Hizmet, hürriyet-i şer’iye taraftarı olmaktır

“İman hizmeti” deyince hangi mânâları anlamamız gerektiğine dair bazı yaklaşımları ifade etmeye devam ediyoruz.

* İman hizmeti maddî güç, siyaset, iktidar yoluyla değil, Kur’ân nurları, iman yolu ve ihlâsla yapılır. Yani, hizmet; Kur’ân ve hadîsçe haber verilen, her tarafı kasıp kavuran deccalizm, süfyanizm ve ifsat komitelerinin fitnelerinin siyasetle değil, ancak imân ve Kur’ân nurlarıyla durdurulabileceğini1 bilerek hareket etmektir.

* Hizmet, Nur Talebelerinin, yüzlerini dünyaya ve siyasete çevirmelerinin Risâle-i Nur meslek ve meşrebine aykırı olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmektir. 2
* Hizmet, Nur mesleğinde deccâl ve yandaşlarına karşı asla muhabet beslememek, besletmemektir. Bilâkis mücadele edilir. Zira Bediüzzaman, “Ben bir mânevî âlemde İslâm Deccalını gördüm”3 der ve Risâle-i Nur’un muhtelif yerlerinde açıkça ismini de belirtir. Öyle ise, deccalı övenler ve muhabbet besletenler; Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebine temelden aykırı hareket etmiş olurlar. Zira, İslâma, maneviyata, dine, dindarlara yapılan bütün hücumlar, engellemeler deccal adına ve onun getirdiği sistemle yapılmaktadır.
* Hizmet, hürriyet-i şer’iye taraftarı olmanın Risâle-i Nur’un temel meslek ve meşrebi olduğunu bilmektir. Çünkü meşrû hürriyet, milletlerin mutluluk sebebidir. Bütün şevkleri ve ulvî duyguları uyandırır. İnsanlığı güdülmekten, hayvanlıktan kurtarır; tam insan yapar.4 Ayrıca, bu dünya imtihan meydanıdır. İmtihan için hür irade gereklidir. Rabbimiz herkesi inancında hür bırakmıştır. Ahrarları/hürriyetçileri/demokratları desteklemek, imtihanın gereği ve imânî bir özelliğin siyasete yansımasıdır.
* Hizmet, hizmeti matbuât (basın, medya yoluyla), yani kitap, gazete, dergi, radyo, tv, vs. diliyle de yapmaktır. Risâle-i Nur’ı neşretmek; onun meslek ve meşrebindendir. İşte Bediüzzaman’ın bu husustaki tesbitleri:
“Şimdi iki dehşetli mânevî belâyı defetmek için matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.”5 “Matbuat lisâniyle konuşmak lâzım gelmiş, diye kalbime ihtar edildi.” 6 Bu ifadeleri, Risâle-i Nur’u matbaa ile neşretmek şeklinde anlamak mümkün olduğu gibi; “matbuât dili”nden gazete, dergi, radyo ve televizyon, internet gibi bütün yayınları anlamak da mümkün. Ki, “İnşâallah, öyle bir zaman gelecektir ki, Kur’ân hakîkatleri olan Risâle-i Nur, radyolarla ders verilecek; beşeriyet büyük istifadelere nâil olacaktır” 7 ifadeleri bunu te’yid eder.
Risâle-i Nur’a intisap eden zâtın en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak ve yazdırmaktır ve intişârına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran, “Risâle-i Nur Talebesi” unvanını alır.8 Yazmak ve yazdırmak, aynı zamanda, Bediüzzaman daha hayatta iken “matbaada basmak ve bastırmaya” dönüşmüş.
Ayrıca matbuâtla (kitle iletişim vasıtalarıyla) hizmet; seminer, konferans, panel, açıkoturum, kongre ve benzeri sosyal ve kültürel faaliyetlerle iman-Kur’ân hakikatlerini kitlerere duyurmak, ulaştırmaktır.

Dipnotlar:

1- Emirdağ Lâhikası, 171. mektub, s. 395.;

2- Tarihçe-i Hayatı, s. 131.;

3- Şuâlar, s. 514.;

4- Beyanat ve Tenvirler, s. 47.;

5- Mektubat, s. 467.;

6- Tarihçe-i Hayat, s. 427.;

7- Tarihçe-i Hayat, s. 354.;

8- Kastamonu Lâhikası, s. 23.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*