Herkes, sevdiğinden oldu…

Böyle bir şeyden bahsedilseydi, kim inanırdı? Kimin aklına gelirdi? “Hadi beee.. Nasıl olacak da, bütün dünyada herkes sevdiğinden olacak? Öyle saçmalık mı olur yaaa?” diyeceklerdi.
Ama oldu işte… Öyle bir oldu ki, sesi; taaaa… Çin ü Maçinden duyuldu…

Bir anda, bütün dünyayı istilâ edip, bir çok kimsenin, âdeta tapacak kadar sevdiği her şeyinden mahrum etti, uzaklaştırdı. Eeee… “El mi yaman, bey mi?” demişler…

Ey bütün dünya! Çok muvazenesiz hareket yapıyordunuz. İsrafın zirvesine çıkmıştınız. (Kur’ân’ın da, dört esasından biri olan) adaleti, zir-ü zeber ettiniz. Dünyanın dört bir tarafında, masumların, hassaten de, Müslümanların kanlarını, haksız yere akıttınız. Daha bebeklik çağındaki masumdan başlayarak, bir sürü insanın canına kıydınız, perişan ettiniz, zulmettiniz. Zannettiniz ki, mazlumun arşa çıktığı “Ah!”ından cevap gelmeyecek, yaptığınız yanınıza kalacak, mazlumların, masumların sesini duyan olmayacak. O sesi öyle bir duyan oldu ki, herkes feleğini şaşırdı.

Hani “Kurun-u ûlânın mecmu vahşetini, bu medeniyet bir defada kustu!” hakikati var ya… Bu seferki musîbet, o zamankinden daha iyisini, şimdi gösterdi.

Dedik ya, “herkes sevgilisinden oldu” diye.

Aman sigara içmeyin! Bakın, paketlerinin üzerinde bile “ölüm tehlikesi var” diye yazıyor denildi, dinlemediniz. Şimdi dalga geçtiğiniz, gözle görmediğiniz bu düşman, sigara içenleri, daha çabuk ve kolay perişan ediyormuş. Ve korkudan çoğunuz bıraktı…

Bir İslâm beldesi olan Cennet Vatanımızda, “bolşevik baykuşlarının” seslerini, kat kat bastırır şekilde ve sınır tanımaz derecede bir ahlâksızlık aldı başını gitti. Vaziyet, öyle bir hâle geldi ki, sokak ortasında bacak kadar çocuklar, bizlerin yüzlerinin kızaracağı, münasebetsizlikler sergilemeye başladı. Yani, Allah muhafaza, az daha ramak kalmıştı ki, ortada, ancak hayvan çiftlerinin yapabileceği bir rezilliğe, kepazeliğe dayanmıştı iş. Ve herkes de çaresizlik içinde sesini çıkaramıyordu. Şimdi, bırakın o pespaye hâlleri, korkudan elele bile tutuşamıyorlar…

Rahmetli annem, kendisiyle haksız yere uğraşanlara “Allah sana öyle bir dert versin ki, benimle uğraşmayı unuttursun” derdi. O söz gibi, hem dünyada, hem memleketimizde insanlara haksız yere zulmedenler, şimdi kendi dertlerine düştüler…

Yaşlı ve kendi evlerinde hayatlarını sürdüren, ana-babalarını fazla ziyaret etmeyen çocuklar, şimdi isteseler de bir müddettir onlarla görüşemiyor. Bu hâlde, onlara sevgilerini gösteremiyorlar.

Daha bir çok şeyi sıralayabiliriz de bunların en mühimini de söyleyip, yazıyı bitirelim.

Kâbemiz, Mescid-i Nebevî’miz (asm), camilerimiz, bizim göz bebeğimiz, en sevgililerimizdi. Sohbet yaptığımız mekânlarımız, en haz aldığımız yerlerimizdendi.

Şimdi, hiç aklımızın köşesinden bile geçmeyecek bir şekilde, onlar bizden, biz onlardan ayrı düştük.

Belki de, kıyametten önce son çıkış vaziyetinde olan bu afattan, İlâhî îkazdan ders almayıp hâlâ akılsızca hareket eden beyinsizler yüzünden, Rabbimiz, bizleri helâk etmez inşâallah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*