Haydar Gündüzalp’ten Zübeyir Gündüzalp’i dinlerken

Image
1991 yılının sıcak bir Temmuz ayında, Kemal Doğan Ağabeyimizle birlikte Samsun’dan Ermenek’e doğru yollara koyulmuştuk. Kendisi daha önce bu şirin ilçede görev yaptığı için, oranın tabiî güzelliklerinden, Haydar Gündüzalp Ağabeyin hatıralarından, küçük bir ilçede yapılan muhteşem hizmetlerden bahseder ve âdeta Ermenek nazarlarımızda efsaneleşirdi.

Nihayet, Toros Dağlarının kıvrımlı yollarını aşıp, Ermenek’e vâsıl olduğumuzda, anlatılanları bizzat görme imkânına kavuşmuştuk.

Haydar Gündüzalp Ağabey ve Ermenek’in ikinci Haydarlarından Haydar Açıkbaş, Avukat Hayrettin Bey, Ethem Arslansan, saatçi Salih ağabey, Osman Erkut gibi kahramanlar, bu küçücük ilçede büyük düşünmeyi ve büyük işler yapmayı başarmışlardı. Mahrumiyetler onları mağdur etmemiş; rıza-i İlâhî için atılan her adımın ötesinde muvaffak olma sırrını yakalayabilmişlerdi. Zübeyir Gündüzalp diyarının bu büyük ruhlu insanları, imân hakikatlerine ruh-u canlarıyla sarılmışlar ve onları muhtaçlara ulaştırma noktasında ne kadar da gayretliydiler. On iki bin nüfuslu bir ilçede, hayata geçirmiş oldukları yurt ve özel okul projeleriyle hizmetlerine devam ediyorlardı.

Bu Ermenek ziyaretimizle birlikte, Kader-i İlâhînin tecellisi ki, bizi de orada hizmetlerde istihdam eylemişti. Birçok gencin yetişmesine vesile olan yurt hizmetlerinde 2007 yılına kadar devam etmiştik. Ermenek’in, Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin memleketi olması da bize ayrı bir aşk ve şevk katmıştı. Bu süre zarfında, zaman zaman Zübeyir Ağabeyin kardeşi Haydar Ağabeyle, meşhur termoslu çay sohbetlerinde, gözyaşlarının hiç eksik olmadığı hüzünlü hatıraların demlerini yaşamıştık.

O, ağabeyinden bahsederken veya ağabeyinden bahsedildiği her zaman, gözyaşlarına hâkim olamayan hassas ruhlu, duygulu bir mizacın timsâliydi. Kendisinden, defalarca Zübeyir Ağabeyle ve Üstad’ı ziyaretleriyle ilgili hatıralarını kaydetmek ve yazmak istemişsem de,—yukarıda bahsettiğim hâlet-i ruhiyesi dolayısıyla—muvaffak olamamıştım.

Nihayet, 1996 yılının Mart ayında, hâtıralarını yazmak için kendisini ikna ederek, dersanede buluşmuştuk. Saatler süren ve âdeta gözyaşlarıyla sulanan bu hatıralar, Zübeyir Ağabeyin vefatının 25. sene-i devriyesinde, “Kardeşinin Dilinden Zübeyir Gündüzalp” başlığıyla Yeni Asya‘da yayınlanmıştı.

Bu hatıraları, daha sonra Necmettin Şahiner de Son Şahitler’in Zübeyir Gündüzalp kısmına ilâve etmişti.

Haydar Gündüzalp, ağabeyinden, nesebî bağından ziyâde, her Nur Talebesi gibi dâvâ adamı cihetindeki kahramanlığından etkileniyordu. Kendisine, bir gün “Zübeyir Ağabeyin hangi yönü sizi daha çok etkilemişti?” diye sormuştum. “Düğünüme geldiği zaman gösterdiği tavır beni çok etkilemişti” diye cevap vermişti. O hâtırasını da şöyle anlatmıştı:

“Düğünüm için Ermenek’e gelmişti. Fakat düğüne iki gün kala bana gideceğini ve otobüs bileti almamı söyledi. Çok üzülmüştüm, düğünüme kalmasını istiyordum. Bu yüzden kendisine yalan söyledim. Otobüs yazıhanesine gittim, geldim. ‘Otobüste yer kalmamış’ dedim. Bana, ‘Kardeşim, biz rast gele hareket den başıboş bir adam değiliz. Nasıl ki cepheye giden bir asker, geride kalan hiç kimsesini düşünmezse, biz de aynen öyleyiz. Otobüs yoksa ben de yürüyerek giderim. Araba rast gelirse binerim. Hiç olmazsa mesuliyetten kurtulurum’ dedi. Ki, o zamanlar, Ermenek-Karaman yolu 130 km’ydi. Mecburen gittim, biletini aldım ve gönderdim.”

“İşte o böyle bir mücahitti!” demişti, Haydar Ağabey. “Cephesini bir an bile olsa terk etmeyi büyük bir mesuliyet sayan mücahit…”

O, meşhur mektubunda bir kardeşine şöyle demişti: “Anadan, yardan, serden ayrılacaksın. Candan, gönülden Kur’ân’a sarılacaksın.” Ve dediği gibi de yaşadı. Vefatının 39. yıldönümünde rahmetle anıyoruz. Allah ondan ebeden razı olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*