Her zamanın bir hükmü vardır

Gerçi bu zamanda Nur mesleğini tarikat mesleği ile kıyaslamak, bin sene önceki tıp ilmi ile günümüz tıp ilmini kıyaslamak gibidir.

Tarikatlerin, zamanında büyük hizmetler yaptığı bir hakikattir. Fakat her zamanın bir hükmü vardır, bugünkü insanların sorularının çoğuna tarikat yolu ile cevap vermek mümkün değildir. Kabiliyetlerin çeşitli mertebeleri vardır ve bazı insanların kabiliyetleri tarikatla tatmin olabilirler, her insan tatmin olduğu yerde kalmalı ve o meslekle yürümelidir.

Bediüzzaman, Lem’alar’da, Şeyh Sadi Şirazi’den özetle şu meseleyi naklediyor. Tekkede gördüğü bir talebesini birkaç gün sonra medresede görüyor. Niçin feyizli tekkeyi bırakıp medreseye geldiğini soruyor. O talebe, tekkedekiler eğer muvaffak olurlarsa kendilerini kurtarabilirler. Medresedekiler ise yüksek himmet sahibi kişiler, kendileri ile beraber çok kişileri de kurtarmaya çalışıyorlar der. Malûm, o zamanın medreselerinde olduğu gibi günümüz medreselerinde genelde Arapça gramer, bazı kitaplar ve çoğunlukta da fıkıh ilmi okutuluyor. Bu şekildeki medrese ilimleri tarikatlardan daha üstündür. Bediüzzaman, Risale-i Nur iman hakikatlerini en açık şekilde ders verip, bütün zındıkları ve en inatçı filozofları susturuyor diyor. Bu hakikatleri bırakıp veya sekteye uğratıp veyahut kanaat etmeyip, tarikat hevesi ile Risale-i Nur’dan uzaklaşmak, şefkat tokadı gerektirir diyor. (Lem’alar, 639 bilmana)

Bu zamanda Risale-i Nur en muammalı konuları açıklıyor, en zor anlaşılan meselelerini akıllara yaklaştırıyor.

Tarikatlar döneminde inkâr azdı ve inanmayanlar ise çok zor imana giriyordu. Tarikatlar, o zamanda imanın feyizlerini anlatıp yaşatarak hizmet yapıyordu.

Risale-i Nur, su damlası veya cam parçasının güneşin bütün ısı, ışık ve renk gibi özelliklerini gösterdiği gibi Allah’ın sonsuz Vahdaniyetini her yarattığı mahlûkatta Ehadiyet tecellisi olarak gösteriyor, bir insanın kâinatın küçük bir misali olduğuna vurgu yapıyor.

Şeriat ile tarikat arasında şöyle bir fark vardır. Güneşin ısı ve ışığından istifade etmek isteyen birisi, ya doğrudan güneşe karşı durup, vücudunu döndürüp, istediği gibi ondan istifade eder veya birisi güneşe karşı bir ayna tutar, o da o yansıyan ışıktan faydalanır. İşte tarikatla şeriat arasındaki fark, güneşle aynada yansıması arasındaki fark gibidir. Bediüzzaman, tarikatın ve hakikatin en yüksek mertebeleri, şeriatın cüzleri hükmüne geçer der.

Demek ki şeriat çok kapsamlıdır. Şeriat bir ağaç ise tarikat bu ağacın küçük bir dalı hükmündedir.

Tarikatsız Cennete giden çoktur, fakat şeriatsız giden yoktur. Bu zamanda ilim erbabının güneşi tanımak için aynadaki yansıması ile uğraşması yerine doğrudan doğruya güneşi tanımaya çalışması daha kestirme ve güvenli yoldur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*