Hedeflerimizin hedefi olmayalım

alt

Hayat yolculuğumuza devam ederken, önümüze bir takım hedefler koyarız.

Okul hayatında olsun, iş hayatında olsun, bir yerlere gelmeye, bir seviyeye ulaşmaya çalışırız. Seçtiğimiz hedefe ulaşmak için gayret ederiz. Zira insanın hedefine ulaşması, onu mutlu eder. Her başarıdan sonra önüne daha yeni ve daha büyük hedefler koyar. Ama bunu yaparken bütün hayatını dünyadaki hedeflere sarf ederse, hayatını heder etmiş olur. Zira hedefinde dünya olanlar, dünyanın hedefi haline gelirler. Hedefinde sadece dünya olanlar, ufuktaki bir menzile varmaya çalışıp da bir türlü oraya varamayan yolcular gibidirler. Ulaştığı her noktadan sonra, önünde yeni ufuklar, yeni tepeler belirir. Bir türlü hedefine ulaşamaz.

İnsan da dünyadaki hedeflerine giderken, ufuklara ulaşmaya çalışan bir yolcuya benzer. Bir de kılavuzu nefis ve heves ise, hiç bir zaman hiçbir lezzet ile tatmin olmaz. Hep daha ileriyi, hep daha çoğu, hep daha lezzetlisini ister. Evi barkı yok iken “bir gecekondum olsa yeter” diye duâ eder, gecekondu sahibi olduğunda “şöyle orta halli bir dairem, bir de arabam olsa” diye düşünür. Allah kısmet eder, güzel bir daire sahibi olur,  bu sefer de “bir villam olsa, bir arabam olsa” der. Villa sahibi olsa, bu defa da “köşküm olsa, bir yatım olsa” diye hedef büyütür. Tıpkı, ufuklara ulaşmaya çalışan yolcu gibi…

İşte insan, bu hayat yolculuğunda ahireti unutur da sadece dünya için hedeften hedefe koşarsa, bir gün gelir bir hedefinin hedefi olur. O dünyayı elde edeyim derken, dünya onu elde eder, ebedî hayatını kaybettirir. Kaybettiği ebedî hayatını ise, dünyanın hiç bir serveti ile satın alamaz. Burada kazandığı köşkler, yatlar, yalılar, öbür tarafta kendisine ağır bir yük ve ayak bağı olmaktan başka bir işe yaramaz. Dünyada sahip olduğu itibar, şan, şöhret, mal ve servet, kabir kapısından öteye geçemez. Nefsin kılavuzluğunda, tul-û emelin peşinden koşup, ulaştığı her hedeften sonra yeni bir hedefe göz dikerek yoluna devam ederken, ecel önüne çıkar, mecburî istikamet olan mezarın yolunu gösterir. Artık yol bitmiş, ama varmak istediği hedefler daha bitmemiştir. İşte o zaman hedeflerinin hedefi olduğunu anlar, ama iş işten geçmiştir. Başlangıç noktasında geri dönüp, yolculuğuna yeniden başlamak ve hedeflerini dünyadan ahirete çevirmek istese de artık bu mümkün değildir. Orada pişmanlık da bir işe yaramayacaktır.

İnsanın dünya yolculuğunda bir çok hedefleri olduğu gibi, dünyadan çok daha uzun olan ahiret yolcuğu için de bir takım hedefleri olmalıdır. Onlara ulaşmak için de emek ve gayret sarfetmelidir. Bir gecekondu sahibi olmak için en ağır işlerde, yıllarca çalışmayı kabul eden bir insan, ahirette ebedî köşklere sahip olmak için de çaba ve gayret içinde olmuyorsa, gafletten de öte bir hamakat içindedir. İnsanların teveccühünü kazanmayı, kendisini halklara sevdirip, onlardan itibar görüp alkış almayı hedefleyen bir insanın Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmak, kendini Allah dostlarına sevdirmek ve meleklerden alkış almak gibi bir hedefi yoksa, dünyadaki hedeflerinin hedefi olmuş demektir.

Bir insan Allah rızasını ve ahiret nimetlerini de hedefine almış olabilir, ama çok defa bu hedeflerine ulaşamaz. Önüne çıkan nefis ve şeytan, daima dünyadaki hedeflerini hatırlatır, onları önüne çıkartır. Ahirete ait hedeflerini hep saklamak ister. Yani insana hedef şaşırtır. Hazır lezzetleri işaret eder, “bunlara sahip ol, bunları elde et, senin saadetin bunlardadır” diyerek, hep dünyanın câzibedar yüzünü gözünün önüne getirir. Ama insana düşen, bu gecici ve aldatıcı lezzetleri bırakıp, ebedî saadet hedefine kilitlenmek olmalıdır. Hedefine sadece dünyaki mal, mülk, makam ve imkânları değil, ebedî hayatını ebedî saadete çevirecek makam ve imkânları da dahil edenler, iki dünyada da hedeflerine ulaşmış olurlar. Ahiret nimetlerini istemek ve ahiret azığı için çalışmak, dünya nimetlerini elde etmeye mâni değildir. Hatta, ahiret için çalışmak, dünya hayatını da kolaylaştırır. Hayattan zevk almaya, elem ve kederden kurtulmaya vesile olur. “Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik” demeden önce, “Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı imân ile hayatlandırınız ve ferâizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhâfaza ediniz” direktifi doğrultusunda, hareket etmeliyiz. Hedefimize, sadece dünya hayatını değil, ahiret hayatını ve ebedî saadeti de koymalıyız. Ondan sonra da nefis ve şeytanın hedef saptırmasına müsaade etmeden, iman ve Kur’ân yolunda hedefimize yürümeliyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*