz. Ve günahlardan çekinmekle muhâfaza ediniz.” (Gençlik Rehberi).

*****

TÜİK’in açıkladığı istatistiklere göre, Türkiye’de son 20 yılda boşanmalar artarken, evlilikler azaldı. Son 20 yılda; 11 milyon 800 bin 266 çift evlendi, 2 milyon 559 bin 910 çiftin ise yollarını ayırdığı görüldü.

2004-2023 yılları arasında boşananların sayısı yüzde 89 arttı. 2004 yılında 91 bin 22 çift boşanırken, 2023 yılında bu sayı 171 bin 881’e yükseldi. Bin nüfus başına düşen boşanma sayısı (kaba boşanma hızı) ise yüzde 49 arttı.

TÜİK’e göre, boşanmaların yüzde 88’6’sı geçimsizlikten kaynaklanıyor. Zina, cürüm ve haysiyetsizlik, cana kast ve fena muamele gibi sebepler de boşanma sebepleri arasında yer alıyor.

Mutlu olduğunu belirten evli bireylerin oranı, 2023 yılında %56,4 iken evli olmayanlarda bu oran, %45,8 olarak gerçekleşti. (16 Şubat 2024).

Benzer konuda makaleler:

Bir Yorum

  1. Yazarımızı tebrik ediyoruz; güzel ve istifadeli bir yazı olmuş.Eline ve gönlüne sağlık kardeşim…

    2
    0

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu