Hitâmuhû misk

—Mustafa Sungur Ağabeyin ardından…—

Mutaffifin Sûresi’nde geçen bu kelime ile Mustafa Sungur Ağabey sayesinde tanışmıştım. “Ardından gelen güzel koku” ya da kısaca “mutlu son” diyebileceğimiz bir kelime.

“Şefkat Kahramanları” dizisini hazırlarken Muhtereme Ablamız Emine Sungur ve kızları Saidenur ve Cihannur Hanımlarla tanışma-konuşma fırsatımız olmuştu.

İbretli kıssalarla dolu hayat hikâyeleri gazetede yayınlandığında Muhterem Ağabeyimiz yazıyı satır satır oğluna okutup dinlemişti. Yazının son cümlesi bittiğinde tebessümle “Hitâmuhî misk olmuş” dediğini, değerli kızları Saidenur Hanım söylemişti.

13.6.2010 tarihli Yeni Asyada yayınlanan o yazıdan bir bölüm sunalım istedim.

İşte Sungur Ağabeyin “Hitâmuhû misk” ile mühürlenen ömür levhalarından ibretli aile tabloları…
**
EMİNE SUNGUR ANLATIYOR:

“O zamanlar, Eflani’de hiçbirimiz tanımıyorduk Risâle-i Nur’ları… Sungur Ağabeyiniz, Safranbolu’ya gittiği bir gün Nur Talebeleri ile tanışıyor. Öncesinde de zaten 23. Söz’ü okumuş çok etkilenmiş. 23. Söz’ün üstüne Safranbolu’da da Âyetü’l-Kübra Risâlesini Mustafa Osman Abi tanıtınca, Sungur Ağabeyiniz artık mest oluyor, ‘Âyetü’l-Kübrâ’yı okuyunca ruhum kâinat kadar inkişaf etti’ diyor.

“Safranbolu’daki akrabalarımız o günü bana şöyle anlatmışlardı: ‘Sungur evimize geldiğinde odanın içinde ‘Bu eseri yazan zatı mutlaka tanımam lâzım’ diyerek dönüp duruyordu. Çok şaşırdık, ne olduğunu sorduk…’ Böyle bir haldeymiş. Onlara da Risâle-i Nur’ları anlatmış…

“Üstadımız ile görüşme arzusu hep içini yaktı. 1947’de Emirdağ’a onu görmeye gitti. ‘Sen evli olmasaydın, yanıma vakıf olarak alırdım’ deyince o kadar seviniyor ki, onun yanında kalmayı çok arzu ediyor. Tabiî öğretmen olduğu için geri döndü vazifesine. Bir zaman sonra Cuma namazına gittiği için hakkında dâvâ açıldı. Afyon Hapsinde Üstad ile birlikte kaldı. Mesleğinden çıkarıldı. Ama içinde hep Üstad Hazretlerinin yanında kalma isteği vardı. Bir gün kararını söyledi. ‘Sen hiç merak etme bizi. Ben senin işlerini de yaparım, dikiş diker sana harçlık bile gönderirim’ dedim.

Bu arada kızı Saide Nur annesinin sözlerine ilâve yapıyor: “Babam bu olayı bize anlatırken şöyle der: Annenize kararımı açıklarken ruhuma sanki dikenli çalı takılıyordu. Gidiyordum, ama geride kalanlar ne yapacaktı? Annen ‘Merak etme. Ben dikiş diker çocuklara bakarım’ deyince çok rahat bir nefes aldım.

“Annem böyle demekle kalmaz, babamın valizini otobüse kadar taşır. O yüzden Üstad Hazretleri babama ‘Sungur senin yaptığın bütün amellere hanımın da şeriktir!’ demiş.

HAPİSHANE GÜNLERİ…

“Sungur Ağabeyiniz tam 13 kere hapse girdi. Elhamdülillah…
“O hapisteyken, ben dikiş diker, harçlığını da gönderirdim.

“Rahmetli kayınvalidem yanımdaydı. Ağabeyiniz her gidişinde annesine ‘Ana duâ et, Medrese-i Yusufiye’ye gidiyorum’ deyince kayınvalidem ne olduğunu anlamaz, ama ‘medrese’ lâfını duyunca çok sevinir, ‘Oğlum medreseye ilim tahsiline gidiyor. Ona yardım et Allah’ım!’ diye duâ ederdi. Hapishaneye gittiğini anlamazdı, sevinirdi, arkasından duâ ile uğurlardı…”

KIZLARI ANLATIYOR:

Cihannur Hanım:
“Üstad Hazretleri babama ‘Sungur! Çocuklarının kurtulmasını istiyorsan, milletin çocuklarını kurtarmak için çalışman gerekir’ diyor. Babam bunu bize sıkça hatırlatır.”

Saide Nur Hanım:

“Babam Kastamonu Gölköy Enstitüsü mezunudur. O zamanlar Gölköy Enstitüsünü bitirenlere bugünün üniversite hocaları gibi çok saygı gösterirlermiş.

Ecdadımız Ahmet Yesevî’nin talebelerinden… Bu talebeler Anadolu’ya geldiklerinde Eflani’ye yerleşiyorlar. Eflani’de halkın ziyaret ettiği çok türbeler vardır.

Üstadımız ‘Ben her sabah Eflani’nin dirilerine de, ölülerine de duâ ediyorum!’ demiş babama. Maddî manevî çok güzel bir yerdir.

Babam Risâle-i Nur’ları okumadan önce 1000’e yakın kitap okumuş. Üstad Hazretleri ‘Okuduğun kitaplar, Risâle-i Nur’a tebdil edilecek Sungur!’ dermiş…

Çocukken annemin ve babamın fedakârane çalışmalarını görüyorduk. Hiç unutmam annemin gayretleri ile aldığımız iki ineğimiz vardı. Bir gün babam geldiğinde anneme diyor ki: ‘Hanım! Ankara’da dershane açılacak. Paraya ihtiyaç var. Bu ineklerden birini satsak da parasını versek.’ Annem hiç itiraz etmeden, rıza gösteriyor. İneği satıp, parasını dershaneye veriyorlar.

Hani âyette var ya, o hali anne babamızda müşahede ediyorduk:

‘Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Resûlüne iman ederler, sonra da asla şüpheye düşmez, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad ederler. İşte onlar özü sözü doğru olanların tâ kendileridir.’ (Hucurât Sûresi, 15.)”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*