Hayvanlara bakış açımız

Bizler, şükürler olsun ki Risale-i Nur sayesinde, herşeyi iyi taraflarıyla görmeye çalışan ve en olumsuz durumları dahi kendi lehine çevirebilen bir bakış açısına sahip olduğumuzdan, geçtiğimiz haftalarda Hayvanları Koruma Haftası münasebetiyle eğitim komisyonumuzun ders programına dahil ettiği 28. Lem’a’daki Sinek bahsini okuduk ve dinledik. Ehl-i dünyanın bu 1 günlük hatırlama işine biz her gün hatırlıyoruz diyerek cevaplarımızı verdik. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’den başlayarak bakış açımızı belirttik.

Yaş ve kuru ne varsa apaçık bir kitapta bulunan ve En’am Sûresi 38. âyette Rabbimizin bizlere bildirdiği “Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar” diyerek bizleri dikkate sevk eden bu mana ile beraber, bu âlemi paylaştığımız dostlarımıza şefkat ve sevgi ile yaklaşmamızı işaret ederek bizlere onların önemini izah etmiştir. Şefkat Peygamberinin (asm) ümmeti olmak şefkate lâyık olmaktır aslında. 1 hafta veya 1 gün hatırlamak değil, her fırsatta merhamet etmektir onlara. İşte dinimiz bunu emretmektedir, bunu söylemektedir. Bize her an olsun yardım için yaratılmış olan bu taifeye az da olsa ibret nazarıyla bakmak ve üzerimize vazife olan şekilde davranmaktır. Köfte ekmek alırken köftecinin koyduğu köfte sayısına dikkatle bakmak değil, köfte olmak için Rabbimizin emrine itaat eden hayvanlara; alçaktan uçan uçağın gürültüsüne değil, gürültüsüz gözümüzün önünde sayısız manevralar yapan sineğe dikkat etmek lâzımdır. “Allah, bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez.”1

28 isim ve sadece 6’sının sûre ismi ile kendine Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de yer bulan bu taifenin aslî vazifesi istidadına göre amel etmek olduğu ve fiilî hareketleri ile buna bakarak insanın da taallümle tekemmül etmesi gerektiği bizlere gün yüzü gibi aşikârane göstermektedir. Dünyaya geldiği andan itibaren vazifesine başlayan hayvanlar terhis vakitlerine kadar hep emir tahtında hareket ederler. Böyle emirber neferlere tabiî ki iyi gözle bakmak, iyi davranmak gerektir.

Bu konuda bir örnek Üstadımızdan gelmektedir. Üstadımızın talebelerinden Molla Hamid Ağabey şöyle anlatıyor:

“Bir gün ekmeğimiz bitti. Van’a almaya gittim. Dağa dönerken köpekler üzerime hücum etti, çoban yetişti, beni müdafaa etti. Yerime gittim. Üstad sordu:

‘Çok yoruldun mu?’ Dedim:

‘Efendim hiç yorulmadım, fakat köpekler üzerime hücum ettiler, çoban yetişmese idi beni yutacaklardı.’ Biraz aradan zaman geçti, tekrar söyledim.

‘Bu hayvanlar süt içe içe olmuşlar ayı gibi, beni de yiyecektiler.’ Üstad dedi ki:

‘Kardeşim yeter, hayvanların gıybetini yapmaya hakkın yok. Onlar vazifelerini yapmaya mecburdurlar. Bir lokma ekmek için sahiplerine o kadar sadakat gösteriyorlar.’

Bana hayvanların bir daha gıybetini yaptırmadı. Ben de yapmadım.”

Yine Peygamberimizle (asm) ilgili bir olay:

“Kasap koyunlarından birini kesecekti. Ancak ağılın kapısını açar açmaz koyun elinden kaçıverdi. Resulullah’ın (asm) bulunduğu yere kadar gitti. Kasap da yakalamak için peşinden koşuyordu. Koyunu yakaladı, ayağından tuttu, sürükleyerek götürmeye başladı. Durumu gözetleyen Peygamberimiz (asm) koyuna:
‘Allah’ın emrine razı ol, sabret’ derken, kasabı da uyardı:

‘Sen de ey kasap, koyunu incitmeden götür.’

Mekke müşrikleri Peygamberimizin (asm) nübüvveti ile alay ederken “Hayvanların bile hakları varmış, onlara fazla yük yüklemeyin’ diyor” diye onu küçümsemeye çalışıyorlardı. Oysa ki halife-i ruyi zemin olan insana en güzel örnek olan Peygamberimiz (asm) hayvanların beslenmesinden yüklenmesine, kesilmesinden istirahatine kadar en ince noktaları ümmetine bildirmiş ve tatbik etmiştir. Bize de düşen ahirzamanda bu sünnetlere riayet etmektir. ‘Merhametli olanlara Rahman olan Allah merhamet eder.’”2

Bir köpeğe ayakkabısı ile kuyudan su çıkaran bir adamın nasıl ki günahlarının bağışlandığını ve bir kadının kediye eziyet ettiğinden dolayı cehennemi hak ettiğini Peygamberimiz (asm) sahabelerine bildirmektedir. Sinek istihale ve tasfiye makinesiyken, kartal sıhhıye memuruyken, inek, koyun, keçi, deve rahmet feyzinden birer süt çeşmesi iken, bülbül Rahmanî bir hatip iken, hayvanların sadâları zikir ve tesbih iken biz onlara nasıl hor davranabiliriz? Bizim istifademize verildi diye istediğimiz şekilde nasıl kullanırız? Dinimizin yasakladığı davranışlardan uzak durmalıyız. Şimdi Kurban Bayramı, malûmdur ki uçan, kaçan, hoplayan, sıçrayan hayvan çok olacak. Onların da bir canı olduğunu unutmayalım. Zalim gibi davranmak değil, bu ibadette onların da görevine yardımcı olalım, yumuşak davranarak kendimize de yardımcı olalım. Yaptığımız ibadeti et için, deri için değil sadece, ama sadece “Onun Rızası” için yaptığımızı unutmayalım. “Amelinizde Rıza-ı İlâhi olmalı” düsturunu hatırlayalım.

“Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!”3

Yunus Emre’nin dediği gibi yaratılanı sevelim, Yaratandan ötürü. Nefsî uygulamalardan kaçınalım.

Mübarek Kurban Bayramımızı tebrik eder, bütün İslâm âlemine hayırlara vesile olmasını dilerim. İbadetlerimiz kabul ve makbul olsun inşaallah.

Bismillahi Allahu ekber.

Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi 26. âyet.
2- Tirmizî, Birr, s. 16.
3- Hac Sûresi 37. âyet.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*