Hayatımızdaki Tüneller

Tünel nedir?

Tünel teknik bir tabirdir. Daha çok inşaat işlerinde kullanılır. Bilhassa karayolu, demiryolu ve su geçişlerinde. Tünel yolu ile sarp ve aşılmaz engeller aşılır, yer altında açılan menfezlerle bir noktadan bir noktaya ulaşılır. Dünyada bir çok ünlü yol ve su tünelleri vardır. Manş denizi geçidi, Bolu tüneli, Urfa tüneli bunlardan sadece bir kaçıdır.

Tünel teknik bir tabirdir, ancak hayatımıza şöyle bir dikkat etiğimizde bizlerin de çepeçevre tünellerle kuşatılmış olduğunu görürüz. Zira tünel hadisesi insan hayatında çok önemli bir yere sahiptir. İlginçtir, insan hayatı bir tünelde başlar ve bir tünelde son bulur. Üstelik insanın anne karnındaki yaratılış sürecine baktığımızda bir çok tünel ile de karşı karşıya geliriz. Kendisi de garip bir tünele benzeyen sperm hücresi, malum tünellerden geçerek anne rahmindeki yumurta ile fallop tüpü denen çok garip ve harika bir tünelde bir araya gelir. Yumurta hücresinin döllenmesi ile başlayan süreç, yine bu tünelden taşınarak rahim içinde yerleşir ve yine mucizevi bir tünel ile anneye bağlanır. Kordon veya göbek bağı dediğimiz bu garip tünel, çocuk tüm gelişimini tamamlayıncaya dek tüm maddi ve manevi gıdasını doğrudan annesinden alacaktır. Zaten anne karnı da büyütülmüş bir mağaraya benzeyen garip bir tünel yapısıdır. Dokuz ay on gün gibi bir süre içinde göbek bağı denilen tünelden gelen gıda ile büyüyen çocuk, yine garip ve acip ve biraz da sıkıntılı bir tüneli geçerek dünya hayatı denilen bir büyük aleme çıkar ve dünya hayatı başlar. Nurlarda bu durum şöyle tanımlanır: “Ve kezâ, rahm-ı mâderden dünyaya gelen çocuk, mâhut tünelde çektiği sıkıcı, ezici zahmet neticesinde dünya saadetine nâil oluyor. (Şualar,s.650)”

Yine dünyaya gelir gelmez iki rahmet çeşmesini andıran memelerden sütün akması da sanki bir tüneli andırır. Yani çocuk yine tünellerden beslenmeye başlar. Aslında her çocuk gibi tüm insanlar da ekseriyet itibari ile tüneller yolu ile bize gelen rızklardan besleniriz. Tüm bitkiler Rahmet-i İlahiyeden aldıkları rızkları tünel denilen damar ve öz boruları ile meyvelerine verirler, biz insanlar da bu rızkları yiyerek hayatımızı idame ettiririz. Hatta bizdeki tüm damarları ve sindirim sitemini de yine garip bir tünele benzetebiliriz.

Dünya hayatı ve zaman da sanki bir tünel görüntüsündedir. Nurlarda bu duruma şöyle dikkat çekiliyor: “Şimendifer ise, zamandır. Her bir yıl bir vagondur. O tünel ise, hayat-ı dünyeviyedir. (Sözler, s.295)”

İfadeye göre bir tünel mahiyetinde olan dünya hayatı da yine garip bir tünel görünümünde olan kabir ile son bulacaktır. Mesnev-i Nuriyede bu süreç çok ilginç ve sırlı bir ifade ile tanımlanır: ”Ve keza, kader muhitinde uçan tayyare-i ömre veya hayat dağları arasında açılan uhdut ve tünellerinden şimşekvâri geçen zamanın şimendiferine bindirerek ebedül’âbad memleketinin iskelesi hükmünde olan kabir tünelinin kapısına sevk eden Hâlık-ı Rahmânü’r-Rahîmden medet istiyorum. (Mesnevi-i Nuriye, s. 94)”

Demek ki, insan hayatı anne karnındaki garip bir tünelde başlar ve dünya karnındaki kabir denilen garip bir tünelde son bulur. Kabir gerçekten çok garip bir tünel misalidir. Bu tünel ise doğrudan İsrafil Aleyhisselamın Sûr’u ile ilgilidir. Haşir Risalesinde geçen, “ Ruhların cesetlerine gelmesine misâl ise, gayet muntazam bir ordunun efrâdı istirahat için her tarafa dağılmış iken, yüksek sadâlı bir boru sesiyle toplanmalarıdır. Evet, İsrâfil’in borusu olan Sûr’u, ordunun borazanından geri olmadığı gibi…” ifadesine göre İsrafil’in Sûr’u bir borazana benzetilmiştir. Borazan ise ucu genişleyen garip bir tüneli andırır. Bu garip tünel şekli ise Big Bang denilen yaratılış teorisi ile şekillendirilen kainatın yaratılış sürecini açıklar. Zira bir noktadan patlayan kainatın gittikçe büyüyen ve bu gün süratle bir birinden uzaklaşan görüntüsü tam da büyük ve ilahi bir borazan şeklidir. Yani kainatın kendisi de bir tünel şeklini gösterir. İşte bu büyük tünelden her canlıya açılan küçük küçük tüneller vardır. Bu büyük ve azim tünel ise kainatın çekirdeği olan Resul-u Ekreme(asm) aittir. Mirac hadisesi ise Resul-u Ekremin(asm) kendi tüneli içinde seyahati hadisesidir. Üstad bu hususa şöyle dikkat çeker:”İşte şecere-i kâinat, şecere-i Tûba gibi, gövdesi ve kökü yukarıda, dalları aşağıda olduğu için, aşağıdaki meyve makamından, tâ çekirdek-i aslî makamına kadar, nurânî bir hayt-ı münâsebet var. İşte Mi’rac, o hayt-ı münâsebetin gılâfı ve sûretidir ki, zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, o yolu açmış; velâyetiyle gitmiş, risâletiyle dönmüş ve kapıyı da açık bırakmış. Arkasındaki evliyâ-i ümmeti, ruh ve kalb ile o cadde-i nurânîde, Mi’rac-ı Nebevînin gölgesinde seyr ü sülûk edip istidadlarına göre makamât-ı âliyeye çıkıyorlar. (Sözler, s.295)”

Mezkur ifadede çok ince bir mana daha var: Tüm tüneller Resul-u Ekremin(asm) tüneline açılır. Kendinde önce gelen Peygamberler ve ona uyanlar, kendinden sonra gelen evliyalar ve onlara uyanların tüm tünelleri Resul-u Ekremin(asm) tüneline açılır. Zaten tüm yükselişler bu tünellerden yükselerek gerçekleşir. Bu da Resul-u Ekreme(asm) tabi olmak sureti ile olur. Aksi taktirde “dipsiz bir kuyu” hükmünde olan Şeytan’ın tüneline düşmek ihtimali de olur ki, bu da ebedi bir hüsrana yol açar.

İşin bir de ilmi bir yönü var. Tüneller ve tünellemeler bilim dünyasının ve bilhassa atom ile ilgilenen Kuantum Mekaniğinin temel konularından birisidir. İnşallah bu hususu da başka bir yazıda ele almaya çalışalım.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*