Herkesin bir ‘küçük dünyası’ vardır

“Herkes kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i asgarında cihad-ı ekber ile mükelleftir.” Bediüzzaman, Divan-ı Harb-i Örfî, s. 62

Her bir meselesi, “Ben dünyaya işittirecek derecede kanaat-i kat’iyemle derim: İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur’âniye ve imaniye olacak” tespitinde de ifadesini bulan Kur’ân hakikatlerinin dillendirilmesi olan Risale-i Nur hakikatleri, gerçekten çok derin mânâlar ihtiva etmektedir. Tabi, Üstad Hazretlerinin, rotamızı çizen bu Kur’ânî sözlerini bizler de, içtimâî hayatımızda tatbik ettiğimiz zaman çok rahat ediyor ve güzel neticeler alıyoruz.

Gerçekten, evimizdeki küçücük yavrumuzun bile kendisine ait ‘küçük bir dünyası’ olduğunu idrak etmeyenimiz var mıdır bilmem? Herkesin kendine ait bir küçük dünyası olduğu gibi, gerçekten de ”herkes kendi âlem-i asgarında (küçük âleminde) bir kumandandır.” Yani, bu nazarla insanlara baktığımızda, herkesin bir şahsiyetinin olacağını, meselâ eğer bir yerde idareci pozisyonunda bulunuyorsak, personelimize âmirliğimiz yanında (idarecilikteki vakar ile despotluğu karıştırmadan), taşıdıkları sıfatlarından dolayı onları küçük görmememiz, kimsenin gururuyla oynamamamız (dem ve damara dokunmamamız) lâzım geldiğini biliriz. Ekmek parası için senin maiyetinde çalışan kişi, neticede evinin bir âmiridir, bir kumandanıdır.

Bu halleri biz, devlet dairesinde çalışırken yaşadık. Beş yüz kişiye yakın personelin âmirliğini yaptığımız zamanlar oldu. Bizim elimizde Nur’dan düstur ve prensipler vardı ve insanlara ona göre yaklaştığımız zaman çok güzel neticeler hâsıl olduğunu gördük. Personelin çoğu bizi sever, sayar ve aynı zamanda verilen işi isteyerek yapardı. Tabii, diğer idarecilerden farklı olduğumuzu hissediyorlardı ve bunun da elimizdeki kıymettar hakikatlerden kaynaklandığını anladıklarında, bu da davamızın hanesine iyi bir not olarak kaydediliyor, yani Risale-i Nur’a müsbet manada dikkat çekilmiş oluyordu. Biz de, davamız adına küçük de olsa bir hizmet yapabiliyor idiysek, buna seviniyorduk. İdareciliğin gereği olan vakarı elden bırakmadığımız gibi, onların da kendi âlem-i asgarlarında bir kumandan vasfı taşıdıklarının şuuruyla onlara öyle muâmele ediyorduk. Tabii, bu sadece iş hayatına münhasır değil. Cemiyetin ve ailenin, münasebet içinde bulunduğumuz diğer insanların arasında da, bu prensiplerle hareket edersek; kimseyi küçük görmeden, insanların küçük dünyalarındaki kumandanlık vasfını bozmadan onlarla münasebette bulunursak, çok güzel neticeler alındığını göreceğizdir herhalde.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*