Hayatü´l-Harranî (?-1185)

İsmi Hayatü’lHarranî veya Hayat bin Kays elHarranî olarak geçmektedir. Hayat seyrinin ilk dönemiyle ilgi fazla bilgi mevcut değildir. Harran’da yerleşmiş, uzun yıllar irşat vazifesiyle uğraşmış bir tasavvuf ehlidir. Kaynaklarda vefatından sonra tasarrufu devam eden büyük velilerden birisi olarak geçmektedir. Selahaddin Eyyubi ve Sultan Nureddin Zengi gibi ünlü hükümdarlar tarafından ziyaret edilmiş ve hayır duâsı alınmıştır. Kendisi de bu hükümdarları Haçlılara karşı savaşmaya teşvik etmiştir.

 

Risalei Nur’da tasarrufu devam eden şahıs olarak ismi zikredilmekte ve kendisi için, “kutbu azîm” (Barla Lahikası, s.180 ) ifadesi kullanılmaktadır. Künyesi; Hayat bin Kays elHarranî veya Hayat bin Kays bin Reccal bin Sultan elEnsarî elHarranî olarak kaynaklarda yer almaktadır.

Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Seksen yaşında vefat etmiş olmasından hareketle 1100’lerin başında doğduğu tahmin edilmektedir. Hakkında çok fazla bilgi mevcut değildir. Babası Kays’ın dindar bir kişiliğe sahip olduğu bildirilmekle beraber, nerede ikamet etmiş olduğu bilinmemektedir. Hayat, Harran’a yerleştikten sonra Hüseyin el-Bevarî’nin sohbetlerini takip etti. Onun bilgisinden istifade etti. Elli yıl sürdüğü nakledilen bu dönmede sürekli bir biçimde namazlarını cemaatle kılmaya gayret gösterdi.

Hayat, Harran’da kendi adını taşıyan mescidinin kıble (güney) tarafına inşa edilen zaviyesinde bildiklerini aktarmak, insanları doğru yola iletmek için irşat faaliyetlerine başladı. İsminin duyulmasına paralel olarak, kısa zamanda bölgenin en çok tanınan ve saygı gösterilen şeyhi oldu. Çevresi kendisinden ders almak isteyen talebe ve müritlerle doldu. Ona olan ilgi ve saygınlık idarecilerin de dikkatini çekti. Bazı devlet adamları tarafından ziyaret edildi.

Hayat’ın yaşadığı yıllarda ünlü Haçlı Seferleri devam etmekteydi. Kudüs’ü kurtarma sloganıyla, Müslümanları Anadolu’dan atmak ve tüm Ortadoğu’yu ele geçirmek maksadıyla 1096 yılında daha çok siyasi amaçla başlayan Haçlı Seferleri yıllarca sürmüştür. Daha çok istila amacını güden bu siyasi saldırılara karşı Müslüman din alimleri de idarecileri Haçlılara karşı mücadeleye teşvik ettiler. Bunu yapanlardan bir tanesi de Hayat’tır. Kendisini ziyarete gelen Selahaddin Eyyubi ve Sultan Nureddin Zengi’yi savaşa teşvik ederek onlar için dua etti.

Haçlılar tarafından kurulan Urfa Kontluğu’na, İmamüddin Zengi 1144’te Urfa’yı fethederek son verdi. Nureddin Mahmud Zengi de 1150’de II. Joscelin’i esir almak suretiyle yöredeki Haçlı kalıntılarına büyük bir darbe vurdu. Bir süre sonra bölge tamamen Haçlıların elinden kurtarıldı. Selahaddin Eyyubi de özellikle Hittin Savaşı (1187) ile Haçlıları ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu zaferden sonra aralarında Kudüs’ün de bulunduğu şehirler peyderpey Müslümanların eline geçti.

Hayatü’l-Harrani, güler yüzlülüğü, yumuşak huyu ve cömert kişiliği ile tanındı. Gece ibadetlerine çok ehemmiyet veren ve bu ibadete düşkünlüğü ile bilinen birisidir. Ayrıca inzivayı seven, Allah’ın sevgili kulu olarak kabul gördü. Ona göre, dikkatli ve temkinli olan bir sufinin sahip olduğu marifet, dindarlığını gölgelemez. Gevşeklik ve bıkkınlık samimi olan müridin özellikleri ve karakteri olamaz. Samimi bir mürid böyle bir vaziyete düşmeden ibadet ve zikrine devam etmelidir.

Hayat’ın üzerinde durduğu önemli özelliklerden birisi de helale ve harama dikkat meselesidir. Allah’ın sevgili kulu olabilmek, veli insanların mahiyetlerini öğrenip temaşa edebilmek için helalinden yemek gerekir. Yenen lokmanın helal olması çok önemlidir. Çünkü, helal lokma yemeye dikkat etmeyenler Allah’ın rızasını kazanmaktan ve manevi alemi temaşadan mahrum kalırlar. Israrla üzerinde durduğu konulardan birisi de zühdün geçim yolu haline getirilmemesine dikkat edilmesidir. Sırf ibadetle uğraşmayı esas hedef ittihaz ederken, bunun geçim yolu haline getirilmemesini tavsiye etmiştir. İbadet sırf Allah rızası için yapılır. Başka hiçbir maksada ve gayeye alet edilmez. Hatta, en temel gaye cenneti kazanmanın da ötesinde Allah’ın rızasını kazanmaktır.

Hayat, şeyh Abdülkadir-i Geylani ve Maruf-i Kerhî gibi ölümünden sonra tasarrufu devam eden büyük velilerden biri olarak kabul görmekte ve bu özelliğinden dolayı büyük ilgiye mahzar olmaktadır. Risale-i Nur’da da ismi zikredilmekte ve ölümünden sonra tasarrufları devam eden büyük zatlar için şu ifadelere yer verilmektedir:

“Gavs-ı Âzam gibi, memattan sonra hayat-ı Hızırîye yakın bir nevi hayata mazhar olan evliyalar vardır. Gavs’ın hususî İsm-i Âzamı, “Yâ Hayy” olduğu sırrıyla, sair ehl-i kuburdan fazla hayata mazhar olduğu gibi, gayet meşhur, Mâruf-u Kerhî denilen bir kutb-u âzam ve Şeyh Hayâtü’l-Harrânî denilen bir kutb-u azîm, Hazret-i Gavs’tan sonra mematları hayatları gibidir. Beyne’l-evliya meşhur olmuştur.” (Barla Lahikası, s. 180) Hayat mertebelerinin beş kademe olarak belirtildiği Risale-i Nur’da bu hayat tabakalarıyla ilgili önemli izahlara yer verilmekte, ayrıca, bu mertebelerde bulunan bazı peygamber ve evliyaların ismi zikredilmektedir. Bizim hayatımız ilk basamağı oluştururken, Hayat’ın isminin zikredildiği ve bir bakıma Hazreti Hızır Aleyhisselam’ın ismiyle özdeşleşen, “makam-ı Hızır” diye tabir edilen kademe ikinci makam olarak tarif edilmektedir.” (Mektubat, s. 11-13)

Hayatü’l-Harranî seksen yıl kadar bereketli bir ömür yaşadıktan sonra, 1185 yılında Harran’da Hakk’ın rahmetine kavuştu. Vefatından önce olduğu gibi, sonrasında da önemli bir ilgi odağı oldu. Halen türbesi ziyaretgah olarak ilgi görmeye devam etmektedir. Kendisi için oğlu Ömer tarafından bir türbe yaptırılmıştır. Bur türbenin inşa tarihi 1195 veya 1196’dır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*