Hilm ve öfke

Haklı olmak önemlidir. Ancak haklı kalmak ve haklılığı devam ettirmek de, en az “haklı olmak” kadar önemlidir. Hakkı ve doğruyu savunurken kızmadan öfkelenmeden vakur fakat mutlaka sakin bir şekilde anlatmak ve takdim etmek gerekiyor. Şüphesiz mânâya uygun bir heyecan katmak şart! Ancak öfke ve kızgınlık farklıdır. Her zaman negatif ve olumsuz bir etkisi olduğunu unutmamak gerekiyor.

 

Müslüman, yaşarken de, konuşurken de, hatta Hz. Ali’de (ra) olduğu gibi savaşırken de hâlim selim olmalıdır. Bilindiği gibi Hz. Ali (ra) bir savaşta düşmanını tam öldürmek üzereyken, adam kızdırmak maksadıyla yüzüne tükürünce, nefsinin hissesi karıştığı için öldürmekten vazgeçmişti. Öfkeyi yutarak affetmek, kılıçtan daha keskin ve daha kârlı olmuştu. Zira adam Hz. Ali’nin (ra) bu ihlâsı karşısında İslâm’ın yüceliğini görüp Müslüman olmuştu. Bugün Müslümanların sayısı bir buçuk milyarı geçiyorsa, bu anlayışın payı büyüktür.

Öfkeyi kontrol altına almak sadece âhirete ait işlerde değil, dünyevî işlerde de, bilhassa siyasette çok önemlidir. Batı bunu sistem hâline getirmiştir. Propaganda faaliyetleri, görüntü ve imaj onlar için her zaman önemlidir. Bizim, “Haklı olmak yetmez!” dediğimiz gibi, onlar da, “Güçlü olmak yetmez!” derler. Yani en güçlü oldukları ve güçle çok şeyi çözebilecekleri zamanlarda bile propagandayı, görüntüyü ve imajı ihmâl etmezler.

Özellikle İngiliz politikasının propaganda teknikleri her zaman dikkat çekicidir. Toplumların nasıl yönlendirileceğine dair ciddî birikimlere sahiptirler. İkinci Dünya Savaşı’nda, İngiltere’nin yönettiği “Hitler ve Mussolini imajı” neredeyse savaşın akışını değiştirmiştir. Gazete ve radyoları iyi kullanarak; muhaliflerini, ateşli konuşmalarındaki ses tonu ve öfkeli görüntüleriyle vurmuşlardır. Dünya medyasında fotoğrafların ve imajın yaygınlaşmasıyla toplumlarda, Hitler ve Mussolini için dünyayı ateşe verecek acımasız birer psikopat kanaati hâsıl olmuştu. Dünya kamuoyu ikna olduktan sonra başta ABD olmak üzere savaşa yeni katılımlar başlamıştı. Hepsi de Almanya ve İtalya’nın karşı cephesindeydi. Sonuç malûm…

İşin ilginç tarafı Alman ve İtalyan medyası da benzer fotoğrafları ve radyo konuşmalarını kullanmıştır. Onları yanıltan kendi taraflarından bakmalarıydı. Fanatik taraftar gözüyle bakıldığında öfkeli ve kızgın görüntüler cesaret zannediliyor ve düşmanı ancak böyle liderler dize getirebilir deniliyordu. Ancak böyle olmadığı kısa zamanda anlaşıldı. Öfke düşmana değil dosta daha çok zarar veriyordu. Düşmanları birleştiriyor, dostları dağıtıyordu. Hitler’in ne sivil, ne asker kimseyi dinlemeyip öfke ile aldığı kararlar, yaptığı savaş planları meşhurdur. Yanlışlara itiraz eden en yakın arkadaşlarını bile cezalandırmaktan kaçınmamıştır. Malûm yaptığı planların ve aldığı kararların hepsi hüsranla bitmiştir.

