Her Şey Bir Gün Sona Erer

Bu âlem değişimlerin yeri. Hep başlangıçlar ve bitişler var. Çünkü sonsuz esmanın sınırlı alana ve dar mekana indirgenebilmesi ancak belirli zamanlarda değişen mekanlarda ifade ile mümkün oluyor. Sığdırılabilmesi için hep yenileme gerekiyor. Bu yüzden hep başlangıçlar ve bitişler var. Zaman zaman ayrılıklar kaçınılmaz oluyor. Bu da insan ruhunu derinden yaralıyor. Ancak asıl güzellik kaynağının hep var ve hep yanımızda olduğunu hiç unutmamalıyız. Her şey bir gün sonlanacak.

Belki de kainat içinde sonlanmaması en çok arzu edilen Hz. Muhammed’in (a.s.m.) hayatı idi. O da sonlandı. Her şey sonlanacak ki, kalıcı olanın sadece Baki-i Zülcemal olduğu iyice anlaşılsın. Bütün ayrılıklar, son buluşlar ve ölümler O’nun bekasına ve baki olanın sadece O olduğuna işaret ediyorlar.

Eşyadan esmaya ulaşma konumunda olan insan, âemin tamamını kendi algılarına münhasır olarak algılama ve kabul etme zaafı ile yüz yüzedir. İşin daha da kötü olan yönü, kulun Âlemlerin Yaratıcısı’nı da kendi algılarının sınırlılığında algılaması ve o Zat-ı Mukaddes’in de varlık âleminin tanımlarına sınırlı kalması gerektiği gibi bir vehme kapılmasıdır. Mülk âleminin bütün doğru-yanlış, iyi-kötü gibi tanımlamaları hiçbir şekilde Halık-ı Kainat’ı bağlamamakta, sadece varlık lisanı ile kulların O’nu tanıması için konmuş kurallar şeklinde karşımıza çıkmaktadırlar. Aslında O’nun yapmamızı emrettiği şeyler güzel, yasakladığı şeyler çirkindir. Yoksa, O’nun dışında tanımlanmış bir kısım doğru ve yanlışlar, güzel ve çirkinlere O tabi olmak ve o tanımlara göre hüküm vermek durumunda değildir. İnsanlar genellikle esbab âleminin sınırlılığında ve darlığında varlıkları anlamak konumunda oldukları için Halık-ı Kainatı da bu yapı içerisinde idrak etmeye çalışmanın doğurduğu problemleri sıklıkla yaşamaktadırlar. Zaman ve mekandan münezzeh, dolayısıyla zaman ve mekan içinde yapılmış tanımların dışında olan O Zat-ı Mukaddes’i maddi boyutun değer yargıları ile anlamaya çalışmak O’nu maddî âlemin darlığında görmeye çalışmak ve sebep sonuç ilişkileri içinde anlamaya çalışmak gibi büyük bir yanlıştır. Varlık bize bakan boyutu ile dar bir çerçeve çizerken Âlemlerin Rabb’ına bakan yönünde çerçeveler ortadan kalkmaktadır.

Varlık âleminin başlangıcında iyiyi ve kötüyü tanımlayan kudret, zamanın her bir anında, aynı tanımlamalara devam ediyor ve tanımlar O’nun istekleri doğrultusunda şekilleniyor olmalıdır. Başlangıçta her şey nasıl O’nun ilmi, iradesi ve isteği doğrultusunda bir değer almış ve kıymet ifade eder hale gelmişse; aynı şey zamanın en küçük dilimlerinde de geçerlidir. Her şey genel bir değerlendirmenin yanında anda, yani zamanın en küçük dilimlerinde de ezeli irade doğrultusunda yeniden kıymet almakta ve bir değer ifade etmektedir. Bu değerlendirmeyi yapan Adil-i Mutlak herhangi bir şeyin bağlayıcılığı ve sınırlılığı altında değildir. Maddî boyutta çirkin olarak gözüken bir şey O’nun güzel demesi ile güzelleşir; aynı şekilde maddî âlemin en güzeli sadece O’nun çirkin demesi ile çirkinleşir. Eşyanın asli değerlerini ve esas kıymet-i harbiyesini belirleyecek olan yalnızca İlahi hükümdür. Çünkü, bütün vasıfları her anda ve zamanın bütününde tanımlayan, değer atfeden ve kıymet veren O’dur. Nefsü’l emiri de esas olarak belirleyen o irade ve Rabbü’l-Âlemin’in kabulleri ve yüklediği değerlerdir.

Maddî âlemin işleyişinin gerisindeki sırları, kaderi, hayır ve şerlerin yaratılmasının arka planındaki güzellikleri ve her haliyle âlemin Yaratıcısı’nın güzelliklerine nasıl işaret ettiğini anlayabilmek için bu temel düsturu hiç aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. Aksi halde her özelliği ile mutlak, zamandan ve mekandan münezzeh bir Yaratıcı’nın her şeyi bir anda kuşatan özellikleri ile ortaya koyduğu kainatı pek çok açıdan sınırlı bakışlarımızla tanımladığımızda işleyişi çok sınırlandırmış oluruz, bütündeki tarif edilmez güzelliği algılama şansımız kalmaz. Bu hal, Dolmabahçe Sarayı’na bir anahtar deliğinden bakıp sadece deliğin karşısına gelen bir tabloda boğazlanan bir insan resmi görüp sarayın bir işkence odası olduğu hükmüne ulaşmak gibi çelişkili ve komik bir durumdur. Bu alt yapı ile olayları değerlendirmek için, zaman zaman günlük olayları böyle bir bakışın genişliğine oturtmaya çalışacağız.

Gün gelip bazı güzelliklerin âlemimizden mekan olarak ayrılması halinde asıl güzellik sahibini hep hatırlayalım. Her şeyden ayrılsak bile O’nun hep yanımızda olduğunu hiç unutmayalım. Güller solar, ancak Cemal-i Ezeli hep var olacaktır. Belki de ayrılklar, ölümler ve her şeyin bir gün son bulması nazarları asıl güzellik sahibine çevirmek ve O’nun hep var olacağına işaret içindir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*