Herkes fıtratı ile meşgul olmalı

Fıtrat, kelime olarak yaradılış ve hilkat manalarına geliyor.

İnsanın bütün kabiliyet ve kanunların toplamına fıtrat denir. Fıtratın ayrı bir nüktesi de bütün bu kabiliyet ve duyguların Allah tarafından ve Onun kanunu eseri olarak verilmesine işaret ediyor.

Said Nursî Hazretleri fıtratın mahiyetini şöyle ifade ediyor: “Birincisi: Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelân-ı nümuv der: “Ben sünbülleneceğim, meyve vereceğim,” doğru söyler. Yumurtada bir meyelân-ı hayat var. Der, “Piliç olacağım,” Biiznillâh olur, doğru söyler. Bir avuç su, meyelân-ı incimad ile der: “Fazla yer tutacağım”, metin demir onu yalan çıkaramaz, sözünün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelânlar, İrâdeden gelen evâmir-i tekvîniyenin tecellîleridir.”1

Said Nursî Hazretlerinin bu ifadesi, fıtratın kaynağının ne olduğunu izah ediyor. Yani fıtrat, insan mahiyetine İlahi programla derç edilmiş bütün meyil ve duyguların genel bir ifadesi olarak nazara vermiştir.

Aşağıdaki bir dervişin anekdotu konumuza bir nebze açıklık getirmektedir.

Şöyle ki: Bir gün derviş suya düşen bir akrep görür. Onu kurtarmak ister, elini uzatınca akrep sokar. Derviş tekrar dener, akrep yine sokar. Bunu görenler dayanamayıp dervişe: “İyilik yapmak istediğin halde sana zarar verene daha ne diye yardım edersin?” derler.

Cevap çok manidardır: “Akrebin fıtratında sokmak var, benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek, merhamet etmek; o fıtratının gereğini yapıyor diye ben niye fıtratımı değiştireyim?” 2

Demek ki: “Bizzarure, herkes kendisinde bir ihtiyar hisseder, o ihtiyarın vücudunu vicdanen bilir.” 3

Yani insan, ihtiyar ve irade sahibi bir varlık olduğunu vicdanen bilir. Her insan, kalbinin çalışmasıyla dilinin konuşması arasındaki büyük farkı yakinen bilir. Birincisinde insan iradesinin hiçbir tesiri yokken, ikincisine insan karar vermekte, dilediğini konuşabilmektedir. İşte insanın kendi ihtiyarının varlığını bilmesi de vicdanî bir bilgidir. “Evet, fıtrat ve vicdan akla bir penceredir. Tevhidin şuaını neşrederler.”4

Demek ki insan, bir Kadîr-i Mutlaka dayanır ve O’ndan medet ister. Bütün ihtiyaçlarını yerine getirecek bir Ganiy-yi Rahim’in dergâhına iltica eder. Her vicdan sahibi bütün bu kâinatı ve içindeki eşyayı ona hizmet ettiren bir zâtın varlığını kabul eder.

Özetle, insanoğluna yüksek meziyet ve özelikler verilmiştir. Cenab-i Allah, (cc) bu fıtri özelliklerle kendi rububiyetine delil göstermiştir. İnsan, meyil ve fıtratını ilâhî kanunlar muvacehesinde kullanması lazımdır. Oysa insanoğlu bazen başkasının fıtratına müdahale ederek yanlış sahada rol alıyor. Bu da ilâhî maksat ve emirlerine uygun düşmez, vesselâm….

Dipnotlar :

1-Mektubat, Hakikat çekirdekleri s.524,
2-Alıntı
3- Yirmi Altıncı Söz .2. Mebhas,s.466
4- Mesnevi-i Nuriye, Nokta, s.246

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*