Konu İkinci Dünya Savaşı’na gelince hatırlanacağı gibi Risâle-i Nur’da, iman kurtarma dâvâsının bu savaştan daha önemli olduğu şöyle ifade edilir: “Her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için bilâtereddüd sarf edecek.” Hz. Ali’nin (ra) düşmanı hidayete getiren tavrı da dikkate alındığında, öfkesini kontrol etmek de bizim için en az cihan savaşı kadar önemlidir. Batı medyasının artık Hitler ve Mussolini yerine Müslümanları koyduğunu unutmamak ve ellerine de malzeme vermemek gerekiyor.

Zaten İslâm da, sûlh ve sükûnet demek ve hâlim-selim olmak demek değil midir? Nitekim Peygamberimiz (asm) “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” diyor. Gerçekten de öfkeyi yutmak ve hâlim-selim olmak ile hem medeniyet, hem güzel ahlâk, hem de ihlâs arasında güçlü bir irtibat vardır. Peygamberimiz (asm) kendisine kaba davranan, inkârda inad ve ısrar eden bedevilere karşı bile sabırla anlatmaya ve İslâm’ı tebliğ etmeye devam etmiştir. Bir hadis-i şerifte de ifade edildiği gibi şöyle duâa ederdi: “Yâ Rabbî! Bana ilim ver, hilm ile zînetlendir, takvâ ihsân eyle! Âfiyet ile beni güzelleştir.”

Risâle-i Nur’da Peygamberimizin (asm) en büyük mu’cizelerinden birisinin de, aşırılıklardan uzak durarak orta yolu tercih etmesi olduğu ifade edilir. Hak ve hakikatı her zaman, söylenmesi gereken yerde büyük bir ciddiyet ve vakarla çekinmeden söylemiştir. Ancak en zor şartlarda bile öfkelenmeden, kızmadan kavl-i leyyinle yumuşak bir üslûp ve lisanla söylemiştir. Zaten O’nun en önemli hususiyetlerinden birisi de “hilm” yani yumuşak huylu olmasıydı. Nitekim Cenâb-ı Hak, Âl-i İmran Sûre’sinde Peygamberimizin (asm) bu hasletini methederek der: “Sen sırf Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen affet, onlar için Allah’tan mağfiret dile. Yapacağın işlerde onlara da danış!”

Kur’ân-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak, Hz. Musa’ya (as), firavuna hakkı tebliğ ederken, “kavl-i leyyin”le yani yumuşak bir üslûpla hitap etmesini emretmiştir. Hâlbuki Hz. Musa (as) cebbar ve zorba firavuna giderken asâ-yı Musa ve yed-i Beyza gibi iki büyük mu’cizeyle gidiyordu. Masumlara yıllarca yaptığı zulüm de dikkate alınarak düz bir mantıkla bakılırsa, firavuna karşı her türlü sertlik mümkün ve müstahak iken, Cenâb-ı Hak sonsuz merhamet ve şefkatiyle ona da kapıları ardına kadar açmış ve sonra ileri süreceği bir mazeret bırakmamıştır. Âlemlerin Rabbi rahmet kapılarını açmış, ancak firavun kendi kapısını kapatmıştır. Hz. Musa’nın (as) üslûbu boşa mı gitmiştir? Asla! O zaten emre uyduğu ve uygun lisan kullandığı için sevabını tam almıştır. Ayrıca firavunun amcasının bu sözlerden etkilenerek firavuna, Hz. Musa’nın (as) ifade ettiği gibi semadaki her şeyi idare eden bir yaratıcı olması gerektiğini söylemiştir. Evet, zannedildiği gibi muhatap hiçbir zaman tek kişi değildir; işiten, gören herkestir. Hatta koca Mısır’dır. Onun için konuşmada mutlaka ilim ve hilim olmalıdır.

“Vazifemizin sadece tebliğ olduğu”, “teklif var, ısrar yok”, “hidayet Allah’tandır”, “imtihan sırrı”, “kader ve kazaya iman” ve “tevekkül” gibi hakikatleri ihmal etmek öfkenin önemli sebeplerindendir. Belki de biraz tevazu, biraz da tevekkül çok şeyi halledecektir. Şüphesiz Peygamberimizin (asm): “Yâ Rabbi! Bana ilim ver, hilm ile zînetlendir!” duâsını da unutmamak gerekiyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*