Hür Adam’da ilk hafta

“Hür Adam filmine gruplar halinde girişlerde topluca pazarlık yapıldığı, bu arada indirim sebebiyle bilet kesiminin ihmal edildiği ile ilgili söylentiler var. Nitekim biz de filmin gösterime girdiği ilk akşam toplam 151 kişi filmi izledik ve bilet kestirmediğimizi bu söylentiyi duyduktan sonra fark ettik.”

Posta kutumuza gönderilen bu mesaj, Hür Adam’ın vizyona girdikten sonraki ilk üç günüyle ilgili olarak açıklanan izleyici ve hasılat rakamlarının, gerçek sayının epeyce altında olduğuna işaret eden ipuçlarından yalnızca biri olsa gerek.

Mehmet Tanrısever de bir TV’de ilk günlerin rakamlarıyla ilgili bir soruya cevap verirken, izleyici sayısının biletli girişlerden üç kat fazla olabileceğini ifade eden beyanlarda bulunmuştu.
Böyle bir durumun, salon sahiplerini gerek film şirketiyle ilişkileri, gerekse vergi, v.s. açısından sıkıntıya sokabilecek sonuçları olabilir mi?

 
Kuvvetle muhtemeldir ki, olur. Ama bilhassa büyük şehirlerde, AVM’lerdekiler dahil birçok büyük sinema salonunun Hür Adam’ı reddettiği bir ortamda bu filme kucak açan salon sahiplerinin takdir edilmesi gereği de işin bir diğer ciheti.
Çünkü yine Tanrısever’in ifadesiyle, Hür Adam teklifi kendilerine gittiğinde “Kamyon dolusu para verseniz bu filmi salonlarımda yine göstertmem” diyen salon sahipleri dahi olmuş.
Hep başkalarına yakıştırdıkları bağnazlığın gerçekte kimde olduğunu gösteren çok tipik bir örnek.
Ve Hür Adam’a kapılarını kapatan bu sinemaların çoğunun, “Beyaz Türk” olarak anılanların yoğun olduğu semtlerde bulunması da manidar.
 
İyi de, salon sahiplerinin koyduğu bu ambargo, o insanların içinde olup da bu yaftadan rahatsızlık duyanlara, dahası medyadaki tartışmalar sebebiyle merak edip filmi izlemek isteyenlere yapılmış bir saygısızlık ve haksızlık değil mi?
Sonuçta, o salonlar ya Hollywood ya da Yeşilçam çıkışlı, çoğunlukla müptezel filmlere tahsis edilirken, Hür Adam gibi fikir ve ideal eksenli filmler bu ambargonun doğurduğu adaletsiz ortamda, eşit olmayan şartlarda yarışa giriyorlar.
Sonra da basında birileri utanmadan, “Hür Adam’ın boyunu posunu, gişe ve hasılat rakamları ortaya çıkınca göreceğiz” diye ahkâm kesiyor…
İlâveten, tam bu hengâmede “muhteşem rezalet” dizisiyle ilgili tepki ve savunmaları öne çıkararak ve Hür Adam’daki mâlûm sahnenin bir cenahta tetiklediği tartışmaları kullanıp suret-i haktan görünmeyi de ihmal etmeyerek işi iyice sulandırıyor ve gündemi saptırmaya çalışıyorlar.
Bu noktada hükümetin tavrı da manidar.
Gündemin o diziye kaymasına bakan seviyesindeki beyanatlarla katkıda bulunulurken, Hür Adam’dan uzak durulması ne anlama geliyor?
 
Ve Hür Adam’ın galasına ne hükümetten, ne parti yönetiminden hiçbir temsilcinin katılmaması, en azından nezaket icabı olan bir teşekkür mesajının dahi esirgenmesi neyi ifade ediyor?
Nazım Hikmet’e, Yılmaz Güney’e, Ahmet Kaya’ya gösterilen ilgi, Said Nursî’nin hayatını anlatan bir film söz konusu olduğunda niye yerini anlaşılması çok zor bir suskunluğa terk ediyor?
Başbakanın, demokratik açılım projesi bağlamında birkaç kez adını telâffuz ettiği, hükümet ve parti yönetimindeki iki yardımcısının Ekim ayındaki Risale-i Nur Sempozyumuna katılarak hakkında takdirkâr konuşmalar yaptıkları Bediüzzaman’la ilgili bir filme o cenahta gösterilen kayıtsızlık, izahı imkânsız bir çelişki değil mi?
Bu durum karşısında yaşadığı hayal kırıklığını sitemkâr ifadelerle dile getirerek “Kırgınım” diyen Tanrısever’in haksız olduğu söylenebilir mi?
 
Şimdi bütün bunlar ortadayken, yoğun emeklerle, büyük paralar harcanarak ortaya konulan Hür Adam’a sahip çıkmak, yine halka düşüyor.
Ki, vizyona girdiği ilk günden itibaren filmin gördüğü büyük ilgi, halkın, durumu fark edip üzerine düşeni yapmak için bir kez daha harekete geçtiğini gösteriyor. Örnek bir sahiplenme duygusuyla süren bu seferberlik, bütün engelleri aştırarak Hür Adam’ı başarıya taşıyacak inşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*